PCAF’e Göre Finanse Edilen Emisyonların Hesaplanması

PCAF (Partnership for Carbon Accounting Financials) tarafından geliştirilen Küresel Sera Gazı (GHG) Muhasebe ve Raporlama Standardı, finansal sektörün iklim değişikliğiyle mücadelede oynadığı kritik rolü vurgulayan bir çerçeve sunmaktadır. Bu standart, finansal kuruluşların kredi ve yatırımlarından kaynaklanan sera gazı emisyonlarını ölçüp raporlayarak, iklimle ilgili risk ve fırsatlarını değerlendirmelerine yardımcı olmayı amaçlamaktadır. Standart, kurumların finansal muhasebe dönemlerine uygun olarak belirli bir zamanda emisyonlarını ölçmelerine olanak tanır ve böylece şeffaf bir iklim raporlama süreci oluşturur.

Paris Anlaşması hedefleri doğrultusunda, finansal sektörün emisyonlarını azaltması ve net sıfır emisyon hedeflerine ulaşması büyük bir önem taşımaktadır. Bu bağlamda, standart, emisyonların ölçülmesi, raporlanması ve bilim temelli hedeflerin belirlenmesi için sistematik ve tutarlı bir yaklaşım sunar. Ayrıca, finansal kuruluşların karbon yoğun sektörlerdeki portföy risklerini belirlemelerine ve düşük karbonlu ekonomiye geçişi destekleyecek stratejiler geliştirmelerine olanak tanır.

Dokümanda, yedi farklı varlık sınıfı için (örneğin, listeye alınmış hisse senetleri, ticari gayrimenkuller, proje finansmanı) metodolojiler detaylı bir şekilde açıklanmış ve emisyon azaltım hedefleriyle ilgili yol haritaları sunulmuştur. Veri sınırlamaları, emisyon hesaplamalarında karşılaşılan temel zorluklardan biri olarak belirtilmiş, ancak başlangıç aşamasında tahmini veya vekil verilerin kullanılmasının bu süreci kolaylaştırabileceği vurgulanmıştır. Standart, her varlık sınıfı için veri kalitesini artırmaya yönelik rehberlik sağlamaktadır ve finansal kuruluşların daha güvenilir ve karşılaştırılabilir emisyon verileri sunmalarını teşvik etmektedir.

Küresel ölçekte, finansal sektörün iklim eylemleriyle uyumlu hale gelmesi ve portföy emisyonlarını azaltma hedeflerine ulaşması, sürdürülebilir bir geleceğe katkıda bulunma açısından kritik önemdedir. Bu bağlamda PCAF, finansal kuruluşlara karbon muhasebesinde standart bir yaklaşım sunarak, emisyon azaltım çabalarının şeffaf, hesap verebilir ve etkili bir şekilde uygulanmasını sağlamayı hedeflemektedir.

Sera Gazı Muhasebesinin Önemi

GHG muhasebesi, Paris Anlaşması’nın hedefleri doğrultusunda küresel ısınmayı 1.5°C ile sınırlama çabalarında temel bir araçtır. Küresel sera gazı emisyonlarının azaltılması, her sektörün karbonsuzlaşmasını gerektirirken, finans sektörü de bu dönüşümde kritik bir rol üstlenmektedir. Sera gazı emisyonlarının muhasebesi, finansal kuruluşların kredi ve yatırımlarından kaynaklanan emisyonları ölçmelerine, raporlamalarına ve portföylerinin iklim üzerindeki etkisini anlamalarına olanak tanır. Bu süreç, finansal risklerin azaltılmasının yanı sıra düşük karbonlu ekonomiye geçişi hızlandırmak açısından da büyük önem taşımaktadır​.

PCAF tarafından geliştirilen Küresel GHG Muhasebe ve Raporlama Standardı, finansal kuruluşlara bu emisyonları ölçmek ve raporlamak için standartlaştırılmış bir metodoloji sunar. Listeye alınmış hisse senetleri, ticari gayrimenkuller, proje finansmanı, ipotekler ve motorlu araç kredileri gibi çeşitli varlık sınıflarını kapsayan bu standart, finansal kuruluşların farklı portföy türleri için emisyonlarını doğru ve karşılaştırılabilir bir şekilde raporlamalarına olanak tanır​.

GHG muhasebesi, finansal kuruluşların yalnızca geçmiş emisyonlarını ölçmekle kalmayıp, aynı zamanda gelecekteki riskleri ve fırsatları değerlendirmelerine de olanak sağlar. Karbon fiyatlandırması veya fosil yakıt kullanımına getirilen kısıtlamalar gibi iklim politikaları, belirli varlıklara yönelik riskleri artırabilir. Emisyon yoğun sektörlerdeki varlıkların tespiti, finansal kuruluşların bu tür risklere maruz kalma oranını azaltmasına ve daha sürdürülebilir portföyler geliştirmesine yardımcı olur​.

GHG muhasebesi, finansal kuruluşların net sıfır emisyon hedeflerine ulaşma sürecinde kritik bir temel oluşturur. Emisyonların ölçülmesi, kuruluşların iklim senaryolarını değerlendirmesi, emisyon bazlı hedefler belirlemesi ve bu hedeflere ulaşmak için stratejiler geliştirmesi için başlangıç noktasıdır. Net sıfır emisyon hedefine ulaşmak, enerji üretiminden bina inşaatına, ulaşımdan sanayiye kadar birçok alanda köklü bir dönüşümü gerektirir. Finans sektörü, düşük karbonlu projelere yatırım yaparak ve yeşil finansman ürünleri geliştirerek bu dönüşümde önemli bir itici güç olabilir​.

Ayrıca, GHG muhasebesi şeffaf raporlama süreçlerini destekleyerek paydaşlara hesap verebilirliği artırır. Bu süreçler, finansal kuruluşların çevresel ve sosyal etkilerini optimize etmesine olanak tanırken, sürdürülebilirlik hedeflerine olan bağlılıklarını da ortaya koyar

İş Hedeflerine Ulaşmada Sera Gazı Muhasebesinin Yeri

GHG muhasebesi, finansal kuruluşların iş hedeflerini belirleme ve bu hedeflere ulaşma süreçlerinde stratejik bir araç olarak kullanılmaktadır. Bu yaklaşım, kuruluşların kredi ve yatırımlarından kaynaklanan emisyonları ölçüp raporlayarak, iklim risklerini yönetme ve fırsatları değerlendirme kapasitelerini artırır. Emisyon verilerinin detaylı bir şekilde analiz edilmesi, finansal kuruluşların portföylerinde yer alan emisyon yoğun sektörleri belirlemelerine ve bu sektörlerdeki riskleri etkin bir şekilde yönetmelerine yardımcı olur. Bu, finansal karar alma süreçlerine sürdürülebilirlik perspektifini entegre ederek, daha bilinçli ve uzun vadeli stratejilerin geliştirilmesini sağlar.

GHG muhasebesi, şirketlerin düşük karbonlu ekonomiye geçiş hedeflerini destekleyecek finansal ürün ve hizmetler geliştirmelerine olanak tanır. Örneğin, yenilenebilir enerji projelerine yönelik krediler, sürdürülebilir tahviller ve yeşil yatırım fonları gibi finansal araçlar, karbon ayak izini azaltmayı hedefleyen projelere sermaye akışını teşvik eder. Bu, hem şirketlerin çevresel sorumluluklarını yerine getirmelerine hem de sürdürülebilir kalkınma hedeflerine katkıda bulunmalarına imkan tanır.

Ayrıca, GHG muhasebesi, finansal kuruluşların Paris Anlaşması hedefleriyle uyumlu emisyon azaltım hedefleri belirlemesine temel oluşturur. Bu süreç, kuruluşların uzun vadeli stratejik planlarını oluştururken emisyon bazlı performans kriterleri belirlemesine ve bu kriterlere ulaşmak için gerekli adımları tanımlamasına yardımcı olur. Bu bağlamda, karbon yoğun varlıkların aşamalı olarak portföyden çıkarılması ve yenilikçi finansal ürünlerle sürdürülebilir projelere yönelme stratejileri geliştirilir.

GHG muhasebesinin bir diğer önemli katkısı, iklim risklerini ve fırsatlarını değerlendirmek için senaryo analizlerine imkan sağlamasıdır. Bu analizler, potansiyel karbon düzenlemeleri, karbon fiyatlandırması veya fosil yakıt kullanımına getirilen kısıtlamalar gibi dış faktörlerin finansal portföy üzerindeki etkilerini öngörmeye yardımcı olur. Bu öngörüler, finansal kuruluşların risklerini minimize etmek ve yeni piyasa fırsatlarını değerlendirmek için proaktif adımlar atmalarını sağlar.

GHG muhasebesi şeffaflık ve hesap verebilirlik açısından büyük bir önem taşır. Finansal kuruluşlar, paydaşlarına sundukları çevresel performans raporlarıyla hem toplum nezdinde güven inşa eder hem de sürdürülebilirlik hedeflerine olan bağlılıklarını gösterir. Bu şeffaflık, kurumların itibarını artırırken, aynı zamanda daha geniş bir yatırımcı kitlesine ulaşmalarını sağlar. Bu nedenle, GHG muhasebesi yalnızca finansal performansı optimize etmekle kalmaz, aynı zamanda çevresel ve sosyal etkilerin olumlu yönde dönüştürülmesine de katkıda bulunur.

Finanse Edilen Emisyonların Ölçüm Metodolojisi

Finanse edilen emisyonların ölçülmesi, finansal kuruluşların portföylerinin iklim üzerindeki etkisini anlamaları ve yönetmeleri açısından büyük bir önem taşır. Bu süreç, kuruluşların yatırım ve kredi portföylerindeki sera gazı emisyonlarının miktarını hesaplayarak, iklim stratejilerini belirlemelerine olanak tanır. Bölümde, finansal kuruluşların bu emisyonları ölçmek için kullanabileceği metodolojiler detaylandırılmış ve her varlık sınıfına özel hesaplama yöntemleri sunulmuştur. Amaç, emisyonların doğru, karşılaştırılabilir ve tutarlı bir şekilde raporlanmasını sağlamaktır.

Bu metodolojiler, finansal kurumların portföydeki karbon yoğun sektörleri belirlemesine ve bu sektörlerdeki riskleri değerlendirmesine yardımcı olur. Örneğin, enerji, çimento veya ulaşım gibi yüksek emisyonlu sektörlere yapılan yatırımların, iklim değişikliğiyle mücadelede daha büyük bir etkiye sahip olduğu bilinmektedir. Bu nedenle, finansal kuruluşlar, bu sektörlerdeki risklerini azaltmak ve sürdürülebilir yatırımları artırmak için stratejiler geliştirebilirler.

Finanse edilen emisyonları ölçmek, sadece çevresel sürdürülebilirliği değil, aynı zamanda uzun vadeli finansal istikrarı da destekler. Finansal kuruluşlar, bu ölçümleri yaparak karbon fiyatlandırması, iklim politikaları ve piyasa geçişleri gibi dış faktörlere hazırlıklı olabilirler. Ayrıca, bu süreç, karbon yoğun varlıkların zaman içinde portföyden çıkarılması ve yenilenebilir enerji, enerji verimliliği projeleri gibi düşük karbonlu yatırımlara yönelme konusunda rehberlik eder.

Bölümde, emisyon hesaplamalarında karşılaşılan veri eksiklikleri gibi zorluklar da ele alınmıştır. Özellikle, küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ) gibi bazı finansman alıcılarından yeterli veri toplanamaması, hesaplama süreçlerinde belirsizliklere yol açabilir. Bu gibi durumlarda, tahmini veriler veya vekil veri setleri kullanılabilir. Ancak, veri kalitesinin iyileştirilmesi için sürekli çaba harcanması gerektiği vurgulanmıştır. Yüksek kaliteli veriler, hem iç hem de dış paydaşlar için daha güvenilir ve şeffaf raporlamalar yapılmasını sağlar.

Emisyonların ölçülmesinde kullanılan iki ana ölçüt, ekonomik emisyon yoğunluğu ve fiziksel emisyon yoğunluğudur. Ekonomik emisyon yoğunluğu, bir varlığın sağladığı finansal değerle ilişkili emisyon miktarını ölçerken, fiziksel emisyon yoğunluğu, üretilen birim başına düşen emisyon miktarını ifade eder. Bu ölçütler, finansal kuruluşların portföylerini değerlendirmesine ve sektörel karşılaştırmalar yapmasına imkan tanır.

Metodolojilerin uygulanmasının, finansal kuruluşların iklimle ilgili hedeflere ulaşmalarını kolaylaştırdığı ve Paris Anlaşması’na uyum sağlamalarına yardımcı olduğu vurgulanmıştır. Emisyonların ölçülmesi, kuruluşların performanslarını izlemelerine, hedefler belirlemelerine ve bu hedeflere ulaşma yolunda etkili stratejiler geliştirmelerine olanak tanır. Böylece, finansal sektör, düşük karbonlu ekonomiye geçişte bir itici güç olarak rol alabilir.

Halka Açık Hisse Senetleri ve Kurumsal Tahviller

Halka açık hisse senetleri ve kurumsal tahvillerin sera gazı (GHG) emisyonlarını ölçmek, finansal kuruluşların iklimle ilgili stratejilerini oluşturma ve portföylerini düşük karbonlu yatırımlarla uyumlu hale getirme sürecinde hayati bir adımdır. Bu varlık sınıfı için geliştirilen metodoloji, finansal kuruluşların portföy emisyonlarını detaylı bir şekilde analiz etmelerine ve sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmak için bilinçli kararlar almalarına olanak tanır.

Bu metodolojinin temelinde, şirketlerin toplam emisyonları ve işletme değeri (Enterprise Value Including Cash – EVIC) yer alır. EVIC, şirketin piyasa değerinin yanı sıra borçlarını da kapsar ve bu değer, finansal kuruluşların bir şirket üzerindeki sahiplik oranına dayalı olarak emisyonlarını hesaplamalarına olanak sağlar. Hesaplama, şirketin toplam emisyonlarının (Kapsam 1 ve Kapsam 2 emisyonları) finansal kuruluşun sahip olduğu pay ile çarpılmasıyla yapılır. Şirketin toplam emisyonları (örneğin, yıllık 1 milyon ton CO₂e) ve finansal kuruluşun şirketteki sahiplik oranı (örneğin, %10) biliniyorsa, bu kuruluşun finanse ettiği emisyon şu şekilde hesaplanır:

Finanse Edilen Emisyon = Toplam Emisyonlar × Sahiplik Oranı
Finanse Edilen Emisyon = 1,000,000 ton CO₂e × 0.10 = 100,000 ton CO₂e

Bu örnek, finansal kuruluşun, portföyündeki bir şirketten kaynaklanan emisyonların 100,000 ton CO₂e olduğunu ortaya koyar. Bu yaklaşım, portföy genelinde farklı sektörlerdeki yatırımların karbon yoğunluğunu analiz etmeye ve karşılaştırmaya imkan tanır.

Metodolojide yalnızca doğrudan emisyonlar (Kapsam 1) ve satın alınan enerjiye bağlı emisyonlar (Kapsam 2) değil, aynı zamanda şirketlerin değer zincirlerinden kaynaklanan dolaylı emisyonlar (Kapsam 3) da dikkate alınabilir. Ancak Kapsam 3 emisyonlarıyla ilgili veri eksikliği yaygın bir zorluktur. Bu gibi durumlarda, tahmini veriler veya sektörel ortalamalar kullanılarak eksik veriler tamamlanabilir. Örneğin, çimento sektöründe faaliyet gösteren bir şirketin ortalama emisyon yoğunluğuna dayalı bir tahmin yapılabilir.

Veri kalitesinin düşük olması, emisyon hesaplamalarının doğruluğunu etkileyebilir ve sonuçların karşılaştırılabilirliğini sınırlayabilir. Bu nedenle, finansal kuruluşların veri toplama süreçlerini sürekli iyileştirmesi, paydaşlarla daha şeffaf bir iletişim kurması ve güvenilir raporlamalar yapması gerekmektedir.

Bu metodoloji, yalnızca emisyonların mevcut durumu hakkında bilgi sağlamakla kalmaz, aynı zamanda finansal kuruluşlara gelecekteki iklim risklerini değerlendirme fırsatı sunar. Örneğin, karbon fiyatlandırmasının bir şirketin finansal performansı üzerindeki potansiyel etkileri analiz edilebilir. Bu, kuruluşların portföylerini daha dayanıklı hale getirmek için proaktif önlemler almasına yardımcı olur. Ayrıca, finansal kuruluşlar, bu analizleri kullanarak yatırım kararlarını yönlendirebilir ve karbon yoğun varlıkları düşük karbonlu alternatiflerle değiştirme stratejileri geliştirebilir.

İş Kredileri ve Borsa Dışı Hisse Senetleri İçin Karbon Muhasebesi

PCAF Global GHG Muhasebe ve Raporlama Standardı, iş kredileri ve borsa dışı hisse senetlerinden kaynaklanan sera gazı emisyonlarının ölçülmesi ve raporlanması için ayrıntılı bir metodoloji sunar. Bu metodoloji, finansal kuruluşların portföylerindeki varlıklardan kaynaklanan emisyonları doğru bir şekilde hesaplamalarına ve iklimle ilgili risk ve fırsatları etkin bir şekilde yönetmelerine olanak tanır.

İş kredileri ve borsa dışı hisse senetlerinden kaynaklanan emisyonların hesaplanmasında temel yaklaşım, yatırımların toplam şirket değerine (Enterprise Value Including Cash – EVIC) oranlanmasıdır. EVIC, şirketin borç ve özkaynaklarının toplamını içerir ve şirketin gerçek finansal durumunu yansıtır. Bu yöntem, emisyonların doğru bir şekilde tahsis edilmesini ve finansal kuruluşların kredi ve yatırım faaliyetlerinin çevresel etkilerini daha iyi anlamasını sağlar. Hesaplama süreci, portföydeki her bir varlığın ilgili sera gazı emisyonlarının belirlenmesi, bu emisyonların EVIC ile ilişkilendirilmesi ve toplam emisyonların portföy genelinde raporlanması aşamalarını içerir.

Metodoloji, aynı zamanda veri kalitesine büyük bir önem atfeder. Veri kalitesi, hesaplamaların doğruluğunu doğrudan etkilediğinden, finansal kuruluşlar müşterilerle işbirliği yaparak mümkün olan en doğru verilere ulaşmayı hedeflemelidir. Büyük ölçekli şirketlerin karbon verileri genellikle daha yüksek doğruluk seviyelerine sahip olsa da, küçük ve orta ölçekli işletmelerden alınan verilerde eksiklikler görülebilir. Bu tür durumlarda, vekil veya tahmini veri kullanımı önerilir. Veri kalitesinin derecelendirilmesi, raporlanan emisyon verilerinin şeffaflığını artırır ve zaman içinde veri kalitesinin iyileştirilmesini teşvik eder.

Finansal kuruluşlar, iş kredileri ve borsa dışı hisse senetleri yoluyla finansal destek sağladıkları işletmelerin karbonsuzlaşma süreçlerine aktif bir şekilde katkıda bulunabilirler. Örneğin, bir banka, yenilenebilir enerji projelerine finansman sağlayarak fosil yakıtlara bağımlılığı azaltabilir. Benzer şekilde, enerji verimliliği sağlayan üretim hatlarının modernizasyonu için sağlanan kredi desteği, hem finansal hem de çevresel faydalar yaratabilir. Çimento sektöründe faaliyet gösteren bir şirkete sağlanan kredi desteğiyle, firmanın daha düşük karbon salınımı yapan yeni üretim teknolojilerine geçiş yapması mümkün olabilir. Böyle bir geçiş, yalnızca firmanın karbon ayak izini azaltmakla kalmaz, aynı zamanda uzun vadede rekabet avantajı sağlamasına da yardımcı olur.

PCAF standartları, finansal kuruluşların karbon muhasebesinde uluslararası kabul görmüş bir çerçeveye dayanmasını sağlayarak, emisyon hesaplamalarında tutarlılık ve karşılaştırılabilirlik sunar. Standartlar, yalnızca finansal kuruluşların çevresel etkilerini şeffaf bir şekilde raporlamalarına değil, aynı zamanda bu verileri kullanarak sürdürülebilir finansman stratejileri geliştirmelerine de rehberlik eder. Örneğin, PCAF metodolojisi ile portföy emisyonlarını ölçen bir banka, yüksek emisyonlu sektörlerdeki kredi tahsislerini azaltarak, yeşil enerji projelerine yönelik yatırımlarını artırma stratejisi belirleyebilir.

Proje Finansmanı

Proje finansmanı, finansal kuruluşların belirli bir projenin gerçekleştirilmesi için sağladıkları finansman kaynaklı sera gazı (GHG) emisyonlarının ölçülmesini ve raporlanmasını gerektirir. Bu tür finansman, genellikle büyük altyapı projeleri, enerji santralleri, ulaşım projeleri veya diğer sermaye yoğun girişimlere yöneliktir. Sağlanan finansmanın, projelerin çevresel etkileri üzerindeki sorumluluğu da beraberinde getirmesi nedeniyle, bu emisyonların doğru bir şekilde hesaplanması kritik önemdedir.

PCAF metodolojisi, proje finansmanından kaynaklanan emisyonların hesaplanmasında projenin toplam sermaye yapısını esas alır. Toplam sermaye yapısı, projenin borç ve özkaynak toplamını ifade eder. Bu yaklaşım, finansal kuruluşların projeye sağladıkları fonların emisyonları üzerindeki etkisini doğru bir şekilde tahsis etmelerine olanak tanır. Örneğin, bir finans kuruluşu, bir hidroelektrik santraline sağladığı kredi tutarının projenin toplam sermaye yapısına oranını belirleyerek, bu oran üzerinden sera gazı emisyonlarını hesaplayabilir. Bu sayede, kuruluş, portföyündeki karbon ayak izini detaylı bir şekilde analiz edebilir.

Proje finansmanında kullanılan metodolojinin önemli bir parçası da veri toplama sürecidir. Sağlıklı ve güvenilir veri, emisyon hesaplamalarının doğruluğunu doğrudan etkiler. Finansal kuruluşlar, projeye ilişkin karbon emisyonu verilerini toplamak için proje sahipleriyle yakın işbirliği yapmalıdır. Örneğin, bir güneş enerjisi santrali projesi finanse edildiğinde, santralin enerji üretim kapasitesi, karbon tasarrufu miktarı ve kullanılan malzemelerin üretim süreçlerinden kaynaklanan emisyonlar gibi veriler dikkate alınmalıdır. Ancak veri eksikliği durumunda, tahmini veya vekil veri kullanımına başvurulabilir. Örneğin, benzer bir enerji projesinin ortalama emisyon değerleri temel alınarak hesaplamalar yapılabilir.

Proje finansmanından kaynaklanan emisyonların hesaplanması, yalnızca çevresel etkileri anlamakla kalmaz, aynı zamanda finansal riskleri değerlendirme fırsatı sunar. Özellikle karbon yoğun sektörlerdeki projeler, gelecekteki karbon fiyatlandırması veya düzenlemeleri nedeniyle finansal risk taşıyabilir. Bu bağlamda, emisyon yoğunluğu yüksek bir kömür santralinin finanse edilmesi, ileride düzenleyici maliyetler veya piyasa itibar kaybı gibi riskler doğurabilir. Buna karşın, yenilenebilir enerji projelerine sağlanan finansman, yalnızca emisyonları azaltmakla kalmaz, aynı zamanda finansal getirileri artırabilir. Örneğin, bir rüzgar enerjisi çiftliği projesine yatırım, düşük işletme maliyetleri ve çevresel teşvikler sayesinde finansal kuruluş için uzun vadeli bir kazanç kaynağı olabilir.

PCAF’in sunduğu metodolojiler, finansal kuruluşların proje finansmanı yoluyla iklim hedeflerine katkı sağlamalarını destekler. Yenilenebilir enerji projeleri, enerji verimliliği iyileştirmeleri ve karbon yakalama ve depolama (CCS) teknolojileri gibi projelere sağlanan finansman, bu hedeflere ulaşmanın etkili yollarıdır. Örneğin, bir banka, enerji verimliliği sağlayan akıllı bina projelerini finanse ederek hem karbon ayak izini azaltabilir hem de enerji maliyetlerini düşürerek kiracıların ve bina sahiplerinin ekonomik fayda sağlamasına yardımcı olabilir. Ayrıca, karbon yakalama ve depolama projelerine verilen destek, endüstriyel süreçlerden kaynaklanan emisyonların azaltılmasında önemli bir rol oynayabilir.

Ticari Gayrimenkuller

PCAF Global Sera Gazı Muhasebe Standardı’nda yer alan “Ticari Gayrimenkul” başlığı, finansal kuruluşların ticari gayrimenkullere dayalı finansman kaynaklı sera gazı emisyonlarını nasıl hesaplayıp raporlayacaklarına ilişkin metodolojiler sunar. Ticari gayrimenkuller, perakende mağazaları, oteller, ofis binaları, sanayi birimleri ve büyük ölçekli çok daireli kiralık binalar gibi ticari faaliyetlerde kullanılan mülkleri içerir. Bu tür mülklerin sahipleri genellikle mülkü kendi işlerinde kullanarak ya da kiraya vererek gelir elde ederler.

Metodoloji, finansal kuruluşun mülk üzerinde operasyonel kontrolünün olup olmamasına göre farklılık gösterir. Örneğin, bir finansal kuruluşun mülk yönetimi üzerinde tam yetkiye sahip olmadığı ortak girişimler ya da ortak mülkiyetler bu sınıfta değerlendirilir. Ancak, borsa işlem gören gayrimenkuller “halka açık hisse senetleri” sınıfına dahil edilir ve finansman amacının belirsiz olduğu genel kurumsal krediler “iş kredileri” kategorisine girer.

Ticari gayrimenkullere dayalı emisyon muhasebesinde, enerji tüketiminden kaynaklanan doğrudan (scope 1) ve dolaylı (scope 2) emisyonlar dikkate alınır. İnşaat veya yenileme aşamasında ortaya çıkan emisyonların raporlanması isteğe bağlıdır; ancak bu aşamada detaylı emisyon verileri sağlanıyorsa raporlama yapılması tavsiye edilir. Finansal kuruluşların, mülkün toplam değerine kıyasla kredi miktarını esas alarak emisyon tahsisi yapması beklenir. Başlangıçta belirlenen mülk değerine dayalı bir yaklaşım benimsenmesi önerilir, ancak ülke veya bölgeye özgü veri kısıtlamaları varsa bu duruma uygun düzeltmeler yapılabilir.

Detaylandırılmış bir örnek vermek gerekirse, bir banka, büyük bir metropoldeki bir ticari ofis binasının satın alınmasını finanse edebilir. Bu durumda banka, binanın işletme aşamasında enerji kullanımından kaynaklanan emisyonları hesaplayarak, bu emisyonları portföyüne tahsis eder. Tahsis, sağlanan kredi miktarının mülkün toplam değerine oranı temel alınarak gerçekleştirilir. Böylece banka, portföyündeki karbon ayak izini daha iyi analiz edebilir ve bu verilere dayanarak sürdürülebilirlik hedefleri doğrultusunda stratejiler geliştirebilir.

Ticari gayrimenkul yatırımlarının karbon muhasebesi, finansal kuruluşların iklim değişikliğiyle mücadele stratejilerini geliştirmelerine de katkı sağlar. Örneğin, enerji verimliliği artırılmış binaların finansmanı, sadece emisyonların azaltılmasına yardımcı olmakla kalmaz, aynı zamanda daha düşük enerji maliyetleri sayesinde kiracıların ve bina sahiplerinin ekonomik fayda sağlamasına da olanak tanır. Yeşil bina projeleri, emisyon yoğunluğunu düşürerek çevresel sürdürülebilirliğe katkıda bulunabilir ve finansal kuruluşlara bu alanda rekabet avantajı sağlayabilir.

NOT: Bu yazı PCAF tarafından yayımlanan “Financed Emissions” isimli rehberden yararlanılarak hazırlanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir