İklim politikalarının ekonomik etkileri, karbon sızıntısı ve rekabet gücü üzerindeki etkileri bağlamında önemli tartışmalara yol açmaktadır. Karbon sızıntısı, bir ülkenin karbon emisyonlarını azaltma amacıyla uyguladığı sıkı çevresel düzenlemeler sonucunda, üretimin daha az düzenlemeye sahip ülkelere kayması olgusudur. Bu durum, ulusal düzeyde emisyonların azalmasına neden olurken, küresel ölçekte toplam emisyonların azalmasını engelleyebilir veya hatta artırabilir. Karbon sızıntısı, temelde iki ana mekanizma üzerinden gerçekleşebilir: doğrudan sızıntı ve dolaylı sızıntı.
Doğrudan sızıntı, ticaret ve yatırım yoluyla ortaya çıkar. Bir ülkenin sıkı karbon düzenlemeleri getirmesi, üretim maliyetlerini artırarak, firmaların daha düşük maliyetli ve daha gevşek çevresel düzenlemelere sahip ülkelere taşınmasına neden olabilir. Bu durum, ithalatın artmasına ve ihracatın azalmasına yol açarak, ülkenin ticaret dengesi üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir. Zaman içinde, yabancı doğrudan yatırımların (FDI) daha gevşek düzenlemelere sahip ülkelere kaymasıyla, üretim kapasitelerinin kalıcı olarak el değiştirmesi söz konusu olabilir. Bu da yalnızca karbon sızıntısını artırmakla kalmaz, aynı zamanda uzun vadede sanayi üretiminin bazı ülkelerden diğerlerine kaymasına sebep olur.
Dolaylı sızıntı ise enerji fiyatları kanalıyla gerçekleşir. Büyük ekonomilerin daha sıkı karbon düzenlemeleri uygulaması, fosil yakıtlara olan talebi azaltarak küresel enerji fiyatlarının düşmesine yol açabilir. Fosil yakıt fiyatlarının düşmesi, karbon düzenlemeleri daha gevşek olan ülkelerde kömür, petrol ve doğalgaz kullanımını artırarak emisyonların yükselmesine neden olabilir. Bu mekanizma, özellikle fosil yakıta dayalı sanayilerin yoğun olduğu ülkelerde karbon kaçağını daha da şiddetlendirebilir. Örneğin, Avrupa Birliği’nde (AB) uygulanan karbon fiyatlandırma politikaları, fosil yakıt talebini azaltırken, bu durum enerji maliyetlerini düşürerek Asya veya Güney Amerika gibi bölgelerde daha yüksek fosil yakıt tüketimine neden olabilir.
Karbon sızıntısı üzerine yapılan çalışmalar, farklı metodolojilere dayalı olarak çeşitli sonuçlar ortaya koymaktadır. Önceden yapılan modelleme çalışmaları (ex-ante analizler), genel denge (CGE) ve kısmi denge (PE) modellerine dayanmaktadır. Bu analizler, karbon sızıntısı oranının azaltılan karbon miktarının %5 ila %25’i arasında değiştiğini göstermektedir ve ortalama %14 seviyesinde bir sızıntısı oranı tahmin edilmektedir. Ayrıca, bu analizler rekabet gücü üzerindeki etkilerin de genellikle olumsuz olduğunu ve üretim kayıplarının %0 ila %4 arasında değişebileceğini ortaya koymaktadır. Özellikle enerji yoğun sektörlerde, sıkı karbon düzenlemelerinin maliyetleri artırarak uluslararası piyasalarda rekabetçiliği düşürebileceği öngörülmektedir.
Gerçekleşen verilerle yapılan analizler (ex-post analizler) ise farklı sonuçlar ortaya koymaktadır. Bu çalışmalar, karbon fiyatlarının düşük olduğu dönemlerde ve serbest karbon tahsisatlarının (free allowances) devrede olduğu koşullarda karbon sızıntısının büyük ölçüde önlenebildiğini göstermektedir. Ancak, enerji yoğun endüstrilerde karbon sızıntısının belirli ölçüde gerçekleştiğine dair kanıtlar bulunmaktadır. Örneğin, Avrupa Emisyon Ticareti Sistemi (EU ETS) kapsamında gerçekleştirilen araştırmalar, bazı enerji yoğun sanayilerin üretimlerini Avrupa dışına kaydırarak karbon emisyonlarını diğer ülkelerde artırdığını göstermektedir. Bununla birlikte, bu etkinin sanıldığından daha sınırlı olduğu da belirtilmektedir.
İç iklim politikalarının rekabet gücü üzerindeki etkileri ise sektörel bazda değişiklik göstermektedir. Özellikle enerji yoğun ve uluslararası ticarete açık sektörlerde, sıkı karbon düzenlemelerinin maliyet baskısı yaratması, bu sektörlerdeki firmaların kârlılığını ve rekabet gücünü azaltabilir. Ancak, bu etkinin büyüklüğü, karbon fiyatlandırma mekanizmalarının tasarımına, serbest tahsisatların miktarına ve devlet desteklerine bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Karbon fiyatlarının artmasıyla birlikte, enerji verimli teknolojilere yatırım yapan firmalar daha rekabetçi hale gelebilirken, yüksek emisyonlu firmalar piyasa dışına itilebilir.
Karbon sızıntısını önlemek için çeşitli politika seçenekleri önerilmektedir. Bu çözümlerden biri, sınırda karbon düzenlemeleri (Border Carbon Adjustments – BCA) uygulayarak ithal edilen ürünlere ek karbon vergileri koymaktır. Sınırda karbon düzenlemeleri, karbon sızıntısı oranını %1 ila %15 oranında azaltabilmektedir. Bu tür düzenlemeler, ithal edilen ürünlerin üretildiği ülkedeki karbon fiyatlandırmasını dikkate alarak, ithalatçı ülkenin sanayisini karbon açısından daha adil bir rekabet ortamına taşımayı hedefler. Ancak, bu tür önlemler Dünya Ticaret Örgütü (WTO) kuralları ile uyumluluk açısından çeşitli hukuki ve teknik zorluklar içerebilir.
Alternatif olarak, uluslararası iş birliği yoluyla karbon fiyatlandırma sistemleri arasında uyum sağlanması ve emisyon ticaret sistemlerinin küresel düzeyde genişletilmesi önerilmektedir. Küresel karbon fiyatlandırma mekanizmaları, karbon kaçağını önleyerek daha sürdürülebilir bir sanayi yapısının oluşmasını sağlayabilir. Örneğin, AB’nin mevcut emisyon ticaret sisteminin diğer ülkelerle bağlantılı hale getirilmesi, karbon kaçağını önlemeye yardımcı olabilir.
Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’nın AB Ekonomisi’ne Muhtemel Etkileri
Avrupa Birliği’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) ile ilgili olarak hazırlanan OECD raporuna göre, ‘Fit for 55’ politika paketi çerçevesinde karbon fiyatlandırma politikalarının ekonomik etkilerini ele almaktadır. Avrupa Birliği, Emisyon Ticareti Sistemi (EU ETS) reformu kapsamında emisyon üst sınırlarını daha hızlı düşürmeyi ve 2025 ile 2034 yılları arasında serbest tahsisatları aşamalı olarak kaldırmayı öngörmektedir. Ancak, bu adımlar karbon sızıntısı riskini artırabileceğinden endişelere neden olmuştur. Karbon sızıntısı, sıkı çevre politikaları uygulayan ülkelerde üretim maliyetlerinin artmasıyla, üretimin daha gevşek düzenlemelere sahip ülkelere kaymasını ifade eder. Bu durum, küresel anlamda karbon emisyonlarında bir azalma sağlanmasını zorlaştırabilir ve hatta yer değiştiren üretim sebebiyle küresel emisyonların artmasına yol açabilir.
Bu riski önlemek için Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) devreye alınmıştır. CBAM, belirli karbon yoğun ürünlerin ithalatına uygulanacak bir mekanizmadır ve bu ürünlerin üretim sürecinde salınan karbon miktarına göre ek bir mali yükümlülük getirmektedir. Mekanizma kapsamında, AB içindeki ithalatçılar, belirlenen ürünlerde gömülü emisyonlar için bir ödeme yapmak zorunda kalacaktır. Bu ödemenin seviyesi, AB Emisyon Ticareti Sistemi’ndeki (EU ETS) karbon fiyatına eşit olacak ancak, eğer ilgili ürün ihracatçısı ülkesinde bir karbon fiyatlandırma sistemi varsa ve üretici bu vergiyi ödemişse, bu tutar düşülecektir.
Mevcut CBAM düzenlemeleri küresel ticaretin sadece %0,37’sini ve AB’nin AB dışı ülkelerden yaptığı ithalatın %3’ünü kapsamaktadır. Gömülü emisyonlar açısından değerlendirildiğinde, CBAM kapsamında yer alan ithal ürünler, küresel sera gazı emisyonlarının %0,31’ine karşılık gelmektedir. En fazla etkilenen ülkeler arasında Çin, Türkiye ve Rusya yer almaktadır. CBAM’in başlangıçta kapsadığı sektörler arasında demir-çelik, çimento, gübre, alüminyum, elektrik ve hidrojen üretimi bulunmaktadır. Bu ürünler, karbon yoğun üretim süreçlerine sahip olup, karbon sızıntısı riskinin en yüksek olduğu sektörler olarak belirlenmiştir.
CBAM’in kısa vadeli etkilerini analiz etmek için geliştirilmiş girdi-çıktı modellemesi, serbest tahsisatların kaldırılması ve EU ETS karbon fiyatındaki artışın çeşitli ekonomik göstergeler üzerindeki etkisini değerlendirmiştir. Yapılan simülasyonlar, serbest tahsisatların kaldırılması ve karbon fiyatlarının artmasının AB’deki karbon yoğun sektörlerde değer oluşumunda %1,06’lık bir düşüşe yol açacağını, ancak bu üretimin kısmen AB dışına kayarak AB dışı ülkelerde %0,16’lık bir üretim artışına neden olacağını göstermektedir. Bunun sonucu olarak karbon sızıntısı oranı %19,2 olarak hesaplanmıştır; yani AB içinde azaltılan 175 milyon ton CO₂ emisyonunun 34 milyon tonu başka ülkelerde artacaktır.
Bununla birlikte, CBAM mekanizması bu karbon sızıntısını kısmen azaltmaktadır. Modellemeye göre, CBAM’in uygulanması, AB içindeki karbon emisyonlarının azaltılmasına ek olarak AB dışındaki emisyonları da düşürebilecek bir etki yaratmaktadır. Bunun başlıca sebebi, AB’nin ithalatını daha az karbon yoğun üreticilere yönlendirmesi ve böylece yüksek emisyonlu üreticilerin pazar paylarını kaybetmesidir. Karbon sızıntısının tamamen önlenemeyeceği ancak önemli ölçüde azaltılabileceği görülmektedir.
CBAM’in ekonomik etkileri değerlendirildiğinde, bu mekanizmanın AB’deki karbon yoğun sektörlerin rekabetçiliğini tam olarak koruyamadığı ortaya çıkmaktadır. CBAM sadece AB pazarına giriş yapan ürünlere bir düzenleme getirdiği için, AB’li üreticiler, CBAM kapsamındaki ürünlerini AB dışındaki pazarlarda rekabetçi fiyatlarla satmakta zorlanabilirler. Örneğin, demir-çelik veya alüminyum sektörlerinde faaliyet gösteren Avrupa merkezli firmalar, AB içinde koruma altında olsalar da, AB dışındaki müşterilere satış yaparken daha yüksek üretim maliyetleri nedeniyle dezavantajlı hale gelebilirler. Bu da, Avrupa’nın ihracat rekabetçiliğini zayıflatabilir.
CBAM’in bir diğer ekonomik etkisi, bu mekanizmanın sadece doğrudan kapsanan sektörleri değil, dolaylı olarak onlara bağlı sektörleri de etkilemesidir. Örneğin, çelik veya alüminyum gibi CBAM kapsamına giren hammaddeleri kullanan otomotiv, makine veya inşaat sektörleri artış gösteren girdi maliyetleri nedeniyle rekabet gücü kaybına uğrayabilirler. Bu tür dolaylı etkiler, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ’ler) üzerinde daha belirgin olabilir.
Finansal açıdan değerlendirildiğinde, CBAM’in yıllık yaklaşık 14,7 milyar Euro gelir yaratacağı tahmin edilmektedir. Bu gelir, AB’nin yeşil dönüşüm fonlarını desteklemek için kullanılabilir. Ancak, CBAM’in yalnızca belirli sektörleri kapsaması nedeniyle, AB ekonomisinin genelinde geniş çaplı bir gelir kaynağı oluşturmayacağı öngörülmektedir.
AB dışındaki ülkeler için CBAM’in etkileri ise karbon yoğun üretim yapan ülkeler ile daha temiz üretim süreçlerine sahip ülkeler arasında farklılık göstermektedir. Daha düşük karbon emisyonuna sahip üreticiler, AB pazarında rekabet avantajı kazanabilirken, karbon yoğun üreticiler AB’ye ihracat yapma konusunda dezavantajlı konuma düşecektir. Bu durum, özellikle karbon yoğun sanayiye bağımlı olan Güney Afrika, Hindistan ve Tunus gibi ülkeler için ekonomik kayıplar yaratabilirken, Şili gibi daha düşük karbon emisyonlu üretime sahip ülkelerin fayda sağlamasına yol açabilir.
CBAM kapsamı 1.400 ek karbon yoğun ürünü kapsayacak şekilde genişletilirse, AB içindeki ekonomik kaybın %0,08 oranında daha fazla olacağı ancak küresel emisyonların %0,02 oranında daha fazla azalabileceği tahmin edilmektedir. Ancak, CBAM kapsamının genişletilmesi teknik olarak uygulanabilirliği zorlaştırabilir ve idari yükü artırabilir.
NOT: Bu yazı OECD tarafından yayımlanan “Carbon Border Adjustments: The potential effects of the EU CBAM along the supply chain” isimli rapordan yararlanılarak hazırlanmıştır.
Bir yanıt yazın