Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizmasının Tedarik Zincirleri Üzerindeki Etkileri

İklim politikalarının ekonomik etkileri, karbon sızıntısı ve rekabet gücü üzerindeki etkileri bağlamında önemli tartışmalara yol açmaktadır. Karbon sızıntısı, bir ülkenin karbon emisyonlarını azaltma amacıyla uyguladığı sıkı çevresel düzenlemeler sonucunda, üretimin daha az düzenlemeye sahip ülkelere kayması olgusudur. Bu durum, ulusal düzeyde emisyonların azalmasına neden olurken, küresel ölçekte toplam emisyonların azalmasını engelleyebilir veya hatta artırabilir. Karbon sızıntısı, temelde iki ana mekanizma üzerinden gerçekleşebilir: doğrudan sızıntı ve dolaylı sızıntı.

Doğrudan sızıntı, ticaret ve yatırım yoluyla ortaya çıkar. Bir ülkenin sıkı karbon düzenlemeleri getirmesi, üretim maliyetlerini artırarak, firmaların daha düşük maliyetli ve daha gevşek çevresel düzenlemelere sahip ülkelere taşınmasına neden olabilir. Bu durum, ithalatın artmasına ve ihracatın azalmasına yol açarak, ülkenin ticaret dengesi üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir. Zaman içinde, yabancı doğrudan yatırımların (FDI) daha gevşek düzenlemelere sahip ülkelere kaymasıyla, üretim kapasitelerinin kalıcı olarak el değiştirmesi söz konusu olabilir. Bu da yalnızca karbon sızıntısını artırmakla kalmaz, aynı zamanda uzun vadede sanayi üretiminin bazı ülkelerden diğerlerine kaymasına sebep olur.

Dolaylı sızıntı ise enerji fiyatları kanalıyla gerçekleşir. Büyük ekonomilerin daha sıkı karbon düzenlemeleri uygulaması, fosil yakıtlara olan talebi azaltarak küresel enerji fiyatlarının düşmesine yol açabilir. Fosil yakıt fiyatlarının düşmesi, karbon düzenlemeleri daha gevşek olan ülkelerde kömür, petrol ve doğalgaz kullanımını artırarak emisyonların yükselmesine neden olabilir. Bu mekanizma, özellikle fosil yakıta dayalı sanayilerin yoğun olduğu ülkelerde karbon kaçağını daha da şiddetlendirebilir. Örneğin, Avrupa Birliği’nde (AB) uygulanan karbon fiyatlandırma politikaları, fosil yakıt talebini azaltırken, bu durum enerji maliyetlerini düşürerek Asya veya Güney Amerika gibi bölgelerde daha yüksek fosil yakıt tüketimine neden olabilir.

Karbon sızıntısı üzerine yapılan çalışmalar, farklı metodolojilere dayalı olarak çeşitli sonuçlar ortaya koymaktadır. Önceden yapılan modelleme çalışmaları (ex-ante analizler), genel denge (CGE) ve kısmi denge (PE) modellerine dayanmaktadır. Bu analizler, karbon sızıntısı oranının azaltılan karbon miktarının %5 ila %25’i arasında değiştiğini göstermektedir ve ortalama %14 seviyesinde bir sızıntısı oranı tahmin edilmektedir. Ayrıca, bu analizler rekabet gücü üzerindeki etkilerin de genellikle olumsuz olduğunu ve üretim kayıplarının %0 ila %4 arasında değişebileceğini ortaya koymaktadır. Özellikle enerji yoğun sektörlerde, sıkı karbon düzenlemelerinin maliyetleri artırarak uluslararası piyasalarda rekabetçiliği düşürebileceği öngörülmektedir.

Gerçekleşen verilerle yapılan analizler (ex-post analizler) ise farklı sonuçlar ortaya koymaktadır. Bu çalışmalar, karbon fiyatlarının düşük olduğu dönemlerde ve serbest karbon tahsisatlarının (free allowances) devrede olduğu koşullarda karbon sızıntısının büyük ölçüde önlenebildiğini göstermektedir. Ancak, enerji yoğun endüstrilerde karbon sızıntısının belirli ölçüde gerçekleştiğine dair kanıtlar bulunmaktadır. Örneğin, Avrupa Emisyon Ticareti Sistemi (EU ETS) kapsamında gerçekleştirilen araştırmalar, bazı enerji yoğun sanayilerin üretimlerini Avrupa dışına kaydırarak karbon emisyonlarını diğer ülkelerde artırdığını göstermektedir. Bununla birlikte, bu etkinin sanıldığından daha sınırlı olduğu da belirtilmektedir.

İç iklim politikalarının rekabet gücü üzerindeki etkileri ise sektörel bazda değişiklik göstermektedir. Özellikle enerji yoğun ve uluslararası ticarete açık sektörlerde, sıkı karbon düzenlemelerinin maliyet baskısı yaratması, bu sektörlerdeki firmaların kârlılığını ve rekabet gücünü azaltabilir. Ancak, bu etkinin büyüklüğü, karbon fiyatlandırma mekanizmalarının tasarımına, serbest tahsisatların miktarına ve devlet desteklerine bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Karbon fiyatlarının artmasıyla birlikte, enerji verimli teknolojilere yatırım yapan firmalar daha rekabetçi hale gelebilirken, yüksek emisyonlu firmalar piyasa dışına itilebilir.

Karbon sızıntısını önlemek için çeşitli politika seçenekleri önerilmektedir. Bu çözümlerden biri, sınırda karbon düzenlemeleri (Border Carbon Adjustments – BCA) uygulayarak ithal edilen ürünlere ek karbon vergileri koymaktır. Sınırda karbon düzenlemeleri, karbon sızıntısı oranını %1 ila %15 oranında azaltabilmektedir. Bu tür düzenlemeler, ithal edilen ürünlerin üretildiği ülkedeki karbon fiyatlandırmasını dikkate alarak, ithalatçı ülkenin sanayisini karbon açısından daha adil bir rekabet ortamına taşımayı hedefler. Ancak, bu tür önlemler Dünya Ticaret Örgütü (WTO) kuralları ile uyumluluk açısından çeşitli hukuki ve teknik zorluklar içerebilir.

Alternatif olarak, uluslararası iş birliği yoluyla karbon fiyatlandırma sistemleri arasında uyum sağlanması ve emisyon ticaret sistemlerinin küresel düzeyde genişletilmesi önerilmektedir. Küresel karbon fiyatlandırma mekanizmaları, karbon kaçağını önleyerek daha sürdürülebilir bir sanayi yapısının oluşmasını sağlayabilir. Örneğin, AB’nin mevcut emisyon ticaret sisteminin diğer ülkelerle bağlantılı hale getirilmesi, karbon kaçağını önlemeye yardımcı olabilir.

Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’nın AB Ekonomisi’ne Muhtemel Etkileri

Avrupa Birliği’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) ile ilgili olarak hazırlanan OECD raporuna göre, ‘Fit for 55’ politika paketi çerçevesinde karbon fiyatlandırma politikalarının ekonomik etkilerini ele almaktadır. Avrupa Birliği, Emisyon Ticareti Sistemi (EU ETS) reformu kapsamında emisyon üst sınırlarını daha hızlı düşürmeyi ve 2025 ile 2034 yılları arasında serbest tahsisatları aşamalı olarak kaldırmayı öngörmektedir. Ancak, bu adımlar karbon sızıntısı riskini artırabileceğinden endişelere neden olmuştur. Karbon sızıntısı, sıkı çevre politikaları uygulayan ülkelerde üretim maliyetlerinin artmasıyla, üretimin daha gevşek düzenlemelere sahip ülkelere kaymasını ifade eder. Bu durum, küresel anlamda karbon emisyonlarında bir azalma sağlanmasını zorlaştırabilir ve hatta yer değiştiren üretim sebebiyle küresel emisyonların artmasına yol açabilir.

Bu riski önlemek için Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) devreye alınmıştır. CBAM, belirli karbon yoğun ürünlerin ithalatına uygulanacak bir mekanizmadır ve bu ürünlerin üretim sürecinde salınan karbon miktarına göre ek bir mali yükümlülük getirmektedir. Mekanizma kapsamında, AB içindeki ithalatçılar, belirlenen ürünlerde gömülü emisyonlar için bir ödeme yapmak zorunda kalacaktır. Bu ödemenin seviyesi, AB Emisyon Ticareti Sistemi’ndeki (EU ETS) karbon fiyatına eşit olacak ancak, eğer ilgili ürün ihracatçısı ülkesinde bir karbon fiyatlandırma sistemi varsa ve üretici bu vergiyi ödemişse, bu tutar düşülecektir.

Mevcut CBAM düzenlemeleri küresel ticaretin sadece %0,37’sini ve AB’nin AB dışı ülkelerden yaptığı ithalatın %3’ünü kapsamaktadır. Gömülü emisyonlar açısından değerlendirildiğinde, CBAM kapsamında yer alan ithal ürünler, küresel sera gazı emisyonlarının %0,31’ine karşılık gelmektedir. En fazla etkilenen ülkeler arasında Çin, Türkiye ve Rusya yer almaktadır. CBAM’in başlangıçta kapsadığı sektörler arasında demir-çelik, çimento, gübre, alüminyum, elektrik ve hidrojen üretimi bulunmaktadır. Bu ürünler, karbon yoğun üretim süreçlerine sahip olup, karbon sızıntısı riskinin en yüksek olduğu sektörler olarak belirlenmiştir.

CBAM’in kısa vadeli etkilerini analiz etmek için geliştirilmiş girdi-çıktı modellemesi, serbest tahsisatların kaldırılması ve EU ETS karbon fiyatındaki artışın çeşitli ekonomik göstergeler üzerindeki etkisini değerlendirmiştir. Yapılan simülasyonlar, serbest tahsisatların kaldırılması ve karbon fiyatlarının artmasının AB’deki karbon yoğun sektörlerde değer oluşumunda %1,06’lık bir düşüşe yol açacağını, ancak bu üretimin kısmen AB dışına kayarak AB dışı ülkelerde %0,16’lık bir üretim artışına neden olacağını göstermektedir. Bunun sonucu olarak karbon sızıntısı oranı %19,2 olarak hesaplanmıştır; yani AB içinde azaltılan 175 milyon ton CO₂ emisyonunun 34 milyon tonu başka ülkelerde artacaktır.

Bununla birlikte, CBAM mekanizması bu karbon sızıntısını kısmen azaltmaktadır. Modellemeye göre, CBAM’in uygulanması, AB içindeki karbon emisyonlarının azaltılmasına ek olarak AB dışındaki emisyonları da düşürebilecek bir etki yaratmaktadır. Bunun başlıca sebebi, AB’nin ithalatını daha az karbon yoğun üreticilere yönlendirmesi ve böylece yüksek emisyonlu üreticilerin pazar paylarını kaybetmesidir. Karbon sızıntısının tamamen önlenemeyeceği ancak önemli ölçüde azaltılabileceği görülmektedir.

CBAM’in ekonomik etkileri değerlendirildiğinde, bu mekanizmanın AB’deki karbon yoğun sektörlerin rekabetçiliğini tam olarak koruyamadığı ortaya çıkmaktadır. CBAM sadece AB pazarına giriş yapan ürünlere bir düzenleme getirdiği için, AB’li üreticiler, CBAM kapsamındaki ürünlerini AB dışındaki pazarlarda rekabetçi fiyatlarla satmakta zorlanabilirler. Örneğin, demir-çelik veya alüminyum sektörlerinde faaliyet gösteren Avrupa merkezli firmalar, AB içinde koruma altında olsalar da, AB dışındaki müşterilere satış yaparken daha yüksek üretim maliyetleri nedeniyle dezavantajlı hale gelebilirler. Bu da, Avrupa’nın ihracat rekabetçiliğini zayıflatabilir.

CBAM’in bir diğer ekonomik etkisi, bu mekanizmanın sadece doğrudan kapsanan sektörleri değil, dolaylı olarak onlara bağlı sektörleri de etkilemesidir. Örneğin, çelik veya alüminyum gibi CBAM kapsamına giren hammaddeleri kullanan otomotiv, makine veya inşaat sektörleri artış gösteren girdi maliyetleri nedeniyle rekabet gücü kaybına uğrayabilirler. Bu tür dolaylı etkiler, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ’ler) üzerinde daha belirgin olabilir.

Finansal açıdan değerlendirildiğinde, CBAM’in yıllık yaklaşık 14,7 milyar Euro gelir yaratacağı tahmin edilmektedir. Bu gelir, AB’nin yeşil dönüşüm fonlarını desteklemek için kullanılabilir. Ancak, CBAM’in yalnızca belirli sektörleri kapsaması nedeniyle, AB ekonomisinin genelinde geniş çaplı bir gelir kaynağı oluşturmayacağı öngörülmektedir.

AB dışındaki ülkeler için CBAM’in etkileri ise karbon yoğun üretim yapan ülkeler ile daha temiz üretim süreçlerine sahip ülkeler arasında farklılık göstermektedir. Daha düşük karbon emisyonuna sahip üreticiler, AB pazarında rekabet avantajı kazanabilirken, karbon yoğun üreticiler AB’ye ihracat yapma konusunda dezavantajlı konuma düşecektir. Bu durum, özellikle karbon yoğun sanayiye bağımlı olan Güney Afrika, Hindistan ve Tunus gibi ülkeler için ekonomik kayıplar yaratabilirken, Şili gibi daha düşük karbon emisyonlu üretime sahip ülkelerin fayda sağlamasına yol açabilir.

CBAM kapsamı 1.400 ek karbon yoğun ürünü kapsayacak şekilde genişletilirse, AB içindeki ekonomik kaybın %0,08 oranında daha fazla olacağı ancak küresel emisyonların %0,02 oranında daha fazla azalabileceği tahmin edilmektedir. Ancak, CBAM kapsamının genişletilmesi teknik olarak uygulanabilirliği zorlaştırabilir ve idari yükü artırabilir.

Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması ve Karbon Sızıntısı

Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM), karbon sızıntısını önlemek amacıyla tasarlanmış bir politika aracı olarak öne çıkmaktadır. Karbon sızıntısını, ülkeler arasında karbon fiyatlandırması ve emisyon düzenlemeleri açısından yaşanan farklılıklar nedeniyle ortaya çıkan bir sorundur. Özellikle, sıkı çevre politikaları uygulayan ülkelerde karbon maliyetlerinin artmasıyla birlikte, üreticilerin bu maliyetlerden kaçınmak için üretimlerini daha gevşek düzenlemelere sahip ülkelere kaydırma eğiliminde olduğu gözlemlenmektedir. Bu durum, hem ilgili ülkelerin sanayi rekabetçiliğini zayıflatmakta hem de küresel çapta karbon emisyonlarının azalmasını zorlaştırmaktadır.

Yapılan araştırmalar, CBAM gibi mekanizmaların karbon sızıntısını önlemede etkili olabileceğini ve emisyonların daha düşük seviyelerde tutulmasını sağlayabileceğini göstermektedir. Literatürde yer alan çeşitli modelleme çalışmaları, CBAM’in karbon kaçağını önemli ölçüde azaltabileceğini öne sürmektedir. Bu tür mekanizmalar uygulanmadığında, karbon kaçağı oranları genellikle %5 ile %25 arasında değişmekte olup, CBAM’in devreye girmesiyle bu oranın %6 seviyelerine kadar düşebileceği tahmin edilmektedir. Ayrıca bazı çalışmalar, karbon sınır ayarlamalarının negatif karbon kaçağı yaratabileceğini, yani yalnızca AB içinde değil, diğer ülkelerde de karbon emisyonlarının azalmasına yol açabileceğini öne sürmektedir. Bunun temel nedeni, CBAM’in ticaret akışlarını düşük karbonlu üretim yapan ülkelere yönlendirmesi ve böylece küresel üretimde daha temiz teknolojilerin benimsenmesini teşvik etmesidir. Öğrenme yayılımı, teknoloji transferi ve yeni iklim politikalarının devreye alınması gibi mekanizmalar, CBAM’in bu etkilerini daha da güçlendirebilir.

Avrupa Birliği, karbon sızıntısı riskini azaltmak ve emisyon yoğun sanayilerde rekabetçi dezavantajları önlemek amacıyla kendi karbon sınır ayarlama mekanizmasını geliştirmiştir. Avrupa CBAM’i üzerine yapılan çalışmalar, bu mekanizmanın sanayi rekabetçiliği, emisyonlar ve ticaret akışları üzerindeki etkisini modelleyerek potansiyel sonuçlarını incelemektedir. Ancak bu etkinin büyüklüğü, CBAM’in kapsamına ve modelleme yaklaşımlarına bağlı olarak değişmektedir. Örneğin, bazı araştırmalarda, Avrupa Birliği tarafından benimsenenden daha geniş bir CBAM kapsamı simüle edilmiştir ve bu çalışmalar, politikaların Avrupa Birliği ekonomisi üzerinde daha büyük bir etki yaratabileceğini göstermektedir. Bu tür çalışmalar, CBAM’in Avrupa Birliği’nin Gayri Safi Yurtiçi Hasılası (GSYH) üzerinde %2,4 ile %6,4 arasında bir azalmaya neden olabileceğini öne sürmektedir. Bununla birlikte, Avrupa Birliği’nin şu anki mevzuatına daha uygun olan ve yalnızca belirli sektörleri kapsayan daha dar kapsamlı modellemelerde, CBAM’in etkisinin daha sınırlı olduğu görülmektedir. Örneğin, bazı çalışmalar, CBAM’in küresel emisyonları yalnızca %0,08 oranında azaltabileceğini, Avrupa Birliği’nin GSYH’sini ise %0,2 oranında artırabileceğini göstermektedir.

CBAM’in ithal edilen ürünler üzerindeki etkisi, büyük ölçüde hangi ürünlerin kapsama alındığına ve karbon yoğunluklarının nasıl hesaplandığına bağlıdır. Avrupa CBAM, ilk aşamada demir-çelik, alüminyum, çimento, gübre, hidrojen ve elektrik gibi yüksek karbon emisyonuna sahip ürünleri kapsamaktadır. Ancak zamanla kapsamın genişletilebileceği ve daha fazla ürünün dahil edilebileceği değerlendirilmektedir. Bununla birlikte, ithal edilen ürünlerin karbon emisyon yoğunluğunun doğru bir şekilde hesaplanması önemli bir zorluk olarak öne çıkmaktadır. Avrupa Birliği, ithal edilen malların karbon içeriğini belirlemek için farklı yöntemler önermekte olup, bu hesaplamaların doğruluğu ve uygulanabilirliği konusunda halen tartışmalar devam etmektedir. CBAM’in uygulanabilirliğini artırmak için karbon fiyatlandırma sistemleri arasındaki uyumsuzlukların giderilmesi ve uluslararası iş birliğinin güçlendirilmesi gerektiği belirtilmektedir. Bu tür bir mekanizma, küresel emisyonları azaltmada önemli bir rol oynayabilir ancak uygulama detayları, etkinliği açısından belirleyici olacaktır.

 

Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması ve Tedarik Zincirleri

Avrupa Birliği’nin Karbon Sınır Ayarlama Mekanizması (CBAM) ve Emisyon Ticareti Sistemi (EU ETS) kapsamında gerçekleştirilen analizlerin sonuçları detaylı bir şekilde ele alınmaktadır. Çalışmanın temel amacı, karbon sızıntısı, sektörel ve tedarik zinciri etkileri, karbon-verimli ülkelerin rekabetçiliği, CBAM kapsamının genişletilmesi ve duyarlılık analizleri gibi kritik konulara ışık tutmaktır. Bu analizler, karbon fiyatlarının artışı, ücretsiz karbon tahsislerinin kaldırılması ve CBAM’in uygulanması gibi farklı politika senaryolarının ekonomik etkilerini değerlendirmek amacıyla gerçekleştirilmiştir.

Karbon sızıntısı, yüksek karbon fiyatları nedeniyle üretimin karbon düzenlemelerinin daha gevşek olduğu ülkelere kaymasını ifade etmektedir. Çalışma, AB’nin karbon fiyatlandırma politikalarının, karbon sızıntısı üzerindeki etkisini ve AB içindeki üretim üzerindeki ekonomik sonuçlarını analiz etmektedir. Sonuçlara göre, AB’deki karbon fiyatlarının artırılması, katma değer üzerinde olumsuz bir etki yaratmaktadır. Karbon fiyatlarındaki artış, AB içindeki sanayi üretiminde hafif bir daralmaya yol açarken, üretimin kısmen AB dışına kaymasına neden olmaktadır. Bu durum, karbon sızıntısı riskini artırmakta ve AB içindeki sektörlerin uluslararası rekabet gücünü zayıflatmaktadır. Ancak, CBAM’in uygulanması, karbon kaçağını azaltarak ve AB içindeki üretimi daha düşük emisyon yoğunluğuna sahip ülkelere yönlendirerek bu olumsuz etkileri kısmen telafi etmektedir. Karbon kaçağı oranı, ücretsiz karbon izinlerinin kaldırılmasıyla artış gösterse de, CBAM’in uygulanması bu artışı önemli ölçüde sınırlamaktadır. Modelleme sonuçlarına göre, karbon kaçağı oranı, CBAM olmadan yüzde 18.8 seviyelerine ulaşırken, CBAM’in devreye girmesiyle bu oran belirgin şekilde azalmaktadır. Bununla birlikte, CBAM’in AB ülkeleri arasında homojen olmayan etkiler yarattığı görülmektedir. Batı Avrupa ülkelerinde CBAM’in etkisi nispeten hafif olurken, Doğu Avrupa ülkelerinde ve özellikle karbon yoğun üretime sahip bölgelerde olumsuz etkiler daha belirgin hale gelmektedir. Bu farklılık, ülkelerin sektörel yapılarından ve karbon yoğun sanayilere bağımlılıklarından kaynaklanmaktadır. CBAM’den en fazla etkilenen ülkeler arasında Bulgaristan, Estonya, Polonya ve Yunanistan gibi sanayileşmiş Doğu Avrupa ülkeleri bulunmaktadır. Modelleme çalışması, karbon fiyatlarından elde edilen gelirin yeniden dağıtılması gibi politika araçlarının, bu ülkelerdeki olumsuz ekonomik etkileri hafifletmede önemli bir rol oynayabileceğini göstermektedir. Gelir geri dönüşü mekanizmasının dikkate alınmadığı senaryolarda, etkilenen ülkeler arasındaki ekonomik dengesizlikler daha belirgin hale gelmektedir.

CBAM’in kapsamının kısmi olması, belirli sektörler üzerinde doğrudan etkili olurken, tedarik zinciri içinde yer alan diğer sektörleri dolaylı olarak etkilemektedir. CBAM’in sadece belirli ürün gruplarına uygulanması, küresel ticaret üzerinde bölgesel etkiler yaratmaktadır. Bazı sektörler doğrudan CBAM kapsamında olduğu için korunurken, tedarik zincirinde yer alan diğer sektörler dolaylı olarak maliyet artışlarına maruz kalmaktadır. Örneğin, işlenmiş metaller sektörü CBAM kapsamında yer alsa da, ham metal üretimi üzerindeki maliyet artışları nedeniyle rekabet gücünü kaybedebilir. Aynı şekilde, çimento üretimi doğrudan CBAM’e tabi tutulurken, bu sektörü destekleyen enerji ve lojistik gibi sektörler dolaylı olarak fiyat baskısına maruz kalmaktadır. CBAM kapsamına girmeyen sektörler de dolaylı olarak etkilenmektedir. Özellikle tarım, hizmet ve enerji dışı sanayi gibi alanlarda faaliyet gösteren firmalar, CBAM’in getirdiği maliyet artışlarından dolayı rekabet güçlerini yitirebilirler. CBAM’in kısmi uygulanması nedeniyle bazı üreticiler, CBAM kapsamındaki sektörlerden kaçınarak ticaretlerini yönlendirebilirler. Bu durum, yüksek karbon içeriğine sahip malların, CBAM düzenlemesine tabi tutulmayan ülkeler üzerinden dolaylı yollardan AB’ye giriş yapmasını mümkün kılabilir. AB’deki ithalatçılar, ticaret yollarını değiştirerek veya farklı tedarik kaynakları bularak karbon fiyatlandırmasının olumsuz etkilerinden kaçınmaya çalışabilirler. Bu, CBAM’in etkinliğini azaltabilir ve uygulama sürecinde yeni denetim mekanizmalarının gerekliliğini ortaya çıkarabilir.

CBAM’in uygulanması, karbon fiyatlamasını destekleyen ve daha düşük karbon yoğunluğuna sahip üretim yapan ülkeler için rekabet avantajı sağlamaktadır. Karbon sızıntısının önlenmesiyle birlikte, AB ithalatının daha düşük emisyon yoğunluğuna sahip ülkelerden gerçekleştirilmesi teşvik edilmektedir. Modelleme çalışmaları, düşük emisyon yoğunluğuna sahip ülkelerin CBAM’den olumlu yönde etkilendiğini göstermektedir. Özellikle Türkiye, Meksika ve Kanada gibi karbon verimliliğini artırmış ülkeler, CBAM sayesinde AB pazarında rekabet avantajı elde etmektedirler. Buna karşılık, karbon fiyatlandırma mekanizması olmayan veya yüksek emisyon yoğunluğuna sahip ülkeler için CBAM’in olumsuz etkileri daha belirgin hale gelmektedir. Güney Afrika, Hindistan ve Tunus gibi yüksek karbon emisyonlarına sahip ülkeler, AB’ye olan ihracatlarında düşüş yaşayarak rekabet dezavantajı yaşamaktadırlar. CBAM’in bu şekilde çalışması, küresel ticaretin düşük karbonlu üretime yönlendirilmesine yardımcı olmaktadır.

CBAM’in kapsamının daha fazla ürünü kapsayacak şekilde genişletilmesi de analiz edilmiştir. Mevcut CBAM, belirli sektörleri kapsamakta olup, 2030’a kadar kapsamın genişletilmesi planlanmaktadır. Modelleme çalışmaları, CBAM kapsamına yeni eklenen 1400 ürünle birlikte, AB’nin toplam ithalatının yüzde 13.4’üne ulaşabileceğini göstermektedir. Ancak bu genişleme, CBAM’in operasyonel maliyetlerini artırarak uygulanabilirlik açısından ek zorluklar yaratmaktadır. Emisyon azaltımı açısından ise genişlemenin etkisinin sınırlı olduğu görülmektedir. Kapsama giren ürün sayısı dört kat artarken, kapsanan emisyonların yalnızca iki katına çıkması beklenmektedir. Bu durum, mevcut CBAM kapsamının hedeflenen emisyon azaltımını büyük ölçüde sağladığını ve genişlemenin nispeten daha az ek fayda sağlayabileceğini göstermektedir.

Duyarlılık analizleri, CBAM’in farklı ekonomik senaryolar altındaki etkilerini değerlendirmek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Farklı karbon fiyatları, ticaret esnekliği ve maliyet yansıtma oranları dikkate alınarak yapılan analizlerde, CBAM’in temel etkilerinin değişmediği ancak büyüklüklerinin farklılık gösterdiği bulunmuştur. Daha yüksek karbon fiyatları, AB içindeki katma değer kaybını artırırken, karbon sızıntısını azaltmaktadır. Ticaret esnekliğinin artırılması senaryolarında, CBAM’in ticaret akışları üzerindeki etkileri daha belirgin hale gelmektedir. Maliyet yansıtma oranlarının düşürülmesi senaryolarında ise, firmaların maliyetleri tüketicilere tamamen yansıtamaması nedeniyle CBAM’in sanayi üzerindeki etkileri değişiklik göstermektedir. Ancak genel olarak, duyarlılık analizleri CBAM’in temel etkilerinin büyük ölçüde korunduğunu ortaya koymaktadır.

Bu analizler sonucunda, CBAM’in karbon sızıntısını azaltmada etkili bir politika aracı olduğu ancak AB içindeki sektörler arasında farklı etkiler yarattığı ortaya konulmuştur. CBAM, karbon fiyatlandırması yapan ve düşük emisyon yoğunluğuna sahip ülkelerin rekabet gücünü artırırken, karbon yoğun üretim yapan ülkelerin ticari dezavantaj yaşamasına neden olmaktadır. AB içinde bazı sektörler CBAM’den korunurken, tedarik zincirindeki diğer sektörler dolaylı zarar görebilmektedir. CBAM kapsamının genişletilmesi, küresel emisyonları azaltma potansiyeline sahip olmakla birlikte, uygulanabilirlik açısından ek zorluklar yaratmaktadır.

NOT: Bu yazı OECD tarafından yayımlanan “Carbon Border Adjustments: The potential effects of the EU CBAM along the supply chain” isimli rapordan yararlanılarak hazırlanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir