Bankacılıkta Sürdürülebilirlik

Günümüzde, çevresel ve sosyal sürdürülebilirlik, finansal sektörün temel taşlarından biri haline gelmiştir. İklim değişikliğinin etkileri, artan regülasyonlar ve toplumun sürdürülebilir kalkınmaya olan talebi, bankacılık sektörünü daha sorumlu ve uzun vadeli bir yaklaşım benimsemeye zorlamaktadır. Bankalar, yalnızca finansal performanslarını artırmayı değil, aynı zamanda çevresel, sosyal ve yönetişimsel (ÇSY) etkilerini yönetmeyi de hedeflemektedir. Bu bağlamda, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) 2023 yılında yayımladığı “Türk Bankacılık Sektörü Sürdürülebilirlik Performans Değerlendirme Raporu”, bu dönüşüm sürecine ışık tutan önemli bir kaynaktır. Raporun baş yazarı ve uzmanları, bankaların sürdürülebilirlik stratejileri ve performanslarını detaylı bir şekilde analiz etmiş, sektörel bazda öne çıkan uygulamaları ve eksiklikleri gözler önüne sermiştir.

Sürdürülebilir bankacılık, uzun vadeli değer yaratma hedefiyle, çevresel etkilerin azaltılması, sosyal sorumlulukların yerine getirilmesi ve paydaşlar için şeffaf bir iletişim kurulmasını esas alır. BDDK raporunda vurgulandığı gibi, Türk bankacılık sektöründe toplam aktif payının %93’ünü temsil eden bankalar, sürdürülebilirlik politikalarını oluşturmuş ve bu politikaları yönetişim yapılarından operasyonel birimlere kadar entegre etmeye başlamıştır. Raporda, karbon emisyonlarının azaltılmasından kadın istihdamının artırılmasına kadar geniş bir yelpazede hedefler belirlenmesi gerektiği vurgulanmış ve bankaların uluslararası standartlarla uyumlu hareket etmelerinin önemi ortaya konmuştur.

Ayrıca, iklim risklerinin finansal karar süreçlerine entegre edilmesi ve çevresel ve sosyal risklerin detaylı bir şekilde analiz edilmesi, bankaların hem finansal hem de toplumsal fayda yaratmasını sağlar. BDDK raporunda yer alan verilere göre, sektörde toplam aktif payının %47’sini temsil eden bankalar, iklim risklerini kredi süreçlerine entegre etmiş, ancak bu entegrasyonun kapsamının genişletilmesi gerektiği belirtilmiştir. Çevresel ve sosyal risk değerlendirmesi (ÇSRD) süreçlerinde ise toplam aktif payının %78’ini temsil eden bankalar aktif bir şekilde bu uygulamaları yürütmekte, ancak rapor, ÇSRD’nin daha geniş bir uygulama alanına yayılması gerektiğini vurgulamaktadır.

Son olarak, performans takibi ve raporlama süreçleri, bankaların sürdürülebilirlik hedeflerine olan bağlılığını ve bu hedeflere yönelik ilerlemesini şeffaf bir şekilde ortaya koyar. Rapor, sektördeki toplam aktif payının %83’ünü temsil eden bankaların uluslararası raporlama standartlarını benimsediğini ancak kapsam 3 emisyonlarının raporlanmasında hala iyileştirme alanları olduğunu belirtmektedir. Bu bulgular, sürdürülebilirlik raporlamasının bağımsız denetim süreçleri ve dijitalleşme çözümleriyle desteklenmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

BDDK’nın sürdürülebilirlik raporu, bankaların sürdürülebilirlik yolculuğunda ihtiyaç duyduğu stratejileri, uygulamaları ve fırsatları detaylı bir şekilde ele almakta ve sektördeki en iyi uygulamaları örnek göstermektedir. Raporun baş yazarı ve ekibi, bu çalışmayla bankaların sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmaları için rehberlik etmektedir. Sürdürülebilir bankacılık, yalnızca bir zorunluluk değil, aynı zamanda uzun vadeli başarıyı şekillendiren stratejik bir avantajdır. Bankalar, bu dönüşüme liderlik ederek hem finansal istikrarlarını koruyabilir hem de geleceği şekillendirebilirler.

Stratejik Planlama ve Taahhütler

Bankaların sürdürülebilirlik stratejileri ve politikaları, sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşma yolculuğunda temel bir çerçeve oluşturur. Bu kapsamda, bankaların çevresel ve sosyal sürdürülebilirlik odaklı vizyon ve misyon ifadelerine yer vermesi önemlidir. Türk bankacılık sektöründe toplam aktif payı %52 olan 16 bankanın misyon ve vizyon ifadelerinde “sürdürülebilir büyüme”, “sosyal sorumluluk”, “çevresel duyarlılık” gibi kavramlara yer verdiği görülmektedir​.

Sürdürülebilirlik politikaları, bankaların finansman faaliyetlerini çevresel ve sosyal etkiler açısından şekillendirmesi için bir rehber sunar. 2023 itibarıyla toplam sektör payı %94 olan 28 banka, çevresel ve sosyal sürdürülebilirliğe yönelik yazılı strateji veya politika dokümanları oluşturmuştur. Bu dokümanlar, sürdürülebilirlik politikası, çevresel etkilerin yönetimi, iklim değişikliği politikası gibi başlıklarla yayınlanmakta, somut hedef ve göstergeler içermektedir. Özellikle sürdürülebilir kalkınmaya yönelik ulusal ve uluslararası taahhütler, bu belgelerde sıkça yer alır​.

Türk bankalarının %67’si çevresel ve sosyal sürdürülebilirlik hedefleri doğrultusunda somut sayısal hedefler belirlemiştir. Bu hedefler, kapsam 1 ve 2 emisyonlarının azaltılması, kadın yöneticilerin oranının artırılması, sürdürülebilir finansmanın artırılması gibi doğrudan ve dolaylı etkileri kapsar. Bununla birlikte, kapsam 3 emisyonlarının azaltılmasına yönelik somut taahhütte bulunan banka oranı %41 ile sınırlı kalmaktadır​.

Kömürle bağlantılı faaliyetlerin finansmanının sınırlanması, birçok bankanın stratejileri arasında yer almaktadır. Sektör payı %42 olan 11 banka, kömürle doğrudan bağlantılı faaliyetlere yönelik finansmanı azaltma veya sonlandırma taahhüdü vermiştir. Bunun yanında, hidroelektrik santrali (HES) finansmanına yönelik detaylı politikalar geliştirilmiş ve bazı bankalar, belirli havzalardaki projelere öncelik tanımıştır​.

Bankaların strateji ve politikalarının sürdürülebilirlik alanındaki farkındalıklarını ve taahhütlerini ortaya koyduğu görülmektedir. Bu çerçevede, sürdürülebilir kalkınma hedeflerini destekleyen, somut hedefler içeren ve karbon emisyonlarının azaltılmasına odaklanan bir strateji benimsenmesi, bankaların sektördeki rekabet gücünü artıracak ve sürdürülebilir finansal çözümlere katkı sağlayacaktır.

Kurumsal Yönetişim ve Yapılanma

Sürdürülebilirlik stratejilerinin etkin uygulanabilmesi için yönetim kurulu seviyesinden operasyonel düzeye kadar güçlü bir yönetişim yapısı kurulmalıdır. Türk bankacılık sektöründe yönetim kurulu düzeyinde sürdürülebilirlikten sorumlu üyelerin atanması, bu konunun stratejik bir öncelik haline geldiğini göstermektedir. Toplam aktif payının %91’ini temsil eden 21 bankada en az bir yönetim kurulu üyesinin sürdürülebilirlikten sorumlu olması, bu farkındalığın sektörde hızla yayıldığını işaret eder​.

Yönetim Kurulu Seviyesi

Yönetim kurullarının, sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmada aktif bir rol oynaması gerekir. Sürdürülebilirlik politikalarının belirlenmesi, bu politikaların uygulama sonuçlarının değerlendirilmesi ve gerektiğinde güncellenmesi, yönetim kurulunun ana sorumlulukları arasında yer almalıdır. Örneğin, sürdürülebilir finansman hedeflerinin yıllık değerlendirilmesi, kapsam 1, 2 ve 3 emisyonlarının azaltılmasına yönelik hedeflerin ilerleyişinin gözden geçirilmesi ve yeni sürdürülebilirlik inisiyatiflerinin onaylanması yönetim kurullarının öncelikli görevleri arasında sayılabilir.

Bankaların yönetim kurulları, sürdürülebilirlik performansını düzenli olarak ele almak için yıllık toplantılar gerçekleştirmelidir. Bu toplantılarda, sürdürülebilirlik hedeflerine yönelik ilerleme, raporlama süreçlerinin kalitesi ve uluslararası standartlara uyum konuları detaylı bir şekilde tartışılmalıdır. Ayrıca, sürdürülebilirlik performansı, bankanın genel stratejik hedefleri ile entegre edilmeli ve karar alma süreçlerinde dikkate alınmalıdır.

Operasyonel Yapılanma ve Uzman Kadrolar

Operasyonel düzeyde, sürdürülebilirlik hedeflerini gerçekleştirmek için özel uzman ekipler kurulmalıdır. Sektörde toplam aktif payının %93’ünü temsil eden 23 bankada sürdürülebilirlik birimleri bulunmaktadır. Bu birimler, çevresel ve sosyal risklerin analiz edilmesi, sürdürülebilir finansman projelerinin yönetilmesi ve raporlamaların hazırlanması gibi kritik görevleri üstlenmektedir. Uzman kadrolar, mühendislik, biyoloji, hukuk ve ekonomi gibi disiplinlerden gelen profesyonellerden oluşarak bankalara geniş bir bakış açısı sunmaktadır. Bu ekiplerin bankanın finansal hedefleri ile sürdürülebilirlik hedeflerini dengelemesi ve yönetime stratejik öneriler sunması gereklidir​.

Sürdürülebilirlik Komiteleri

Bir diğer önemli yapı ise sürdürülebilirlik komiteleridir. Bu komiteler, sürdürülebilirlik konularında banka genelinde koordinasyonu sağlamak ve yönetim kuruluna raporlama yapmakla sorumludur. Komiteler, sürdürülebilirlik performans göstergelerinin izlenmesi, politika geliştirilmesi ve risklerin değerlendirilmesi gibi işlevleri yerine getirir. Komitelerin bağımsız çalışabilmesi ve gerekli yetkilere sahip olması, karar alma süreçlerini hızlandırır ve etkinliği artırır.

Kültürel ve Eğitsel Destek

Sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmada, yönetişim yapısının yalnızca mekanik bir yapı değil, aynı zamanda bir kültür oluşturması önemlidir. Bu nedenle, yönetim kurulu üyeleri ve tüm çalışanlar için sürdürülebilirlik konusunda düzenli eğitim programları düzenlenmelidir. Bu eğitimler, iklim değişikliği, karbon ayak izi yönetimi, çevresel riskler ve sosyal sorumluluk projeleri gibi konuları kapsamalıdır. Ayrıca, çalışanların sürdürülebilirlik hedeflerine olan katkılarını artırmak için iç iletişim stratejileri geliştirilmeli ve farkındalığı artırıcı etkinlikler düzenlenmelidir.

Performans Göstergeleri ve Ölçümleme

Yönetim ve operasyonel ekiplerin etkin çalışmasını sağlamak için performans göstergeleri belirlenmelidir. Bu göstergeler, örneğin:

  • Çevresel: Karbon emisyonlarının azaltılması, enerji tüketiminin optimize edilmesi.
  • Sosyal: Çalışan memnuniyeti, kadın istihdam oranlarının artırılması.
  • Ekonomik: Sürdürülebilir finansman oranları, düşük karbonlu projelere sağlanan kredi miktarları.

Bu göstergeler, sürdürülebilirlik stratejilerinin başarıyla uygulanıp uygulanmadığını ölçmek için düzenli olarak izlenmeli ve raporlanmalıdır.

Örnek Bir Yönetişim Modeli

Yönetişim yapısının başarılı bir şekilde uygulanması için bankaların örnek uygulamalardan faydalanması önemlidir. Örneğin, sektörde bazı bankalar, sürdürülebilirlik birimleriyle diğer iş birimlerinin entegrasyonunu sağlayarak iş süreçlerini daha verimli hale getirmiştir. Aynı zamanda, üst yönetimin sürdürülebilirlik konularına olan katılımını artırmak için performans değerlendirme sistemlerine bu hedefler entegre edilmiştir.

Kurumsal yönetişim ve operasyonel yapılanma, sürdürülebilirlik hedeflerinin başarısında kritik bir öneme sahiptir. Yönetim kurulu düzeyinde güçlü bir sahiplenme, operasyonel ekiplerin uzmanlığı ve bu iki katman arasındaki koordinasyon, bankaların sürdürülebilir kalkınmaya katkısını artıracaktır. Bankalar, bu yapıyı güçlendirerek yalnızca uluslararası standartlara uyum sağlamakla kalmaz, aynı zamanda finansal istikrarlarını ve itibarlarını da koruyabilirler.

İklim Risklerinin Yönetimi

İklim riskleri, bankalar için yalnızca çevresel bir mesele değil, aynı zamanda finansal sürdürülebilirliği doğrudan etkileyen stratejik bir konudur. İklim değişikliğinin neden olduğu fiziksel ve geçiş riskleri, hem bankaların mevcut operasyonlarını hem de müşterilerinin iş modellerini etkileyebilir. Bu nedenle, iklim risklerinin doğru bir şekilde değerlendirilmesi ve yönetilmesi, bir bankanın sürdürülebilirlik stratejilerinde öncelikli bir alan olmalıdır.

Fiziksel ve Geçiş Risklerinin Ayrıntılı Analizi

Fiziksel riskler, iklim değişikliğinin doğrudan etkilerinden kaynaklanır ve sel, fırtına, kuraklık, orman yangınları gibi olaylarla kendini gösterir. Bu olaylar, özellikle altyapı, tarım ve enerji sektörlerini etkileyerek bu sektörlere yönelik finansman sağlayan bankaların kredi portföylerinde ciddi kayıplara yol açabilir. Örneğin, kıyı bölgelerinde faaliyet gösteren işletmelerin sel riskine maruz kalması, finansal açıdan büyük zararlar doğurabilir.

Geçiş riskleri ise iklim değişikliğiyle mücadele için uygulanan politikalar ve piyasa koşullarındaki değişikliklerden kaynaklanır. Karbon fiyatlandırma mekanizmaları, düzenleyici politikalar ve yenilenebilir enerjiye geçiş hızındaki artış, yüksek karbon yoğun sektörlerde faaliyet gösteren şirketlerin iş yapma maliyetlerini artırabilir. Bu durum, bankaların bu tür sektörlerdeki müşterilerine verdiği kredilerin geri dönüş riskini yükseltebilir.

İklim Risklerinin Kredi Portföyüne Entegrasyonu

Türk bankacılık sektöründe toplam aktif payının %47’sini temsil eden 15 banka, iklim risklerini kredi değerlendirme süreçlerine entegre etmiştir. Ancak bu uygulamalar genellikle büyük projelerle sınırlıdır ve küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ) bu kapsamın dışında kalabilmektedir. Bankaların, tüm kredi portföyünü kapsayacak şekilde iklim risklerini değerlendirme süreçlerini genişletmesi gereklidir. Örneğin, tarım sektöründeki bir KOBİ’nin kuraklık riski, enerji sektöründeki bir büyük ölçekli firmanın karbon regülasyonlarından etkilenmesi kadar önemli bir finansal risk oluşturabilir.

Karbon Fiyatlandırma ve Sektörel Taksonomiler

Karbon fiyatlandırma mekanizmaları, projelerin çevresel maliyetlerini doğrudan değerlendirmek için etkili bir araçtır. Ancak, Türk bankacılık sektöründe yalnızca %11 oranında bir karbon fiyatlandırma uygulaması bulunmaktadır​. Bankalar, karbon emisyonlarının bir maliyet unsuru olarak değerlendirilmesi için kredi değerlendirme süreçlerine bu mekanizmayı dahil etmelidir. Örneğin, karbon emisyonlarının yüksek olduğu bir projeye sağlanan finansman, bu emisyonların çevresel maliyeti üzerinden fiyatlandırılarak daha sorumlu bir kredi politikası oluşturulabilir.

Ayrıca, sektörel taksonomiler, bankaların hangi sektörlerde iklim risklerinin daha yüksek olduğunu anlamasına yardımcı olur. Sektörlerin karbon yoğunluğu, fiziksel risklere maruz kalma oranı ve geçiş riskleri göz önünde bulundurularak oluşturulan taksonomiler, bankalara riskli alanlara dair bir yol haritası sunabilir. Örneğin, enerji, ulaşım ve inşaat sektörlerindeki risklerin detaylı bir şekilde analiz edilmesi, bankaların stratejik kararlarını şekillendirmesine olanak tanır.

Isı Haritaları ve Bölgesel Analizler

Bankalar, iklim risklerini daha iyi anlamak için ısı haritaları ve bölgesel analizler kullanmalıdır. Isı haritaları, belirli coğrafi bölgelerdeki riskleri görselleştirerek, bankaların kredi portföylerini bu risklere göre yönetmesine olanak tanır. Örneğin, sel riski yüksek olan bir bölgede yer alan işletmelere verilen krediler, bu riskler dikkate alınarak yeniden değerlendirilmelidir. Ayrıca, tarım sektöründe kuraklık riski yüksek olan bölgelerdeki müşterilere yönelik özel finansman çözümleri geliştirilebilir.

Raporlama ve Şeffaflık

Bankalar, iklim risklerini düzenli olarak raporlayarak bu konuda şeffaflığı artırmalıdır. Sektörde yalnızca 7 banka, iklim risklerini iç raporlama süreçlerine dahil etmiştir​. İklim risklerinin finansal etkilerinin detaylı bir şekilde açıklanması, bankaların yatırımcılar ve diğer paydaşlar nezdinde güvenilirliğini artırır. Bu raporlar, risk yönetim süreçlerini detaylı bir şekilde açıklamalı, alınan önlemleri ve bu önlemlerin sonuçlarını ortaya koymalıdır.

Müşteri Destek Programları

Bankalar, müşterilerinin iklim risklerine karşı dirençlerini artırmak için destek programları oluşturmalıdır. Örneğin, karbon yoğun sektörlerde faaliyet gösteren işletmelerin enerji verimliliği projelerine finansman sağlayarak karbon emisyonlarını azaltmalarına yardımcı olabilirler. Ayrıca, müşterilere sürdürülebilir iş modellerine geçiş süreçlerinde rehberlik eden danışmanlık hizmetleri sunulmalıdır.

Çalışan Eğitimi ve Kapasite Geliştirme

İklim risklerinin yönetimi, yalnızca teknoloji ve süreçlerle sınırlı değildir; aynı zamanda çalışanların bilgi ve farkındalık düzeyini artırmayı da gerektirir. Bankalar, hem üst yönetim hem de operasyonel seviyede çalışanlarına iklim riskleri, karbon fiyatlandırma ve sürdürülebilir finansman gibi konularda eğitimler düzenlemelidir. Bu eğitimler, çalışanların stratejik karar alma süreçlerinde daha etkin olmalarına yardımcı olur.

Örnek Uygulamalar ve Öneriler

Başarılı bir iklim risk yönetimi stratejisi için uluslararası örneklerden faydalanılabilir. Örneğin, bazı bankalar, müşterilerinin karbon emisyonlarını raporlamalarını zorunlu hale getirerek kredi politikalarını bu verilere dayandırmaktadır. Ayrıca, belirli sektörlere yönelik düşük faizli krediler veya yeşil tahvil uygulamaları, bankaların iklim risklerini daha etkin bir şekilde yönetmesine yardımcı olabilir.

Sonuç olarak, iklim risklerinin yönetimi, bankaların sürdürülebilirlik stratejilerinde merkezi bir rol oynamalıdır. Fiziksel ve geçiş risklerinin detaylı bir şekilde analiz edilmesi, bu risklerin kredi politikalarına entegre edilmesi ve karbon fiyatlandırma gibi yenilikçi araçların benimsenmesi, bankaların uzun vadeli finansal istikrarını korumasına katkı sağlayacaktır. Ayrıca, raporlama, müşteri destek programları ve çalışan eğitimi gibi tamamlayıcı uygulamalar, iklim risklerinin yönetiminde başarının anahtarıdır.

Çevresel ve Sosyal Risk Değerlendirmesi (ÇSRD)

Çevresel ve sosyal risk değerlendirmesi (ÇSRD), bankaların finansman süreçlerini sürdürülebilirlik ilkelerine uygun hale getirmek için kullandığı temel bir araçtır. Bu süreç, finansman sağlanacak projelerin ve işletmelerin çevresel ve sosyal etkilerini analiz ederek, bankaların bu etkileri dikkate alarak kararlar almasını sağlar. Türk bankacılık sektöründe, toplam aktif payının %78’ini temsil eden 19 bankanın ÇSRD uyguladığı görülmektedir. Ancak bu süreçlerin kapsamı genellikle büyük ölçekli projelerle sınırlıdır ve işletme kredileri ya da bireysel krediler gibi diğer finansman türlerine entegrasyonu sınırlı kalmaktadır​.

ÇSRD Süreçlerinin Yapısı ve İşleyişi

Bankalar, ÇSRD süreçlerini genellikle proje finansmanı, yatırım kredileri ve kurumsal kredilerde kullanmaktadır. ÇSRD’nin temel amacı, projelerin ve işletmelerin çevresel ve sosyal etkilerini belirlemek ve bu etkilerin finansal karar süreçlerine nasıl yansıyacağını analiz etmektir. ÇSRD uygulamaları, genellikle yazılı prosedürlerle desteklenmekte ve yüksek risk taşıyan projeler için daha detaylı analizler yapılmaktadır. Bankalar, bu süreçte genellikle uzman danışmanlık hizmetlerinden faydalanarak, değerlendirme sonuçlarının daha objektif ve kapsamlı olmasını sağlamaktadır.

Risklerin Kategorize Edilmesi ve Yönetimi

ÇSRD süreçlerinde, projelerin çevresel ve sosyal riskleri yüksek, orta ve düşük risk kategorileri altında sınıflandırılır. Bu sınıflandırma, bankaların yüksek riskli projelere yönelik özel prosedürler geliştirmesini ve bu projeler için ilave teminat veya daha sıkı denetim mekanizmaları uygulamasını sağlar. Örneğin, yüksek risk kategorisinde değerlendirilen projeler için çevresel etki değerlendirme (ÇED) raporlarının sunulması zorunlu hale getirilebilir. Ancak bu uygulama, sektörde henüz tam anlamıyla standartlaşmamıştır.

ÇSRD’nin Kredi Politikalarına Etkisi

ÇSRD sonuçlarının finansman kararlarına entegrasyonu, bankaların sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşması için kritik öneme sahiptir. Ancak, Türk bankacılık sektöründe bu entegrasyon sınırlıdır; yalnızca iki banka ÇSRD sonuçlarını müşterilerin kredi derecelendirme süreçlerine doğrudan entegre etmiştir​. Bu eksiklik, ÇSRD’nin potansiyel etkisini sınırlamakta ve çevresel ve sosyal risklerin finansman kararlarında yeterince dikkate alınmamasına yol açmaktadır.

ÇSRD’nin Uygulama Alanlarının Genişletilmesi

Günümüzde ÇSRD süreçleri, daha çok büyük ölçekli projelere odaklanmakta, KOBİ’ler ve bireysel krediler gibi diğer finansman türleri genellikle bu kapsamın dışında bırakılmaktadır. Ancak, bu tür kredilerin de çevresel ve sosyal etkileri dikkate alınmalıdır. Örneğin, KOBİ’lere yönelik finansman sağlanırken, işletmenin enerji tüketimi, karbon emisyonları veya atık yönetimi gibi çevresel faktörleri değerlendirilebilir. Bu tür bir yaklaşım, bankaların çevresel ve sosyal etkilerini daha kapsamlı bir şekilde yönetmesine olanak tanır.

ÇSRD’de Standartlaşma ve Karşılaştırılabilirlik

ÇSRD uygulamalarının sektörde standart hale getirilmesi ve karşılaştırılabilirliği artırmak, bu süreçlerin etkinliğini güçlendirecektir. Bankalar, sektörel bir taksonomi veya standartlaştırılmış bir değerlendirme çerçevesi kullanarak, projeleri ve işletmeleri çevresel ve sosyal riskler açısından daha tutarlı bir şekilde analiz edebilir. Ayrıca, uluslararası standartlar (örneğin, IFC Performans Standartları) ile uyumlu bir ÇSRD çerçevesi benimsenebilir.

Danışmanlık ve Uzmanlık Kullanımı

ÇSRD süreçlerinin etkin bir şekilde yürütülmesi, teknik uzmanlık ve bilgi gerektirir. Bu nedenle bankalar, danışmanlık firmalarıyla iş birliği yaparak, çevresel ve sosyal risk analizlerinde daha kapsamlı ve objektif sonuçlar elde edebilir. Özellikle enerji, tarım ve inşaat gibi sektörlerde faaliyet gösteren projeler için özel sektör uzmanlarının desteği, bankaların risk değerlendirme süreçlerini güçlendirecektir.

Raporlama ve Şeffaflık

ÇSRD süreçlerinin etkinliğini artırmak için şeffaflık ve raporlama kritik öneme sahiptir. Bankalar, değerlendirme sonuçlarını düzenli olarak raporlayarak, iç ve dış paydaşlarla paylaşmalıdır. Bu raporlar, ÇSRD’nin nasıl uygulandığını, elde edilen sonuçları ve alınan önlemleri açıkça ortaya koymalıdır. Ayrıca, bankalar bu süreçlerdeki ilerlemeyi ve başarıları yıllık sürdürülebilirlik raporlarında detaylı bir şekilde sunmalıdır.

Performans ve Raporlama

Sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmada performans takibi ve şeffaf raporlama süreçleri, bankaların hesap verebilirliğini ve itibarını artıran kritik bir unsurdur. Bankaların sürdürülebilirlik çabalarını etkin bir şekilde yönetebilmesi için düzenli olarak performans göstergelerini izlemeleri, bu göstergeleri değerlendirmeleri ve elde ettikleri sonuçları hem iç hem de dış paydaşlarıyla şeffaf bir şekilde paylaşmaları gerekmektedir.

Uluslararası Raporlama Standartlarına Uyum

Türk bankacılık sektöründe sürdürülebilirlik performansı raporlamasında uluslararası standartlar giderek daha yaygın hale gelmektedir. Özellikle Global Reporting Initiative (GRI) ve Sustainability Accounting Standards Board (SASB) gibi standartlar, bankaların çevresel, sosyal ve yönetişimsel (ÇSY) performanslarını global kriterlere göre değerlendirmelerine olanak tanımaktadır. Bu standartlara uyum, bankaların yalnızca ulusal değil, aynı zamanda uluslararası düzeyde yatırımcılar ve paydaşlarla daha güvenilir bir iletişim kurmasını sağlar.

Sektörde toplam aktif payının %83’ünü temsil eden 25 banka, sürdürülebilirlik performansı raporlamasında uluslararası standartlardan yararlanmaktadır. Bu raporlar, karbon emisyonları, enerji tüketimi, su kullanımı gibi çevresel göstergeleri, kadın istihdam oranı, çalışan memnuniyeti gibi sosyal verileri ve sürdürülebilir finansman oranı gibi ekonomik performans kriterlerini kapsamaktadır​.

Karbon Emisyonlarının İzlenmesi ve Raporlanması

Karbon emisyonlarının azaltılması, bankaların sürdürülebilirlik stratejilerinde öncelikli bir hedeftir. Bankalar, kapsam 1 (doğrudan emisyonlar), kapsam 2 (dolaylı emisyonlar, örneğin elektrik tüketiminden kaynaklanan) ve kapsam 3 (tedarik zinciri ve müşteri faaliyetlerinden kaynaklanan dolaylı emisyonlar) olmak üzere üç kategoride karbon emisyonlarını izlemeli ve raporlamalıdır. Sektördeki bankaların %67’si kapsam 1 ve 2 emisyonlarını izlerken, kapsam 3 emisyonlarını izleyen banka oranı %41 ile sınırlı kalmıştır​. Bu durum, tedarik zinciri ve müşteri faaliyetlerinden kaynaklanan emisyonların yönetiminde hala büyük bir gelişim alanı olduğunu göstermektedir.

Sürdürülebilir Finansman ve Yeşil Krediler

Bankalar, finansman faaliyetlerini sürdürülebilirlik hedeflerine entegre ederek, yeşil finansman çözümleri sunmaktadır. Bu kapsamda, bazı bankalar, finansman faaliyetlerini BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA) ile uyumlu hale getirmiştir. Örneğin, yenilenebilir enerji projelerine sağlanan kredilerin toplam finansman içindeki payı gibi göstergeler düzenli olarak raporlanmaktadır. Bu tür raporlamalar, bankaların yalnızca çevresel değil, aynı zamanda sosyal etkilerini de ölçümlemesine olanak tanır.

Şeffaflık ve Bağımsız Denetim

Performans raporlarının şeffaf bir şekilde hazırlanması ve paylaşılması, bankaların sürdürülebilirlik çabalarının güvenilirliğini artırır. Sektördeki birçok banka, yıllık sürdürülebilirlik raporları yayınlayarak, paydaşlarına hedeflerine yönelik ilerlemelerini açıklar. Ancak bu raporların etkinliği, bağımsız denetim süreçlerinden geçmesiyle daha da artar. Bağımsız denetim, raporların doğruluğunu garanti altına alır ve uluslararası yatırımcıların güvenini artırır.

Performans Göstergeleri

Bankalar, sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşma süreçlerini değerlendirmek için belirli performans göstergeleri kullanmalıdır. Bu göstergeler, çevresel, sosyal ve yönetişimsel alanlarda bankanın etkisini ölçmeye yönelik olmalıdır:

  • Çevresel: Karbon emisyonlarının yıllık azaltımı, enerji ve su tüketimi, geri dönüşüm oranları.
  • Sosyal: Çalışan memnuniyeti, kadın yönetici oranı, toplumsal yatırım projelerine yapılan harcamalar.
  • Ekonomik: Yeşil kredi portföyü oranı, sürdürülebilir tahvil ihracı.

Bu göstergeler düzenli olarak izlenmeli ve raporlarda detaylı bir şekilde sunulmalıdır. Ayrıca, bu veriler, bankanın sürdürülebilirlik politikalarına olan uyumunu değerlendirmek için bir temel sağlar.

Dijitalleşme ve Veri Yönetimi

Sürdürülebilirlik performansının ölçümü ve raporlaması için veri yönetimi kritik bir öneme sahiptir. Bankalar, dijitalleşmeyi kullanarak performans verilerini daha hızlı ve etkili bir şekilde toplayabilir ve analiz edebilir. Örneğin, karbon emisyonlarının izlenmesi için yapay zeka tabanlı sistemler veya blockchain teknolojileri kullanılabilir. Bu tür yenilikçi çözümler, raporlama süreçlerini daha verimli hale getirir ve veri doğruluğunu artırır.

Paydaş Katılımı ve İletişim

Sürdürülebilirlik raporlaması, yalnızca bir bilgi paylaşım süreci değildir; aynı zamanda bankaların paydaşlarıyla güçlü bir iletişim kurmasını sağlayan bir araçtır. Bankalar, raporlarında müşteriler, yatırımcılar, düzenleyiciler ve toplum gibi farklı paydaş gruplarına yönelik etkilerini açıkça ifade etmelidir. Paydaşların geri bildirimleri, raporlama süreçlerinin geliştirilmesine katkıda bulunabilir ve bankaların sürdürülebilirlik stratejilerini daha kapsamlı hale getirebilir.

NOT: Bu yazı BDDK Strateji Geliştirme Daire Başkanı Berk Mesutoğlu ve ekibi tarafından hazırlanan “TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜ NDE ÇEVRESEL VE SOSYAL SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK” isimli rapordan yararlanılarak hazırlanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir