Günümüz dünyasında iklim değişikliği, işletmelerin finansal performanslarını ve sürdürülebilirlik stratejilerini doğrudan etkileyen en önemli faktörlerden biri haline gelmiştir. Bu bağlamda, Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları, işletmelerin çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) konularında daha şeffaf, karşılaştırılabilir ve anlamlı raporlamalar sunmalarını hedeflemektedir. Bu standartlar, yalnızca sürdürülebilirlik performansını izlemek için değil, aynı zamanda iklimle ilgili risklerin ve fırsatların finansal raporlamada doğru bir şekilde yansıtılmasını sağlamak için de hayati bir rehberlik sunar.
Finansal raporlama süreçlerinde, iklimle ilgili belirsizliklerin ve varsayımların doğru bir şekilde değerlendirilmesi, hem yatırımcılar hem de diğer paydaşlar için güvenilir bilgi sunulmasını sağlar. İşletmelerin finansal tabloları, yalnızca geçmiş performansı değil, aynı zamanda gelecekteki riskler ve fırsatları da yansıtmalıdır. Bu kapsamda, Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları, işletmelerin iklimle ilgili risk ve belirsizlikleri ele alarak, bu unsurların finansal performans üzerindeki potansiyel etkilerini daha iyi anlamalarına olanak tanır.
Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları, Uluslararası Finansal Raporlama Standartları (IFRS) ile uyumlu bir çerçeve sunarak, işletmelerin finansal tablolarında iklim değişikliği kaynaklı risk ve belirsizliklerin raporlanmasını desteklemektedir. Bu bağlamda, finansal tabloların hazırlanmasında varsayımların şeffaf bir şekilde açıklanması, sürdürülebilirlik stratejilerinin ve finansal pozisyonun birbiriyle uyumlu hale getirilmesini sağlar. Bu, hem paydaş güvenini artırır hem de işletmelerin uzun vadeli stratejik hedeflerine ulaşmasına yardımcı olur.
Türkiye’deki işletmeler için, bu standartların uygulanması, yalnızca yasal bir gereklilik değil, aynı zamanda finansal sistemin değişen iklim koşullarına uyum sağlaması için kritik bir adımdır. Sürdürülebilirlik ile ilgili finansal açıklamaların doğru ve kapsamlı bir şekilde yapılması, işletmelerin finansal durumunun yanı sıra çevresel ve sosyal etkilerini de anlamaya katkıda bulunur. Bu girişim, daha bilinçli ve sürdürülebilir ekonomik kararların alınmasına da önemli bir zemin hazırlar.
Önemlilik Değerlendirmelerinin Ek Açıklamalara Yol Açmadığı Durumlar: İklimle İlgili Belirsizliklerin Değerlendirilmesi
İkinci örnek olarak, önemlilik değerlendirmelerinin ek açıklamalara neden olmadığı bir durumu ele alalım. Bu örnek, bir hizmet sağlayıcı işletmenin, faaliyetlerinin iklimle ilgili geçiş risklerine sınırlı maruz kalması durumunda yaptığı değerlendirmeleri açıklamaktadır. İşletme, genel raporlarında düşük seviyede sera gazı emisyonuna sahip olduğunu, yenilenebilir enerji kullandığını ve yüksek emisyonlu faaliyetlerden kaçındığını belirtmiştir. Ancak, bu açıklamaların finansal tablolarında ek bilgi olarak sunulması gerekip gerekmediği konusunda bir önemlilik değerlendirmesi yapmıştır.
TMS 1’in 31. maddesi ve TFRS 18’in ilgili bölümleri, işletmelerin finansal tablolarında belirli bir bilgi eksikliği nedeniyle kullanıcıların finansal durumu ve performansı yanlış anlaması ihtimali varsa ek açıklamalar yapılmasını zorunlu kılar. Örnekteki işletme, bu standartlara uygun bir analiz yapmış ve sera gazı emisyon politikalarının finansal tablolar üzerindeki etkilerinin sınırlı olduğunu değerlendirmiştir. Özellikle, bu politikaların varlıkların veya yükümlülüklerin tanınması ve ölçümü üzerinde herhangi bir etkisi olmadığını, gelir ve giderler üzerindeki etkilerinin ise ihmal edilebilir düzeyde olduğunu belirlemiştir.
Bu değerlendirme sürecinde işletme, hem nitel hem de nicel faktörleri dikkate almıştır. Nitel faktörler arasında, işletmenin sektörel bağlamı ve düşük karbon emisyonlarına yönelik açık politikaları yer almaktadır. Nicel faktörler ise, sera gazı emisyon politikalarının finansal tablolardaki rakamlar üzerindeki somut etkilerini kapsamaktadır. İşletmenin yenilenebilir enerji kullanımı ve düşük karbon emisyonlu operasyonları, gelir ve gider dengelerinde veya varlık değerlerinde kayda değer bir değişikliğe neden olmamaktadır. Bu nedenle, işletme bu bilgilerin ek açıklama gerektirecek derecede önemli olmadığına karar vermiştir.
Örnekteki işletmenin yaklaşımı, önemlilik değerlendirmesinin sadece bir finansal standardın gerekliliklerine uyumu sağlamakla sınırlı kalmayıp, aynı zamanda kullanıcıların bilgi ihtiyaçlarını dikkate almayı hedeflediğini göstermektedir. İşletme, kullanıcıların yanıltılmasını önlemek amacıyla tüm ilgili verileri analiz etmiş ve mevcut politika ve uygulamaların finansal tablo kullanıcıları için kritik bir bilgi açığı yaratmadığını netleştirmiştir. Bu sayede, hem gereksiz açıklamalardan kaçınılmış hem de şeffaflık sağlanmıştır.
Bu tür durumlar, işletmelerin finansal raporlama süreçlerinde etkili bir önemlilik değerlendirmesi yapmasının önemini vurgulamaktadır. TMS ve TFRS, işletmelerin yalnızca mevcut ve geçmiş durumu değil, aynı zamanda gelecekteki riskler ve fırsatları değerlendirmesine de olanak tanır. Ancak, bu değerlendirmelerin finansal tabloların genel tutarlılığı ve kullanıcıların bilgi ihtiyaçlarına olan etkisi göz önünde bulundurularak yapılması gereklidir. Bu bağlamda, ek açıklamaların yalnızca gerçekten gerekli olduğu durumlarda yapılması, hem raporların amacına uygun şekilde hazırlanmasını hem de kullanıcıların doğru bilgilendirilmesini sağlar.
İklimle ilgili belirsizliklerin finansal tablolara etkilerinin sınırlı olduğu durumlarda, işletmelerin bu sınırlılığı net bir şekilde açıklaması yeterli olabilir. Bununla birlikte, her işletmenin faaliyetlerinin sektörel bağlamı, düzenleyici gereklilikler ve çevresel politikalar gibi faktörler doğrultusunda ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekir. Bu tür değerlendirmeler, hem finansal tabloların kalitesini artırır hem de işletmelerin sürdürülebilirlik ve şeffaflık hedeflerine ulaşmasına katkı sağlar. Bu yaklaşım, TMS ve TFRS çerçevesinde finansal raporlamanın temel ilkeleri olan güvenilirlik, karşılaştırılabilirlik ve anlamlılık prensiplerini destekler.
TMS 36 Kapsamında Varsayımların Açıklanması ve İklimle İlgili Belirsizliklerin Değerlendirilmesi
Varlıklarda Değer Düşüklüğü Standardı (TMS 36) kapsamında, işletmeler, varlıkların geri kazanılabilir tutarını hesaplamak için yaptıkları testlerde kullandıkları temel varsayımları açıklamakla yükümlüdür. Bu varsayımlar, özellikle varlıkların değerini önemli ölçüde etkiliyorsa, finansal tablolarda açık bir şekilde yer almalıdır. Örnek olarak ele alınan durumda, sera gazı emisyonlarının yoğun olduğu bir sektörde faaliyet gösteren bir işletme, düzenleyici gereklilikler doğrultusunda emisyon izinleri için önemli maliyetlere katlanmaktadır. İşletme, gelecekte bu tür düzenlemelerin küresel çapta artmasını beklemektedir.
İşletmenin nakit üreten birimlerinden (CGU) biri, önemli miktarda şerefiyeye (goodwill) sahiptir. TMS 36’ya göre, şerefiyenin tahsis edildiği CGU’ların her yıl değer düşüklüğü testi yapılması zorunludur. Bu bağlamda, işletme, gelecekteki emisyon izin maliyetlerine ilişkin varsayımların, CGU’nun geri kazanılabilir tutarını önemli ölçüde etkilediği için “temel varsayımlar” arasında yer aldığını belirlemiştir.
İşletme, CGU’nun geri kazanılabilir tutarını hesaplamak için “kullanım değeri” yöntemini kullanmaktadır. Bu yöntem, gelecekteki ekonomik koşullara, düzenleyici değişimlere ve piyasa dinamiklerine ilişkin yönetim tahminlerine dayalı nakit akış projeksiyonlarını içerir. Kullanım değeri hesaplamasında temel varsayımlar arasında gelecekteki emisyon izin fiyatları ve emisyon düzenlemelerinin kapsamının genişlemesine ilişkin tahminler bulunmaktadır. Bu varsayımlar, işletmenin finansal tablolarında açıklanmalıdır. TMS 36, işletmelerin varsayımlarını dış kaynaklardan alınan verilere göre şekillendirmesini önerir. Eğer varsayımlar harici verilerle uyuşmuyorsa, bu farklılıkların nedenlerinin de açıklanması gerekir.
Değer düşüklüğü testi sırasında, işletme, varsayımlarındaki makul bir değişikliğin geri kazanılabilir tutar üzerindeki etkilerini değerlendirmelidir. Bu bağlamda, TMS 36 kapsamında hassasiyet analizi yapılması gereklidir. Örneğin, işletme, CGU’nun geri kazanılabilir tutarının defter değerini ne kadar aştığını ve emisyon izin maliyetlerinde meydana gelebilecek bir artışın değer düşüklüğüne yol açıp açmayacağını açıklamalıdır. Bu analiz, finansal tablolarda, yatırımcıların ve diğer kullanıcıların risk değerlendirmelerini yapmalarına yardımcı olacak bir şekilde sunulmalıdır.
Türkiye’de geçerli olan TMS 36, Uluslararası Muhasebe Standartları (IAS 36) ile uyumlu bir şekilde, değer düşüklüğü testi ve varsayımların açıklanması konularında benzer düzenlemeler getirmektedir. Bu düzenlemeler, işletmelerin iklimle ilgili düzenleyici riskler gibi çevresel faktörlerin varlık değerleri üzerindeki etkilerini doğru bir şekilde değerlendirmesini ve açıklamasını sağlamaktadır. TMS 36, yalnızca finansal tabloların yasal gerekliliklere uygun olmasını sağlamakla kalmaz, aynı zamanda işletmelerin risk yönetim stratejileri ve gelecekteki dayanıklılıkları hakkında değerli bilgiler sunmasına olanak tanır.
Bu örnek, çevresel faktörlerin finansal raporlamadaki önemini ve işletmelerin temel varsayımlarını açık bir şekilde açıklamalarının gerekliliğini vurgulamaktadır. İklimle ilgili düzenlemeler gibi dışsal faktörlerin işletmenin finansal durumu üzerindeki etkilerini değerlendirmek, şeffaflık ve güvenilirlik açısından kritik öneme sahiptir. İşletmelerin bu süreçte hem içsel hem de dışsal faktörleri dikkate alarak yaptığı varsayımlar, yatırımcıların ve diğer paydaşların daha bilinçli kararlar almasını destekler. TMS 36 kapsamında yapılan bu tür açıklamalar, işletmelerin çevresel değişimlere karşı nasıl bir strateji geliştirdiğini ve bu stratejilerin finansal etkilerini açık bir şekilde ortaya koyar. Bu durum, hem finansal raporların kalitesini artırır hem de işletmelerin sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmasına katkı sağlar.
NOT: Bu yazı IFRS Foundation tarafından yayımlanan “Finansal Tablolarda İklimle İlgili ve Diğer Belirsizlikler (Climate-related and Other Uncertainties in the Financial Statements)” isimli dokümandan yararlanılarak hazırlanmıştır.
Bir yanıt yazın