Yeşil ve Dijital Dönüşüm

Dijital dönüşüm, ekonomik ve çevresel sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmada kritik bir rol oynamaktadır. Dijital teknolojilere erişim, bireylerin ve işletmelerin refahını artırmanın yanı sıra, toplumların kalkınması ve çevresel dengenin korunması için de hayati bir öneme sahiptir. Ticarette dijital ürünlerin daha geniş bir şekilde erişilebilir hale getirilmesi, bu teknolojilerin daha fazla alanda kullanılmasını ve dijitalleşmenin fırsatlarının daha kapsayıcı bir yapıya kavuşmasını sağlayacaktır.

Tarım, sağlık, yenilenebilir enerji ve geri dönüşüm gibi sektörlerde dijital teknolojilerin kullanımı, daha verimli ve sürdürülebilir çözümler sunmaktadır. Dijitalleşme, tarımda üretkenliği artırarak kaynakların daha etkin kullanılmasını sağlamakta, sağlık sektöründe yenilikçi çözümlerle bireylerin yaşam kalitesini iyileştirmekte, yenilenebilir enerji alanında karbon salınımını azaltarak çevresel faydalar yaratmakta ve geri dönüşüm süreçlerini optimize ederek kaynak israfını önlemektedir. Bu teknolojilerin yaygınlaşması, hem ekonomik büyümeyi desteklemek hem de çevresel sürdürülebilirliği artırmak açısından büyük önem taşımaktadır.

Dijital teknolojilerin erişimini genişletmek, teknolojik ilerlemeyi hızlandırmanın yanı sıra, toplumlar arasındaki dijital uçurumu kapatarak daha eşitlikçi bir dönüşüm sağlayabilir. Bu kapsamda, dijitalleşmenin potansiyelinden tam anlamıyla yararlanabilmek için, politika yapıcıların ve sektör temsilcilerinin iş birliği içinde çalışması ve bu teknolojilerin daha geniş kitlelere uygun maliyetlerle sunulmasını desteklemesi gerekmektedir. Dijitalleşme, sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmak için stratejik bir araç olarak kullanılabilir ve bu süreçteki fırsatların değerlendirilmesi, daha sürdürülebilir bir geleceğin inşasında kilit bir rol oynayacaktır.

Tarım Sektöründe Dijitalleşme

Tarım sektörü, dünya genelinde karşılaşılan üçlü bir zorlukla yüzleşmektedir: artan dünya nüfusunun gıda güvenliğini ve beslenmesini sağlamak, tarım tedarik zincirinde çalışan milyonlarca insanın geçim kaynaklarını desteklemek ve üretimi çevresel olarak daha sürdürülebilir hale getirmek. Bu zorlukların üstesinden gelebilmek için, üretkenlikte daha yüksek ve sürdürülebilir bir büyüme sağlanması gerekmektedir. Bu bağlamda, dijital teknolojiler çiftçilere çeşitli türde veriler sunarak daha bilinçli kararlar almalarına olanak tanır ve girdi kullanımını daha hassas ve verimli hale getirerek daha otomatik üretim süreçlerine kapı aralar. Bu nedenle, dijitalleşme, çok ihtiyaç duyulan sürdürülebilir üretkenlik artışına katkı sağlama potansiyeline sahiptir. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’ne (FAO) göre, dijital teknolojiler, üretken, verimli, sürdürülebilir, kapsayıcı, şeffaf ve dirençli gıda sistemlerinin dönüşümünü sağlama yolunda çözümlerden biri olabilir. Bu teknolojiler yalnızca büyük çiftlikler için değil, küçük çiftlikler için de faydalı olabilir; ancak bu araçların küçük çiftliklerin sosyoekonomik koşullarına uyarlanması gereklidir.

Bununla birlikte, dijitalleşmenin faydalarının, özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki kırsal ve kentsel alanlar arasındaki dijital uçurum nedeniyle eşit olmayan bir şekilde dağıtılma riski bulunmaktadır. Dijital uçurumu yaratan birçok faktör vardır. E-okuryazarlık ve dijital becerilerin düşük seviyede olması, zayıf teknolojik altyapı ve bağlantı olanaklarının sınırlı olması bu faktörler arasında sayılabilir. İşleyen bir altyapı ve bağlantı imkanı bulunsa bile, maliyetler (cihazlar ve abonelikler), araçların çiftlik boyutuna ve özel koşullara uygunluğu, kullanıcı dostu olması (çiftçinin yaşı veya dijital becerileri gibi) ve risk veya güvenle ilgili endişeler (teknolojinin faydalarına dair şüpheler, veri sahipliği, teknolojiye olan güvensizlik) dijital teknolojilerin tarımda benimsenmesi için önemli engeller oluşturabilir. Dijital araçların benimsenmesinde uygun maliyet önemli bir faktör olduğundan, ticaret politikaları, en azından tarımda dijital teknolojilerin kullanımını sağlayan fiziksel araçlar tarifelere veya ticaretteki teknik engellere tabi olduğunda bu benimsemeyi kolaylaştırıcı bir araç olarak kullanılabilir.

Tarımda kullanılan dijital araçlar oldukça çeşitlidir. Çiftçiler, mobil telefonlar ve tabletler gibi araçlarla özelleştirilmiş tavsiyeler, fiyat bilgileri, hava durumu uyarıları ve zararlılar hakkında bilgi alabilir. Daha ileri düzeydeki ekipmanlar arasında tarım robotları, hassas ekipmanlar ve çeşitli sensörler yer alır. Sensörler, bitki hastalıklarını ve zararlıları tespit etmek, toprak sağlığını ve besin seviyelerini ölçmek, hava koşullarını izlemek ve ürün olgunluğunu belirlemek için kullanılabilir. Bu sensörlerden elde edilen veriler, çiftçilerin karar alma süreçlerini destekler ve daha verimli üretime olanak tanır. Ayrıca, hayvancılıkta sensörler, hayvanların sağlık durumlarını izlemek ve davranışsal göstergeleri kaydetmek için kullanılabilir. Akıllı kulak etiketleri ve hareket izleyici cihazlar, bireysel hayvanların hareketlerini ve sağlığını takip ederken, kamera ve mikrofon gibi çevresel sensörler de hayvanların tutulduğu ortamı analiz ederek sağlık sonuçlarını iyileştirebilir.

Dronlar ise hızla tarımda kullanımını artıran bir başka dijital teknolojidir. Dronlar, arazi haritalama, mahsul izleme, hayvan yönetimi, tohum ekimi ve pestisit püskürtme gibi çeşitli işlevleri yerine getirir. Örneğin, Afrika’da dronlar, iklim dostu kaju üretiminde arazi haritalaması, pirinç üretimi ve ağaçlandırma gibi projelerde kullanılmaktadır. Dronlar, doğal afetler nedeniyle oluşan zararı değerlendirme, zararlıların yayılmasını önleme ve kaynak kullanımını optimize etme gibi birçok çevresel ve ekonomik fayda sağlar. Ayrıca, dronlarla elde edilen görüntüler, uydulara kıyasla daha yüksek çözünürlük ve doğruluk sunar.

Bir diğer gelişen teknoloji olan tarım robotları, tarım süreçlerinin otomasyonunu artırır. Bu robotlar, tohum ekiminden yabani ot temizliğine, hasattan paketlemeye kadar birçok farklı görevi yerine getirebilir. Hayvancılıkta ise robotlar, yemleme, sağım ve temizlik gibi görevleri gerçekleştirir. Bu robotlar, kimyasal kullanımını azaltarak çevresel sürdürülebilirliği artırabilir ve çalışma koşullarını iyileştirebilir.

Dikey tarım, özellikle kısıtlı alanlarda ve zorlu çevre koşullarında tarım yapmayı mümkün kılan yenilikçi bir yöntemdir. Dikey tarımda, bitkiler topraksız yöntemlerle (hidroponik veya aeroponik) yetiştirilir ve LED ışıklarla aydınlatılır. Bu yöntem, su kullanımını %95 oranında azaltabilir ve pestisit kullanımını tamamen ortadan kaldırabilir. Ayrıca, yenilenebilir enerji kaynaklarının entegrasyonu ile bu tür tarım, hem çevresel hem de ekonomik sürdürülebilirliğe katkı sağlar.

Medikal Cihazlar

Tıbbi teknoloji ürünleri, insanların sağlık ve refahını artırmak amacıyla tanı, tedavi ve sağlık geliştirme süreçlerinde kullanılan teknolojileri kapsamaktadır. Bu ürünler, Birleşmiş Milletler’in Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SDG) arasında yer alan “Sağlık ve Kaliteli Yaşam” (SDG 3) hedefiyle doğrudan ilişkilidir. Tıbbi teknoloji, yalnızca bireysel sağlığı iyileştirmekle kalmaz, aynı zamanda toplum genelinde daha etkili ve erişilebilir sağlık hizmetleri sunulmasına olanak tanır. Bu teknolojiler, gelişmiş sağlık altyapıları ve daha yenilikçi yaklaşımlar sayesinde sağlık hizmetlerinin kapsamını genişletir ve yaşam kalitesini artırır.

Bilgi Teknolojisi Anlaşması (ITA) ve genişletilmiş versiyonu olan ITA2, sağlık hizmetlerinde kullanılan birçok dijital cihazı sıfır gümrük tarifesiyle ticaretine dahil ederek bu alanda önemli bir rol oynamaktadır. ITA, bilgisayarlar, pager cihazlar ve belirli ölçüm ve izleme cihazları gibi bazı temel tıbbi teknolojileri kapsarken, ITA2 daha geniş bir yelpazede ürünleri içermektedir. Örneğin, kalp pilleri, elektrokardiyograflar, ultrason tarayıcılar, bilgisayarlı tomografi (CT) tarayıcılar, kan şekeri monitörleri ve oftalmik veya dental cihazlar gibi ürünler ITA2 kapsamına alınmıştır. Ayrıca, veterinerlikte kullanılan bazı tıbbi cihazlar da bu kapsamda yer almaktadır. Bu ürünlerin ticaretindeki gümrük vergilerinin kaldırılması, tıbbi ekipmanların daha geniş bir kitleye ulaşmasını sağlamış ve sağlık hizmetlerinin daha erişilebilir hale gelmesine katkıda bulunmuştur.

COVID-19 pandemisi sırasında tıbbi cihazların önemi bir kez daha belirgin hale gelmiştir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), pandemiye yanıt olarak bazı tıbbi cihazları öncelikli ürünler arasında belirlemiştir. ITA2 kapsamında hasta monitörleri, nabız oksimetreleri, ultrason ve CT tarayıcıları, elektronik damla sayıcılar, x-ray cihazları ve termometreler gibi ürünler yer almaktadır. Ancak, sağlık hizmetlerinde sıklıkla kullanılan bazı önemli teknolojiler, örneğin piller, LED lambalar, 3D yazıcılar ve medikal robotlar ITA ve ITA2 kapsamına dahil edilmemiştir. Bu durum, bu ürünlerin uluslararası ticaretinin daha yüksek maliyetli olmasına ve dolayısıyla erişilebilirliğinin sınırlanmasına neden olmuştur.

Medikal teknoloji alanında dronlar, yenilikçi bir çözüm sunarak özellikle erişimin zor olduğu bölgelerde sağlık hizmetlerinin geliştirilmesine yardımcı olmaktadır. Gana ve Filipinler gibi ülkelerde ilaç, aşı ve ilk yardım kitlerinin teslimatında kullanılan dronlar, İsveç gibi bazı ülkelerde ise kalp krizi vakalarında defibrilatör taşıyarak hayat kurtarmaktadır. Dronlar ayrıca doğal afet durumlarında geniş alanların haritalanması, kaynakların etkin bir şekilde yönlendirilmesi ve gerekli acil yardım planlamalarının yapılması için kullanılmaktadır. Bu yenilikler, dronların sağlık hizmetlerindeki potansiyelini göstermekte ve bu teknolojinin yaygınlaşmasının önemini vurgulamaktadır.

Akıllı giyilebilir cihazlar da tıbbi teknolojiler arasında hızla önem kazanmaktadır. Akıllı saatler, akıllı bileklikler ve diğer giyilebilir cihazlar, kalp atış hızı, vücut sıcaklığı, uyku düzeni gibi parametreleri izleyerek bireylerin sağlık yönetiminde aktif rol oynamalarına olanak tanır. Özellikle, bu cihazlar kronik hastalıkları olan bireyler için düzenli sağlık takibi yapmayı kolaylaştırır. Bunun yanı sıra, sanal gerçeklik (VR) teknolojileri hem hasta tedavisinde hem de sağlık çalışanlarının eğitiminde kullanılmaktadır. VR, öğrenciler ve profesyoneller için gerçekçi simülasyonlar sunarak cerrahi gibi karmaşık tıbbi prosedürlerde eğitim sürecini desteklemektedir. Ancak, bu tür teknolojilerin çoğu ITA kapsamına dahil edilmediği için uluslararası ticaretleri hala engellerle karşılaşmaktadır.

3D yazıcılar, medikal teknolojide devrim yaratma potansiyeline sahiptir. İmplantlar, protezler ve medikal cihazların yanı sıra eğitim amaçlı anatomik modellerin üretiminde kullanılmaktadır. COVID-19 pandemisi sırasında tedarik zincirlerinde yaşanan aksamalar nedeniyle, 3D yazıcılar kişisel koruyucu ekipman (PPE), burun çubuğu ve diğer medikal cihazların üretiminde hayati bir rol oynamıştır. Bununla birlikte, 3D yazıcıların ITA kapsamına dahil edilmemiş olması, bu teknolojinin potansiyelinin tam olarak kullanılmasını engellemektedir.

Medikal robotlar ise sağlık hizmetlerini daha güvenli, verimli ve etkili hale getiren yenilikçi teknolojilerden biridir. Hastanelerde ilaç hazırlama ve paketleme, dezenfeksiyon ve temizleme gibi görevleri yerine getiren robotlar, sağlık çalışanlarının üzerindeki yükü azaltmakta ve hasta güvenliğini artırmaktadır. Ayrıca, robotlar yaşlı bakım evlerinde veya evde bakım hizmetlerinde ilaç hatırlatıcı ve takip sistemi olarak da kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra, robot destekli cerrahi sistemler cerrahi prosedürlerin daha hassas bir şekilde gerçekleştirilmesini sağlamaktadır. Ancak, bu tür robotlar da ITA kapsamına dahil edilmemiştir.

Geri Dönüşümde Dijitalleşme

Geri dönüşüm ve atık yönetimi, iklim değişikliği ve küresel kaynakların tükenmesi gibi çevresel sorunlarla başa çıkmanın önemli yollarından biri olarak kabul edilmektedir. Aynı zamanda, müşteri beklentilerindeki değişim, iş modellerindeki yenilikler ve maliyet tasarrufu potansiyeli bu sektöre olan ilgiyi artırmaktadır. Örneğin, 2019 yılında elektronik atıklar (bilgisayarlar, telefonlar ve diğer elektronik cihazlar) toplamda 56 milyon ton olarak hesaplanmışken, bu miktarın 2030 yılına kadar 74 milyon tona ulaşması beklenmektedir. Küresel atık üretiminin ise 2030 yılı itibarıyla 2.6 milyar tona, 2050’de ise 3.4 milyar tona ulaşacağı öngörülmektedir. Atık yönetimi genellikle manuel olarak yapılsa da, bazı ülkelerde dijital teknolojilerin kullanımı bu süreçte giderek artmaktadır.

Geri dönüşüm süreçlerinde sensör tabanlı ve optik ayırma teknolojileri kullanılmaktadır. Bu teknolojiler, alaşımları ayırmada ve sağlık-güvenlik amaçlı radyasyon tespit cihazları gibi farklı enstrümanlarda önemli bir rol oynamaktadır. Ayrıca, birçok ülkede kullanılan ters otomat makineleri (reverse vending machines) gibi yenilikçi teknolojiler, alüminyum kutular, plastik ve cam şişeler gibi ambalajların geri dönüşümüne katkı sağlamaktadır. Örneğin, İsveç’te 2022 yılında kutuların %88’i ve PET şişelerin %87’si geri dönüştürülmüştür. Bununla birlikte, giysiden giysiye geri dönüşüm gibi yenilikçi yöntemler de geliştirilmiştir. Bu yöntemler, eski giysileri temizleme, elyaf ayrıştırma, iplik haline getirme ve yeniden örme süreçleri ile yeni bir ürün haline getirmeyi mümkün kılmaktadır.

Atık yönetiminde robotlar da giderek daha önemli bir yer kazanmaktadır. Örneğin, pil ve diğer elektronik atıkları söken robotlar, sensörlü konteynerler, otonom cadde süpürme makineleri gibi teknolojiler yaygınlaşmaktadır. Ayrıca, dronlar atık sahalarının alan ve hacimlerini ölçmek, haritalar oluşturmak ve lojistik süreçleri optimize etmek amacıyla kullanılmaktadır. Dijitalleşme sürecini desteklemek için bilgisayarlar, akıllı telefonlar, geniş bant internet bağlantıları, yazılımlar, LiDAR, kızılötesi (IR) veya yakın kızılötesi sensörler gibi cihazlar gereklidir.

Geri dönüşüm ve atık yönetiminde kullanılan sensörler yaygın olarak tercih edilmektedir. Ultrasonik ve kızılötesi doluluk seviyesi sensörleri, bir çöp kutusunun ne zaman boşaltılması gerektiğini bildirirken, radyo frekansı tanımlama (RFID) etiketleri bireysel çöp kutularını tanımlamak için kullanılmaktadır. Atık yönetiminde kullanılan bazı sensörler, bilgisayarlar, akıllı telefonlar, yazılımlar ve GPS cihazları mevcut ITA anlaşmalarına dahil edilmiştir. Ancak, robotlar, dronlar ve ters otomat makineleri gibi ürünler ITA kapsamına dahil edilmemiştir.

Daha geniş bir ITA kapsamına geçiş, geri dönüşüm oranlarını artırabilir ve tüketimin çevresel etkisini azaltabilir. Ayrıca, bu genişleme, atık yönetim sektöründeki çalışma koşullarını iyileştirebilir. Bu durum, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SDG) arasında yer alan “Sanayi, Yenilik ve Altyapı” (SDG 9) ile “Sorumlu Tüketim ve Üretim” (SDG 12) hedeflerine katkıda bulunabilir.

NOT: Bu yazı National Board of Trade Sweden tarafından yayımlanan “Advancing the Green and Digital Transition” isimli rapordan yararlanılarak hazırlanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir