Merkez Bankaları ve Fiziksel İklim Riskleri

Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları, finansal kurumlar ve işletmeler için sürdürülebilirlik ve iklim risklerinin yönetiminde kritik bir rol oynamaktadır. Bu standartlar, kurumların çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) performanslarını ölçme, değerlendirme ve raporlama süreçlerini sistematik hale getirerek, şeffaflığı ve hesap verebilirliği artırmayı amaçlar. İklim değişikliğinin ekonomik ve finansal etkileri, şirketlerin faaliyetlerini ve uzun vadeli stratejilerini etkileyen temel faktörlerden biridir. Bu bağlamda, sürdürülebilirlik raporlaması, hem yatırımcıların kararlarını yönlendirmek hem de işletmelerin risk yönetimi süreçlerini güçlendirmek açısından önemli bir araçtır.

Küresel ölçekte artan iklim değişikliği farkındalığı, finansal düzenleyicilerin ve merkez bankalarının da dikkatini çekmiş ve bu kurumlar, iklim risklerinin finansal sistem üzerindeki etkilerini değerlendirme ve yönetme konusunda daha proaktif adımlar atmaya başlamıştır. Türkiye’de, sürdürülebilirlik raporlaması, finansal kuruluşların çevresel ve sosyal risklere karşı dayanıklılığını artırmaya yönelik politikaların temel taşını oluşturmaktadır. Bu standartlar, şirketlerin iklim değişikliğiyle bağlantılı fiziksel ve geçiş risklerini tanımlamalarına, ölçmelerine ve etkili yönetim stratejileri geliştirmelerine olanak tanır.

Fiziksel İklim Riskleri Bankalar İçin Ne Anlama Geliyor?

Fiziksel iklim riskleri, Türkiye’deki bankaların finansal istikrarını ve sürdürülebilirliğini tehdit eden önemli unsurlar arasında yer almaktadır. Bu riskler, aşırı hava olayları, kuraklık, şiddetli yağışlar, sel ve sıcaklık artışları gibi doğrudan fiziksel etkilerden kaynaklanmaktadır. Türkiye’nin coğrafi konumu ve iklim koşulları göz önüne alındığında, özellikle tarım, enerji ve turizm gibi sektörlerin bu risklere karşı savunmasız olduğu belirtilmektedir. Bu sektörlerde meydana gelebilecek zararların ekonomik ve finansal sistem üzerindeki etkileri oldukça ciddi olabilir. Kuraklık nedeniyle tarımsal üretimde yaşanan düşüş, gıda fiyatlarının artmasına ve enflasyonun yükselmesine neden olabilir. Bu durum, hanehalklarının ve işletmelerin borç geri ödeme kapasitelerini olumsuz etkileyerek bankaların kredi risklerini artırabilir.

Fiziksel iklim risklerinin finansal risklere nasıl dönüştüğü, hem makroekonomik hem de mikroekonomik düzeyde açıklanmıştır. Makroekonomik düzeyde, ekonomik büyüme, işgücü verimliliği, faiz oranları ve enflasyon gibi değişkenler üzerinden etkiler görülebilirken, mikroekonomik düzeyde bankaların müşterileri, varlıkları ve operasyonel süreçleri doğrudan etkilenebilir. Örneğin, sel baskınları nedeniyle lojistik zincirlerinde meydana gelen aksaklıklar, ticaret faaliyetlerini durma noktasına getirebilir ve bu da bankaların finansal performansını olumsuz etkileyebilir​.

Merkez bankalarının iklim risklerini değerlendirme ve yönetme süreçleri ise Türkiye için büyük bir öneme sahiptir. Uluslararası standartlar ve rehberler, finansal kuruluşların bu riskleri yönetmek için kurumsal düzeyde güçlü bir risk yönetim sistemi kurmalarını ve bu riskleri düzenli olarak raporlamalarını önermektedir. Türkiye’de, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ile Merkez Bankası’nın, iklim risklerinin finans sektörü üzerindeki etkilerini değerlendirme ve gerekli düzenlemeleri yapma konusundaki rolü kritiktir. Bu süreçlerde, veri toplama, stres testleri ve senaryo analizleri gibi teknik araçların kullanılması, bankaların coğrafi ve sektörel maruziyetlerini anlamalarına ve risk yönetim stratejilerini geliştirmelerine katkı sağlayabilir​.

Türkiye’deki merkez bankası ve finansal otoritelerin, iklim değişikliğinin doğrudan ve dolaylı etkilerine karşı finansal sistemin dayanıklılığını artırmak için kapsamlı ve proaktif politikalar geliştirmeleri gerekmektedir. Bu bağlamda, ulusal düzenlemelerin uluslararası standartlarla uyumlu hale getirilmesi ve Türkiye’nin iklim risklerini daha etkin bir şekilde yönetmesi için sektörel işbirlikleri ve kapasite geliştirme çalışmalarının önemi büyüktür.

Fiziksel Risklerin Finansal Risklere Dönüşümü

Fiziksel iklim riskleri, Türkiye’nin finansal sistemi ve genel ekonomik istikrarı için önemli bir tehdit oluşturmaktadır. Türkiye, coğrafi yapısı, iklim koşulları ve ekonomisinin yapısal özellikleri nedeniyle bu risklere karşı oldukça savunmasızdır. Ülkenin tarım, turizm ve enerji gibi iklime doğrudan bağımlı sektörlere olan yüksek ekonomik bağımlılığı, bu risklerin etkilerini daha da kritik hale getirmektedir. Özellikle tarım sektörü, kuraklık ve sel gibi fiziksel risklerden doğrudan etkilenmekte, bu da tarımsal üretimde düşüşlere ve dolayısıyla ekonomik kayıplara yol açmaktadır. Benzer şekilde, enerji sektörü de aşırı hava olaylarından etkilenebilir; hidroelektrik enerji santrallerindeki su seviyelerinin düşmesi enerji üretimini azaltabilir. Turizm sektörü ise iklimsel değişikliklerden kaynaklanan doğal güzellik kaybı ve aşırı sıcaklık gibi olumsuzluklarla karşı karşıya kalabilir.

Bu tür fiziksel riskler, bankaların karşılaşabileceği finansal risklerin çeşitlenmesine neden olmaktadır. Kredi riski, iklim olaylarından zarar gören borçluların borçlarını geri ödeyememesi durumunda ortaya çıkar. Kuraklık veya sel nedeniyle mahsul kaybı yaşayan bir çiftçinin kredi taksitlerini ödeyememesi, bankaların zarar yazmasına neden olabilir. Benzer şekilde, piyasa riski de iklim değişikliğine bağlı fiyat dalgalanmalarından kaynaklanabilir. Aşırı hava olayları, belirli emtiaların arzını etkileyerek piyasa fiyatlarında ciddi dalgalanmalara yol açabilir. Ayrıca, bankalar fonlama likidite riski ile karşı karşıya kalabilir; bu durum, bankaların yükümlülüklerini yerine getirmekte zorlanmasıyla sonuçlanabilir. Operasyonel riskler ise, bankaların fiziki altyapılarının zarar görmesi veya kesintiye uğraması ile meydana gelirken, itibar riski ise bankaların iklim sorunlarına duyarsız kalmaları halinde ortaya çıkabilir.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB), bu risklere yönelik olarak kapsamlı bir politika çerçevesi geliştirmesi gerekmektedir. Bu çerçevede, ilk adım olarak finansal kurumlar arasında iklim riskleri konusunda farkındalık oluşturulmalıdır. Banka yöneticileri ve karar vericilerin bu risklerin ciddiyetini anlaması için eğitim programları ve çalıştaylar düzenlenebilir. Ayrıca, bankaların teknik kapasitelerinin ve iklim riski değerlendirme yeteneklerinin detaylı bir şekilde analiz edilmesi gerekmektedir. Bu analizler, düzenleyici beklentilerin ve politika rehberliklerinin belirlenmesi sürecinde kritik bir rol oynayacaktır. Uluslararası standartlara uyumlu politikaların geliştirilmesi ve uygulanması, Türkiye’nin finansal sisteminin dayanıklılığını artırabilir.

Bunun yanı sıra, senaryo analizleri ve stres testleri, bankaların fiziksel iklim risklerine karşı dayanıklılığını ölçmek için etkili bir araç olarak kullanılabilir. Bu tür analizler, bankaların farklı iklim olayları altında nasıl performans göstereceğini anlamalarına yardımcı olabilir. Örneğin, sel riskine maruz kalan bir bölgede faaliyet gösteren bir bankanın, bu tür bir senaryoda maruz kalacağı finansal kayıplar değerlendirilebilir. Ayrıca, bu süreçte bankaların kapasite geliştirme faaliyetlerine katılmaları teşvik edilmelidir. Bu tür faaliyetler, bankaların iklim risklerini daha etkin bir şekilde yönetmelerine olanak tanıyacaktır.

Fiziksel iklim risklerinin yönetimi sürecinde, coğrafi maruziyetler, veri kalitesi ve düzenleyici uyum gibi unsurlar da dikkate alınmalıdır. Bankaların maruz kalabileceği coğrafi riskler, örneğin taşkın riski yüksek bölgelerde bulunan şubeler veya müşteriler, detaylı bir şekilde analiz edilmelidir. Veri eksiklikleri, risk değerlendirme süreçlerini zorlaştırabileceğinden, bu boşlukların kapatılması için adımlar atılmalıdır. Ayrıca, Türkiye’nin ulusal düzenlemeleri ile uluslararası standartlar arasında uyum sağlanması, finansal sistemin iklim değişikliğine karşı daha dirençli hale gelmesine katkıda bulunacaktır.

Türkiye’deki finansal sistemin fiziksel iklim risklerine karşı dayanıklılığını artırmak için kapsamlı ve yapılandırılmış bir strateji benimsenmelidir. TCMB’nin bu süreçte uluslararası iyi uygulamalardan yararlanarak, sektörel farklılıkları göz önünde bulundurması ve politika geliştirme süreçlerinde tüm paydaşları dahil etmesi, Türkiye’nin finansal istikrarını koruma çabalarına önemli bir katkı sağlayacaktır.

Fiziksel İklim Risklerinin Değerlendirilmesi

Fiziksel iklim risk değerlendirme süreçleri, merkez bankalarının finansal sistem üzerindeki etkilerini anlamak ve riskleri yönetmek amacıyla geliştirdiği önemli bir mekanizmadır. Türkiye’nin finansal sistemi ve regüle edilmiş kuruluşları açısından, bu süreçlerin derinlemesine ele alınması kritik öneme sahiptir. İklim değişikliğinden kaynaklanan aşırı hava olayları, kuraklık, sel ve sıcak hava dalgaları gibi riskler, finansal sistem üzerinde ciddi etkiler yaratabilir. Bu tür olaylar, kredi, piyasa ve operasyonel risklerin artmasına neden olarak bankaların mali yapısını ve istikrarını tehdit edebilir. Dolayısıyla, bu risklerin etkilerini belirlemek ve ölçmek için kapsamlı bir değerlendirme süreci gereklidir.

Merkez bankalarının temel rolü, iklim değişikliğinin finansal sektör üzerindeki etkilerini analiz etmek ve risk azaltıcı stratejiler geliştirmektir. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın, fiyat istikrarı ve finansal istikrar hedeflerini gerçekleştirmek için bu tür riskleri sistematik bir şekilde ele alması gerekmektedir. Bu süreçte, öncelikli olarak iklim değişikliği ve finansal sistem üzerindeki etkileri konusunda farkındalık yaratılması önemlidir. Bankaların ve diğer finansal kuruluşların bu konuda bilinçlendirilmesi, risk yönetim süreçlerinin iyileştirilmesine katkı sağlayacaktır.

İklim risklerinin doğru bir şekilde değerlendirilmesi için, veri toplama ve analiz süreçlerinin güçlendirilmesi gereklidir. Türkiye bağlamında, bankaların coğrafi risklere olan maruziyetlerinin ve riskli bölgelerdeki kredi portföylerinin analiz edilmesi için kapsamlı bir veri altyapısına ihtiyaç vardır. Bu veriler, iklim olaylarının finansal etkilerini değerlendirme ve yönetme açısından kritik rol oynar. Ayrıca, merkez bankalarının, RE’lerin mevcut teknik kapasitelerini değerlendirmesi ve bu kapasiteleri geliştirmek için rehberlik sağlaması gerekmektedir.

Politika rehberlerinin geliştirilmesi, iklim risklerinin değerlendirilmesinde önemli bir adımdır. Bankaların, iklim risklerini operasyonlarına nasıl entegre edecekleri ve bu riskleri nasıl yönetecekleri konusunda rehberlik sağlanmalıdır. Bu rehberler, uluslararası standartlarla uyumlu olmalı ve düzenleyici beklentileri açık bir şekilde ortaya koymalıdır. Bankaların, bu rehberler doğrultusunda risk yönetim stratejilerini geliştirmesi, finansal sistemin dayanıklılığını artıracaktır.

Pilot senaryo analizleri ve stres testleri, iklim risklerini değerlendirme sürecinde etkili araçlardır. Bu tür testler, belirli iklim senaryoları altında bankaların dayanıklılıklarını değerlendirmeye olanak tanır. Örneğin, sel, kuraklık veya sıcak hava dalgaları gibi olayların bankaların kredi ve operasyonel risklerini nasıl etkilediği incelenebilir. Pilot testler, bankaların mevcut iş modellerinin bu tür risklere karşı nasıl performans göstereceğini anlamalarına yardımcı olur ve risk azaltıcı önlemler geliştirmelerine olanak tanır.

Pilot projelerden elde edilen bulgular, düzenleyici rehberlerin ve politikaların iyileştirilmesine katkı sağlar. Pilot testler sırasında elde edilen veriler ve geri bildirimler, bankaların risk yönetim stratejilerini daha etkili hale getirmek için kullanılabilir. Ayrıca, bu süreçte RE’lerin kapasite geliştirme ihtiyaçlarına yönelik hedefli destek programları tasarlanabilir.

İklim risklerinin bankaların denetim süreçlerine entegrasyonu, risklerin yönetimi açısından önemlidir. Bu, bankaların düzenli olarak risk değerlendirme raporları hazırlamasını ve bu raporların merkez bankası tarafından değerlendirilmesini içerir. Ayrıca, merkez bankasının, bankaların teknik kapasitelerini artırmak için eğitim ve rehberlik programları sunması önerilmektedir.

Türkiye’nin iklim risklerini değerlendirme sürecinde, uluslararası iyi uygulamalardan yararlanması büyük önem taşımaktadır. Veri kaynakları ve metodolojiler, bu sürecin etkinliğini artırmak için kritik öneme sahiptir. Örneğin, farklı ülkelerde uygulanan pilot stres testleri ve senaryo analizleri, Türkiye’ye özel uygulamalar geliştirilmesi için model oluşturabilir. Türkiye’de iklim değişikliğine duyarlı sektörlerin ve bölgelerin detaylı bir şekilde analiz edilmesi, finansal sistemin bu risklere karşı daha dirençli hale gelmesine katkı sağlayacaktır.

Türkiye’de iklim risklerinin değerlendirilmesi ve yönetilmesi, finansal sistemin dayanıklılığını artırmak ve ekonomik kırılganlıkları azaltmak için kritik bir adımdır. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın bu konuda kapsamlı bir strateji geliştirmesi, veri toplama, senaryo analizi, pilot projeler ve kapasite geliştirme faaliyetleri gibi çok boyutlu bir yaklaşımı içermelidir. Böylece, Türkiye’deki finansal sistemin iklim değişikliğine karşı daha dirençli hale getirilmesi sağlanabilir.

Dünyada Örnek Uygulanmalar

Brezilya Merkez Bankası, iklim risklerini değerlendirme ve yönetme konusunda Latin Amerika’da öncü bir rol üstlenmiştir. 2014 yılında sosyal ve çevresel risk yönetimine ilişkin düzenlemeler başlatılmış ve finansal kuruluşlara bu riskleri raporlamaları için çeşitli yükümlülükler getirilmiştir. Bu girişimler, özellikle bankaların kredi portföylerindeki risklerin değerlendirilmesine ve çevresel felaketlere duyarlı sektörlerdeki maruziyetlerinin belirlenmesine odaklanmıştır. Kuraklık ve aşırı yağış gibi iklim olaylarına yönelik stres testleri gerçekleştirilmiş, bu testler su yoğun sektörlerde faaliyet gösteren işletmelerin kredi risklerini değerlendirmek için kullanılmıştır. Brezilya Merkez Bankası’nın bu yaklaşımı, tarım ve enerji gibi sektörlerdeki iklim risklerini daha iyi anlamaya ve yönetmeye olanak tanımıştır.

İngiltere Merkez Bankası, iklim risklerinin yönetimi ve değerlendirilmesinde Avrupa’da lider bir rol oynamaktadır. Banka, iklim değişikliğinin finansal istikrar üzerindeki etkilerini analiz etmek için kapsamlı senaryo analizleri gerçekleştirmiştir. Bu analizler, finansal kuruluşların iklim kaynaklı şoklara karşı dayanıklılıklarını değerlendirmeyi amaçlamıştır. İngiltere Merkez Bankası, ayrıca Çevresel Risk Forumu gibi platformlar aracılığıyla finansal kuruluşlara rehberlik sağlamış ve bu tür platformlarla bilgi paylaşımını teşvik etmiştir. Bankanın bu çalışmaları, RE’lerin iklim risklerini yönetme kapasitelerini geliştirmelerine ve uzun vadeli risk yönetim stratejileri oluşturmalarına olanak tanımıştır.

Malezya Merkez Bankası, Güneydoğu Asya’da iklim risklerinin değerlendirilmesi ve yönetimi konusunda öne çıkan bir kurumdur. Banka, özellikle taşkın riskleri gibi fiziksel iklim olaylarını yönetmek için bir dizi girişim başlatmıştır. 2024 yılına kadar, bankaların iklim risklerine olan maruziyetlerini değerlendirmek ve kapasitelerini geliştirmek amacıyla bir iklim risk stres testi süreci uygulanmaktadır. Bu testler, bankaların kredi portföylerindeki riskleri ölçmek ve iklim risklerini yönetme kapasitelerini artırmak için tasarlanmıştır. Malezya Merkez Bankası ayrıca, ulusal ve uluslararası veri kaynaklarından yararlanarak finansal kuruluşların kullanabileceği kapsamlı bir veri kataloğu oluşturmuştur. Bu kataloğun, bankaların risk analizlerini daha etkin bir şekilde gerçekleştirmelerine yardımcı olması hedeflenmiştir.

Filipinler Merkez Bankası, ülkenin yüksek iklim riski taşıyan coğrafi yapısı nedeniyle çevresel ve sosyal risk yönetimine büyük önem vermektedir. Banka, RE’lerden çevresel riskleri içeren kapsamlı yönetim sistemleri geliştirmelerini istemiş ve afet sonrası finansal hizmetlerin sürekliliğini sağlamak için özel protokoller oluşturmuştur. Filipinler gibi doğal afetlere sıkça maruz kalan bir ülkede, bu tür protokoller bankaların müşterilerine hizmet vermeye devam etmelerini sağlamaktadır. Banka, aynı zamanda risk azaltıcı önlemleri teşvik ederek finansal sistemin dayanıklılığını artırmayı hedeflemiştir.

Hong Kong Para Otoritesi, iklim risk yönetimi konusunda bölgesel düzeyde lider bir pozisyondadır. Banka, mortgage ve taşınmaz kredileri gibi belirli risk alanlarına odaklanarak kapsamlı senaryo analizleri gerçekleştirmiştir. Bu analizler, bankaların iş sürekliliği planlarını geliştirmelerine ve iklim kaynaklı finansal zararları en aza indirmelerine katkı sağlamıştır. Hong Kong’un yoğun nüfuslu ve ticaret odaklı yapısı göz önüne alındığında, bu tür analizler bankaların sürdürülebilir büyüme sağlamasına yardımcı olmuştur.

Güney Afrika Merkez Bankası, kuraklık senaryolarına odaklanarak finansal sistem üzerindeki potansiyel etkileri incelemiştir. Güney Afrika’nın su kıtlığına karşı hassasiyeti, bu tür senaryoların önemini artırmaktadır. Banka, finansal kuruluşların iklim risklerini daha iyi anlamalarına ve yönetmelerine yardımcı olmak amacıyla rehberlik sağlamış ve uluslararası standartları yakından takip etmiştir. Bankanın bu çalışmaları, finansal sistemin uzun vadeli dayanıklılığını güçlendirmek için önemli bir temel oluşturmuştur.

Bu merkez bankalarının deneyimleri, iklim risklerinin yönetimi ve açıklanması için düzenleyici beklentilerin ve metodolojilerin farklı seviyelerde geliştirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Her ülkenin coğrafi, ekonomik ve sektörel özelliklerine bağlı olarak farklı stratejiler geliştirilmiş ve uygulanmıştır. Bu stratejiler, finansal kuruluşların iklim değişikliğinden kaynaklanan risklere karşı daha dayanıklı hale gelmelerini sağlamakta ve uzun vadeli finansal istikrarı desteklemektedir. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler, bu merkez bankalarının deneyimlerinden yararlanarak kendi ulusal politikalarını ve uygulama stratejilerini geliştirebilir. Özellikle veri toplama, stres testleri ve pilot projeler gibi araçlar, Türkiye’deki finansal sistemin iklim değişikliğine uyum sağlamasına ve daha dirençli bir yapıya kavuşmasına önemli katkılar sunacaktır.

NOT: Bu yazı Climate Initiative Bonds tarafından yayımlanan “The Treatment of Physical Climate Risks by Central Banks” isimli sunumdan yararlanılarak hazırlanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir