İklim Değişikliği İle Mücadelede Geçiş Finansmanı

İklim Değişikliği İle Mücadelede Geçiş Finansmanı

Geçiş finansmanı, yüksek emisyonlu sektörlerin karbonsuzlaşmasını veya diğer ekonomik faaliyetlerin karbonsuzlaşmasını destekleyen her türlü finansal kaynağı kapsar. Bu finansman, çelik, çimento, kimya, havacılık ve denizcilik gibi yüksek emisyonlu endüstrilerin dönüşümünü hedefler. Nihai amaç, net sıfır emisyon hedefine ulaşmaktır. Net sıfır, atmosfere giren sera gazlarının, atmosferden çıkarılan miktarlarla dengelendiği bir durumu ifade eder. Bilimsel veriler, 2050 yılına kadar net sıfıra ulaşmak için 2030 yılına kadar 2010 seviyelerine kıyasla karbon emisyonlarının %45 oranında düşmesi gerektiğini göstermektedir.

Çelik ve çimento üretimi, küresel karbon emisyonlarının yaklaşık %14’ünü oluşturmaktadır. Bu nedenle, bu sektörlerin karbonsuzlaştırılması olmadan net sıfır hedefine ulaşmak imkânsızdır. Ancak, yüksek emisyonlu sektörlerin dönüşümü yalnızca iş birliğiyle mümkündür. Bu sektörlerde faaliyet gösteren şirketler çevresel sürdürülebilirlik stratejilerini uygulamalı, yatırımcılar ve finans kuruluşları sermaye tahsisi yoluyla emisyon azaltımını desteklemeli, hükümetler ise karbonsuzlaşmayı teşvik eden düzenlemeler ve geçiş finansmanı piyasasını geliştiren araçlar sağlamalıdır.

Ancak mevcut durumda yüksek emisyonlu sektörlerde net sıfır hedeflerine ulaşmak için yeterli ilerleme sağlanamamıştır. Örneğin, yüksek emisyonlu endüstrilerde çalışan üst düzey yöneticilerden yalnızca %40’ı net sıfır hedeflerine ulaşmak için bir plan hazırladıklarını belirtmiştir. Aynı zamanda, geçiş stratejilerini hedefleyen finansal varlıklar toplam yönetim altındaki varlıkların (AUM) yalnızca %0,2’sini oluşturmaktadır. Bu durum, geçiş finansmanının henüz yaygın olarak benimsenmediğini ve hükümetlerin geçiş faaliyetlerinin tanımını yeterince netleştirmediğini göstermektedir.

Çelik, çimento, havacılık, denizcilik ve diğer ağır sanayilerin karbonsuzlaşması için 2024 ile 2050 yılları arasında yıllık ek sermaye harcamalarının (CAPEX) 370 milyar ABD dolarına ulaşması gerektiği tahmin edilmektedir. Geçiş finansmanının daha iyi anlaşılması, yaygınlaşmasını engelleyen zorlukların belirlenmesi ve yatırım topluluğu, yüksek emisyonlu şirketler ve politika yapıcıların bu zorlukları aşmak için iş birliği yapması gereken alanlar önem taşımaktadır.

Bu kapsamda, geçiş finansmanının mevcut durumu, zorlukları ve çözüm önerileri detaylı olarak incelenmiştir. Geçiş finansmanının etkinliğini artırmak ve net sıfır hedeflerine ulaşmak için tüm paydaşların koordineli çalışması gerekmektedir.

Geçiş Finansmanının Mevcut Durumu

Geçiş finansmanı, yüksek emisyonlu faaliyetlerin karbonsuzlaştırılmasını ve bu süreçte yenilikçi çözümlerin hayata geçirilmesini destekleyen finansal bir mekanizmadır. Özellikle gelişmekte olan bölgelerin ekonomik büyüme hedefleriyle çevresel zorlukları aynı anda yönetebilmesi için büyük önem taşır. Finansmanın ana hedefi, henüz yeşil olmayan faaliyetlerin sürdürülebilir bir dönüşümle net sıfır emisyon hedeflerine ulaşmasına katkıda bulunmaktır. Bu süreçte, borçlu ve yatırımcıların güvenilir geçiş planlarına sahip olması şarttır. Ancak, bu finansman türü hâlâ küresel düzeyde net bir çerçeveye ve uyumlu standartlara sahip değildir.

Geçiş finansmanının farklı bölgelerdeki durumu büyük farklılıklar göstermektedir. Bazı ülkeler geçiş faaliyetlerini belirlemek için finansal sınıflandırmalar (taksonomi) oluştururken, Japonya gibi ülkeler teknoloji yol haritaları kullanarak yüksek emisyonlu sektörlerin stratejilerini şekillendirmektedir. Avrupa Birliği (AB) gibi bazı bölgelerde sınıflandırmalar yalnızca yeşil faaliyetleri kapsarken, Asya gibi bölgelerde “geçiş” ve “etkinleştirici” faaliyetlerin dahil edildiği daha kapsamlı listeler mevcuttur. Örneğin, Çin’de bazı bölgeler geçiş faaliyetlerini belirlerken, Hindistan ve diğer Asya ülkeleri henüz net bir taksonomi oluşturamamıştır. Bunun yanında, farklı bölgelerdeki sınıflandırmalar arasındaki tutarsızlık uluslararası sermaye akışını engellemektedir ve yatırımcıların bu finansmana olan güvenini azaltmaktadır.

Bir diğer önemli sorun ise geçiş planlarının zorunlu olmamasıdır. Finansal kurumlar, sermayelerini yüksek emisyonlu sektörlere yönlendirdiklerinde geçici olarak finanse edilen emisyonlarında artış yaşayabilir. Bu durum, yalnızca Paris Anlaşması’na uygun güvenilir geçiş planlarının varlığıyla gerekçelendirilebilir. Ancak, şu anda geçerli olan bir küresel standart bulunmadığı için bu planların doğruluğunu ve uygulanabilirliğini değerlendirmek zordur. Ayrıca, bu tür planların yanlış ya da yanıltıcı olma riski, özellikle yeşil aklama (greenwashing) endişelerini artırmaktadır. Yeşil aklama riski, finansman süreçlerinin şeffaf bir şekilde yönetilmemesi durumunda şirketlerin çevresel hedeflere uyum sağlamadan bu finansmandan faydalanmasına yol açabilir.

Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde geçiş finansmanı farklı dinamikler üzerinden ilerlemektedir. Gelişmiş ülkeler, iklim yatırımlarını desteklemek için devlet bütçeleri, sübvansiyonlar ve yeşil tahviller gibi mekanizmalar kullanırken, gelişmekte olan ülkelerde kalkınma finansmanı ve harmanlanmış finans (blended finance) kritik bir rol oynar. Örneğin, ABD’nin Enflasyon Azaltma Yasası (IRA) kapsamında hidrojen ve karbon yakalama teknolojilerine büyük yatırımlar ayrılırken, Japonya ise temiz hidrojen ve amonyak kapasiteleri için ciddi kamu fonları sağlamaktadır. Bu bölgelerde kamu finansmanı, geçiş finansmanının önemli bir bileşeni olsa da, bu yatırımların büyüklüğü ve uzun vadeli sürdürülebilirliği özel sektörün katılımına bağlıdır. Gelişmekte olan ülkeler için, uluslararası kalkınma finansmanı kuruluşları bu boşluğu doldurmak adına önemli katkılar sağlamaktadır. Örneğin, Asya Kalkınma Bankası (ADB) ve Dünya Bankası gibi kurumlar, düşük gelirli ülkelerde geçiş yatırımlarını desteklemek için finansal araçlar geliştirmektedir.

Özel sektörün geçiş finansmanındaki rolü hâlâ sınırlıdır. Gerekli yatırımların büyük kısmının özel sektör tarafından sağlanması beklense de, mevcut durumda bu yatırımlar yetersiz kalmaktadır. Bu finansman türünde en yaygın kullanılan araçlar sürdürülebilirlik bağlantılı tahviller (SLB) ve kredilerdir. SLB’ler, emisyon azaltım hedefleri gibi sürdürülebilirlik performans göstergelerine (SPT) dayalı olarak çalışırken, Japonya gibi ülkelerde geçiş tahvilleri özellikle hidrojen altyapıları ve karbon yakalama projelerini finanse etmek için kullanılmaktadır. Ancak, uluslararası standartların eksikliği, geçiş tahvillerinin küresel yatırımcılar tarafından benimsenmesini sınırlamaktadır. Bu durum, finansal araçların net sıfır hedeflerine katkı sağlama potansiyelini azaltmaktadır.

Geçiş finansmanı aynı zamanda sermaye açığını kapatmak için harmanlanmış finans mekanizmalarına dayanmaktadır. Kamu ve özel sermayenin birlikte kullanıldığı bu mekanizmalar, özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki yatırımları teşvik etmek için önemlidir. Harmanlanmış finans, finansal riskleri azaltarak özel sektörün yatırım yapma isteğini artırır. Örneğin, Bill Gates tarafından kurulan Breakthrough Energy Catalyst fonu, temiz hidrojen, sürdürülebilir havacılık yakıtı ve karbon yakalama projeleri gibi alanlarda harmanlanmış finansı kullanarak yenilikçi çözümleri desteklemektedir. Benzer şekilde, kalkınma finansmanı kurumlarının riskleri dengeleyen garantiler ve teşviklerle projeleri desteklemesi, gelişmekte olan pazarlarda geçiş finansmanının hız kazanmasını sağlamaktadır.

Yüksek emisyonlu sektörlerin dönüşüm sürecinde geçiş finansmanının etkin bir şekilde kullanılabilmesi için daha net ve kapsamlı düzenlemelere ihtiyaç vardır. Bu düzenlemelerin, küresel standartlarla uyumlu olması, güvenilir geçiş planlarının doğrulanabilir olmasını sağlaması ve yeşil aklama riskini ortadan kaldırması gerekmektedir. Aynı zamanda, farklı bölgeler arasındaki sınıflandırma tutarsızlıklarının giderilmesi, uluslararası finans akışının hızlanmasına katkıda bulunacaktır. Geçiş finansmanının geniş bir paydaş katılımıyla desteklenmesi, yalnızca sermaye tahsisi açısından değil, ekonomik dönüşümün sürdürülebilirliği açısından da kritik bir adımdır. Bu nedenle hükümetlerin, finans kuruluşlarının ve özel sektörün daha koordineli hareket ederek geçiş finansmanını yaygınlaştırması büyük önem taşımaktadır.

Geçiş Finansmanında Karşılaşılan Zorluklar

Geçiş finansmanının önündeki zorluklar, küresel düzeydeki sistemik problemler, bilgi eksiklikleri, güvenilir geçiş planlarının eksikliği, düzenleyici çerçevelerin tutarsızlığı ve finansal risklerin dengelenememesi gibi pek çok unsurdan kaynaklanmaktadır. Bu zorluklar, geçiş finansmanının etkinliğini sınırlamakta ve net sıfır hedeflerine ulaşmak için gerekli dönüşüm hızını yavaşlatmaktadır.

Öncelikli sorunlardan biri, geçiş finansmanına yönelik farkındalık eksikliği ve bu finansman türünün yanlış anlaşılmasıdır. Kurumsal ve bireysel yatırımcılar, geçiş finansmanını genellikle doğrudan “yeşil yatırımlar” ile aynı kapsamda değerlendirmekte, dolayısıyla yüksek emisyonlu sektörlerin dönüşümüne yönelik projeleri desteklemekte tereddüt etmektedirler. Bu durum, karbon yoğun sektörlerde faaliyet gösteren şirketlerin geçiş projelerine erişimini kısıtlamaktadır. Özellikle kısa vadeli karbon azaltım hedeflerine odaklanan yatırımcılar, finansman portföylerindeki toplam emisyonların geçici olarak artmasına neden olabilecek geçiş projelerine uzak durmaktadır. Bu tür yüzeysel stratejiler, gerçek ekonomide karbonsuzlaşma çabalarını baltalayarak sürdürülebilir dönüşüm için gereken sermayeyi sınırlamaktadır.

Bir diğer kritik zorluk, güvenilir geçiş planlarının eksikliği ve bu planların değerlendirilmesindeki zorluklardır. Yüksek emisyonlu sektörlerde faaliyet gösteren birçok şirket, Paris Anlaşması hedefleriyle uyumlu ve somut adımları içeren geçiş planları geliştirmekte yetersiz kalmaktadır. Güvenilir bir geçiş planı, belirli bir zaman diliminde karbon emisyonlarını azaltma taahhütlerini, yatırımların finansal fizibilitesini, teknolojik yol haritalarını ve düzenleyici uyum süreçlerini kapsamalıdır. Ancak, şu anda bu planların içeriğine ve geçerliliğine ilişkin küresel standartlar bulunmamaktadır. Planların eksikliği, finans kuruluşlarının bu projelere yönelik güvenini azaltmakta ve finansmanın akışını engellemektedir. Ayrıca, bazı şirketlerin geçiş projelerini yanlış veya yanıltıcı bir şekilde raporlaması, yeşil aklama (greenwashing) riskini artırarak finansman mekanizmasının güvenilirliğini zedelemektedir.

Geçiş finansmanını sınırlayan bir başka önemli faktör ise bölgeler ve ülkeler arasındaki düzenleyici çerçevelerin ve taksonomilerin tutarsızlığıdır. Bazı ülkeler geçiş finansmanını destekleyen açık taksonomiler ve sınıflandırmalar geliştirirken, birçok bölgede bu tür mekanizmalar eksik kalmaktadır. Avrupa Birliği, finansman için yalnızca yeşil faaliyetleri tanımlayarak geçiş projelerini sınırlı bir çerçevede ele alırken, Japonya ve bazı Asya ülkeleri “geçiş” ve “etkinleştirici” faaliyetleri de dahil eden daha kapsayıcı bir yaklaşım benimsemektedir. Çin, geçiş projelerine yönelik kılavuzlar oluşturmuş olsa da bu kılavuzların uluslararası yatırımcılar tarafından benimsenmesi sınırlı kalmıştır. Bu tutarsızlık, uluslararası sermaye akışlarını yavaşlatarak özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki geçiş projelerinin finansmanını zorlaştırmaktadır.

Finansal risklerin ve getiri beklentilerinin dengesizliği, özel sektörün geçiş finansmanına katılımını kısıtlayan önemli bir başka unsurdur. Yüksek emisyonlu sektörlerde dönüşüm projeleri genellikle yüksek başlangıç maliyetlerine ve uzun geri dönüş sürelerine sahiptir. Örneğin, yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş, karbon yakalama ve depolama (CCS) gibi teknolojik çözümler büyük sermaye yatırımları gerektirirken, ticari açıdan cazip hale gelmeleri zaman alır. Özellikle gelişmekte olan pazarlarda, düzenleyici riskler, siyasi belirsizlikler ve finansman erişimindeki zorluklar bu tür projeleri daha riskli hale getirmektedir. Finansal kuruluşlar, bu risklere karşı güvence sağlanmadığı sürece geçiş projelerine yatırım yapmaktan kaçınmaktadır. Ayrıca, devlet desteklerinin yetersizliği, karbon fiyatlandırmasının etkin olmaması ve yenilikçi çözümler için teşvik mekanizmalarının sınırlı kalması, bu projelerin ekonomik çekiciliğini azaltmaktadır.

Geçiş finansmanına yönelik bir diğer zorluk, portföy emisyonlarının geçici olarak artma riski ve bu durumun finans kuruluşları için doğurduğu algı problemidir. Yüksek emisyonlu sektörlerdeki dönüşüm projelerini finanse eden bankalar ve yatırımcılar, kısa vadede portföylerindeki toplam emisyon miktarının artmasıyla karşı karşıya kalabilirler. Bu durum, paydaşlar ve düzenleyiciler tarafından sürdürülebilirlik hedeflerine aykırı bir hareket olarak algılanabilmektedir. Örneğin, kritik ham madde madenciliği veya ağır sanayide yapılan dönüşüm projeleri, geçiş sürecinde emisyonları azaltma potansiyeline sahip olsa da, kısa vadeli emisyon artışlarına neden olabilir. Bu algı sorunu, finansal kuruluşların bu tür projeleri destekleme motivasyonunu azaltmaktadır.

Son olarak, hükümetlerin ve politika yapıcıların geçiş finansmanını destekleme konusunda yeterli adımları atmaması, dönüşüm projelerinin hızını yavaşlatmaktadır. Devlet destekli teşvikler, vergi indirimleri, karbon fiyatlandırması ve harmanlanmış finans mekanizmalarının genişletilmesi, geçiş finansmanının etkinliğini artırabilir. Ancak mevcut durumda, karbon fiyatlandırması uygulamaları hâlâ sınırlı kalmakta ve sınırda karbon vergisi gibi mekanizmalar yeterince yaygınlaşmamaktadır. Kamu-özel sektör ortaklıklarının geliştirilmesi ve risk azaltıcı mekanizmaların hayata geçirilmesi, özel sektörün geçiş projelerine olan ilgisini artırabilir.

Geçiş finansmanının yaygınlaşabilmesi için bilgi eksikliklerinin giderilmesi, geçiş planlarının güvenilirliğinin artırılması, uluslararası uyumlu standartların oluşturulması ve finansal risklerin yönetilmesi gerekmektedir. Ayrıca, hükümetlerin ve düzenleyicilerin daha kapsamlı teşvik politikaları uygulaması, bu mekanizmanın etkinliğini artırarak yüksek emisyonlu sektörlerin dönüşümünü hızlandıracaktır. Paydaşların koordineli çalışması ve küresel düzeyde tutarlı politikaların uygulanması, geçiş finansmanının önündeki engelleri aşmak için hayati önem taşımaktadır.

Geçiş Finansmanı Hikayesini Güçlendirme

Geçiş finansmanının etkili bir şekilde ilerleyebilmesi için güçlü ve net bir anlatımın oluşturulması, bu finansman türünün sürdürülebilirlik hedeflerine olan katkısını doğru bir şekilde ifade etmek adına büyük önem taşımaktadır. Finansal kuruluşların, yatırımcıların ve politika yapıcıların geçiş finansmanını anlamalarını sağlamak ve bu alanın cazibesini artırmak, özellikle yüksek emisyonlu sektörlerdeki dönüşümü hızlandıracaktır. Bu doğrultuda, geçiş finansmanının etkisini ölçmek ve anlatmak için doğru metriklerin kullanılması, yatırımcı güvenini güçlendirecek etiketleme sistemlerinin geliştirilmesi ve finansal aktörlerin eylemlerinin gerçek ekonomiye olan etkisinin açıkça ortaya konması gerekmektedir.

Portföy bazında karbonsuzlaşma hedefleri belirlemek, geçiş finansmanının rolünü netleştirmek için kritik bir adımdır. Geleneksel emisyon ölçüm sistemleri, genellikle “Ağırlıklı Ortalama Karbon Yoğunluğu” (WACI) gibi metrikler üzerinden yapılmakta ve yalnızca mevcut emisyon seviyelerini yansıtmaktadır. Ancak bu tür ölçüm yöntemleri, bir şirketin dönüşüm yolculuğundaki ilerlemesini tam olarak ifade etmez. Bu noktada, emisyon azaltımına yönelik performansı gösterecek daha dinamik ve detaylı metriklere ihtiyaç duyulmaktadır. Örneğin, yıl bazında emisyon yoğunluğundaki düşüş oranı, belirlenen hedeflerin ne derece gerçekleştirildiğini takip etmek için daha etkili bir yöntem olabilir. Bununla birlikte, bu tür ölçümler yapılırken ekonomik dalgalanmalar, döviz kuru değişiklikleri ve üretim seviyelerindeki büyüme gibi dışsal faktörlerin etkisinin de dikkate alınması gerekmektedir. Böyle bir yaklaşım, yatırımcıların geçiş finansmanı projelerini daha gerçekçi ve kapsamlı bir şekilde değerlendirmelerini sağlayarak karar alma süreçlerini iyileştirir.

Finans sektöründe geçiş finansmanının farkındalığını artırmak için özel olarak geliştirilmiş etiketleme sistemleri büyük bir rol oynayabilir. Etiketleme sistemleri, finansal ürünlerin doğasını net bir şekilde tanımlayarak yatırımcıların geçiş finansmanı projelerini diğer sürdürülebilir finans türlerinden ayırt etmelerine yardımcı olur. Ancak günümüzde geçiş finansmanı ürünleri için küresel düzeyde tanınan ve kabul gören bir etiketleme sistemi bulunmamaktadır. Bu eksiklik, yatırımcıların geçiş projelerinin gerçekten emisyon azaltımı sağladığından emin olmalarını zorlaştırmakta ve yeşil aklama (greenwashing) endişelerini artırmaktadır. Finansal kuruluşların ve düzenleyicilerin, uluslararası standartlarla uyumlu, güvenilir ve şeffaf bir etiketleme mekanizması oluşturması gerekmektedir. Böyle bir sistem, yatırımcı güvenini artırarak geçiş finansmanına olan ilgiyi güçlendirecek ve bu alana daha fazla sermaye yönlendirilmesini sağlayacaktır.

Geçiş finansmanının etkinliğini artırmak için finansal kuruluşların portföy stratejilerinde eylem odaklı yaklaşımlar benimsemesi önem taşımaktadır. Geleneksel olarak, finans kuruluşlarının portföydeki emisyonlarını azaltma stratejileri iki ana kategoriye ayrılır. İlk strateji olan “işlem odaklı” yaklaşım, yüksek emisyonlu varlıkların satılarak düşük karbonlu varlıkların portföye dahil edilmesi şeklinde çalışır. Ancak bu yöntem, gerçek ekonomideki emisyonların azaltılmasına katkı sağlamaz; çünkü yüksek emisyonlu varlıklar el değiştirse bile faaliyetlerine devam ederler. Diğer yandan, “eylem odaklı” yaklaşımda, finans kuruluşları portföylerindeki şirketlerle aktif iletişim kurarak, onları karbonsuzlaşma planlarını uygulamaya yönlendirirler. Bu süreçte, finansal kuruluşlar şirketlerin dönüşüm hedeflerini belirlemelerine yardımcı olabilir, ilerleme performansını takip edebilir ve dönüşüm için gerekli olan finansmanı sağlayarak gerçek ekonomide emisyonların azaltılmasını destekleyebilir. Geçiş finansmanının temelinde yatan bu yaklaşım, uzun vadede daha sürdürülebilir ve kalıcı etkiler yaratacaktır.

Finansal aktörlerin ve şirketlerin geçiş finansmanının hikayesini güçlendirmek adına doğru iletişim yöntemlerini kullanmaları gerekmektedir. Net bir anlatım, yüksek emisyonlu sektörlerin dönüşüm süreçlerinin neden gerekli olduğunu ve bu süreçlerin uzun vadeli faydalarını açıkça ortaya koymalıdır. Özellikle yatırımcılar, bir şirketin dönüşüm yolculuğunu yalnızca mevcut emisyon verileriyle değil, uzun vadeli stratejiler ve atılan somut adımlarla değerlendirmelidir. Şirketlerin sürdürülebilirlik raporlarında, geçiş finansmanı projelerinin finansal fizibilitesi, emisyon azaltımı performansı ve teknolojik yenilikler gibi detaylara yer vermesi, yatırımcıların güvenini artıracaktır. Örneğin, çelik üretiminde hidrojen kullanımı veya karbon yakalama projeleri gibi yenilikçi çözümler, uzun vadeli emisyon azaltım hedeflerine katkı sağlarken, yatırımcılara dönüşümün ekonomik ve çevresel faydalarını anlatan güçlü bir hikaye sunar.

Geçiş finansmanının küresel ölçekte benimsenmesini hızlandırmak için doğru metriklerin kullanılması, güvenilir bir etiketleme sisteminin geliştirilmesi ve eylem odaklı stratejilerin uygulanması gerekmektedir. Aynı zamanda finans kuruluşları, yatırımcılar ve politika yapıcılar arasında güçlü bir iş birliği kurulmalı ve geçiş projelerinin uzun vadeli etkileri net bir şekilde ortaya konmalıdır. Bu sayede, yüksek emisyonlu sektörlerin dönüşümü sağlanarak sürdürülebilir kalkınma hedeflerine doğru somut ve etkili adımlar atılabilir.

Güvenilir ve Maliyet-Etkin Geçiş Planları

Geçiş finansmanının etkin şekilde uygulanabilmesi için şirketlerin güvenilir ve uygulanabilir geçiş planlarını oluşturması büyük bir gerekliliktir. Bu planlar, şirketlerin net sıfır emisyon hedeflerine ulaşmak için somut adımlarını, teknolojik dönüşüm yol haritalarını ve finansal stratejilerini ortaya koyar. Yatırımcılar, finansal kuruluşlar ve diğer paydaşlar, geçiş planlarının hem gerçekçi hem de şeffaf bir şekilde hazırlanmasını beklerken, planların güvenilirliğini artırmak için somut verilerle desteklenmesi gerekir. Bir geçiş planının inandırıcılığı; şirketin hedeflerine ulaşmak için attığı adımların ne ölçüde detaylandırıldığı, belirli performans göstergeleri (KPI) kullanarak sürecin nasıl takip edileceği ve finansal kaynakların planlı dönüşümü nasıl destekleyeceği gibi unsurlara dayanır.

Güvenilir geçiş planlarının oluşturulması, yalnızca uzun vadeli net sıfır hedeflerinin duyurulmasıyla sınırlı kalmamalıdır. Şirketlerin planlarını hazırlarken mevcut faaliyetlerini analiz etmeleri, emisyon azaltımı için hangi teknolojileri ve süreçleri benimseyeceklerini belirlemeleri ve finansman ihtiyacını detaylı bir şekilde raporlamaları önem taşır. Örneğin, enerji yoğun bir üretim şirketi, geçiş planında karbon emisyonlarını azaltmak için hidrojen yakıtına geçiş, enerji verimliliğini artıran yeni üretim tesislerinin kurulumu ve karbon yakalama teknolojileri gibi adımları açıkça tanımlamalıdır. Ayrıca, bu adımların uygulama maliyetleri, beklenen finansal getirileri ve uygulanabilirlik süreleri de detaylı bir şekilde belirtilmelidir. Böylelikle, yatırımcılar şirketin dönüşüm sürecinin ne kadar fizibil ve güvenilir olduğunu daha iyi anlayabilir.

Planların uygulanabilirliği için operasyonel dönüşümün yanı sıra, finansal fizibilite de büyük önem taşır. Geçiş finansmanı kapsamında finansman sağlayan yatırımcılar ve kredi kuruluşları, şirketlerin sundukları geçiş planlarının ekonomik olarak sürdürülebilir olup olmadığını değerlendirir. Bu süreçte döviz kuru dalgalanmaları, enerji fiyatlarındaki değişimler ve küresel ekonomik koşullar gibi dışsal faktörlerin de dikkate alınması gerekmektedir. Özellikle karbon yoğun sektörlerde faaliyet gösteren şirketler, geçiş yatırımlarını maliyet etkin hale getirebilmek için finansal riskleri nasıl yöneteceklerini planlamalıdır. Örneğin, çimento üretimi yapan bir şirket, düşük karbonlu alternatif yakıtların kullanılmasını planlıyorsa, bu sürecin ekonomik analizlerini ve uzun vadeli maliyet tasarruflarını plan dahilinde açıklamalıdır. Bu analizler, geçiş finansmanı sağlamak isteyen yatırımcılar açısından kritik bir referans noktası oluşturur.

Geçiş planlarının inandırıcılığı aynı zamanda şirketlerin net sıfır hedeflerine yönelik ilerlemelerini düzenli olarak takip etmelerine ve raporlamalarına bağlıdır. İlerleme izleme mekanizmalarının kullanılması, şirketlerin karbonsuzlaşma hedeflerine ulaşıp ulaşmadığını gösterir ve bu süreci şeffaf bir şekilde yatırımcılara sunar. Örneğin, yıllık emisyon azaltım oranlarının raporlanması, yenilikçi çözümler için yapılan yatırımların performansının ölçülmesi ve kullanılan teknolojilerin etkinliğinin gözlemlenmesi, geçiş planının doğruluğunu artıracaktır. Şirketler, bu süreçte karşılaştıkları operasyonel, teknik ve finansal zorlukları da açıklayarak güvenilirliklerini pekiştirebilir. Ayrıca, belirlenen performans göstergeleri (KPI) üzerinden yapılan değerlendirmeler, sürecin net bir şekilde izlenmesini sağlar.

Geçiş planlarının oluşturulması ve uygulanması sürecinde kamu desteği ve düzenleyici çerçevelerin varlığı büyük önem taşır. Özellikle karbon fiyatlandırması, sınırda karbon vergileri, yeşil teşvikler ve sübvansiyonlar gibi mekanizmalar, geçiş projelerinin ekonomik uygulanabilirliğini artırır. Örneğin, ABD’deki Enflasyon Azaltma Yasası, karbon yakalama ve hidrojen projeleri gibi geçiş teknolojilerini teşvik ederek şirketlerin dönüşüm yatırımlarını desteklemiştir. Japonya ise hidrojen kullanımı ve düşük emisyonlu yakıtların geliştirilmesini desteklemek için geçiş tahvilleri ihraç etmeyi planlamaktadır. Bu tür kamu destekli mekanizmalar, geçiş projelerinin finansal risklerini azaltarak özel sektör yatırımlarını çekici hale getirir.

Düzenleyici çerçevelerin yanı sıra, şirketlerin geçiş planlarının standardizasyonu da kritik bir unsurdur. Uluslararası düzeyde tutarlı bir geçiş planı çerçevesinin oluşturulması, yatırımcıların ve finansal kuruluşların şirketlerin hedeflerini değerlendirmelerini kolaylaştırır. Örneğin, IFRS S2 gibi standartlar, iklimle ilişkili risk ve fırsatların raporlanmasını zorunlu kılarak geçiş planlarının şeffaflığını artırmaktadır. Aynı şekilde, Birleşik Krallık’ta yayımlanan Geçiş Planı Görev Gücü (TPT) çerçevesi, şirketlerin geçiş planlarının nasıl oluşturulacağına yönelik rehberlik sağlamaktadır. Bu tür çerçevelerin benimsenmesi, geçiş finansmanının küresel ölçekte tutarlı ve güvenilir hale gelmesine katkıda bulunacaktır.

Şirketlerin yönetim kurulları ve üst düzey yöneticileri, geçiş planlarının uygulanmasını hızlandırmak için önemli bir role sahiptir. Yönetim kadrolarına yönelik performans teşviklerinin net sıfır hedefleriyle ilişkilendirilmesi, dönüşüm sürecini hızlandırabilir. Aynı zamanda, şirket içindeki dönüşüm stratejilerinin tüm departmanlar tarafından benimsenmesi, geçiş planlarının uygulanabilirliğini artıracaktır. Şeffaf iletişim ve düzenli ilerleme raporlamaları, yatırımcıların ve diğer paydaşların güvenini güçlendirirken, şirketlerin uzun vadeli stratejik hedeflerini daha net bir şekilde ortaya koymalarına yardımcı olacaktır.

Güvenilir ve uygulanabilir geçiş planlarının geliştirilmesi, yüksek emisyonlu sektörlerin dönüşümünü sağlamak için elzemdir. Bu planların detaylı, şeffaf ve ölçülebilir hedeflerle desteklenmesi, geçiş finansmanının etkili bir şekilde hayata geçirilmesini kolaylaştırır. Şirketlerin ekonomik, teknik ve operasyonel dönüşüm adımlarını somut verilerle sunmaları, yatırımcıların bu planlara olan güvenini artırırken, hükümetlerin sağlayacağı teşvikler ve düzenleyici çerçeveler, geçiş projelerinin ticari uygulanabilirliğini destekleyecektir. Böylelikle, geçiş finansmanı yoluyla karbonsuzlaşma hedeflerine ulaşmak daha hızlı ve sürdürülebilir hale gelecektir.

Hükümet Desteğinin Geçiş Finansmanındaki Rolü

Geçiş finansmanını yaygınlaştırmak ve özel sektör yatırımlarını teşvik etmek için hükümetlerin desteği kritik bir rol oynar. Yüksek emisyonlu sektörlerde dönüşüm projeleri, teknolojik belirsizlikler, uzun geri dönüş süreleri ve maliyetli başlangıç yatırımları nedeniyle özel sektör için yüksek risk barındırır. Bu projelerin ticari olarak cazip hale gelmesi ve yatırımların hızlanması için hükümetler hem finansal destek mekanizmalarını devreye sokmalı hem de düzenleyici çerçeveler oluşturarak riskleri azaltmalıdır. Böylelikle, geçiş finansmanı sadece yatırımcılar için değil, gerçek ekonomideki dönüşüm sürecinde daha geniş bir ölçek için uygulanabilir hale gelir.

Hükümetlerin geçiş finansmanını desteklemede kullandığı araçların başında teşvikler, vergi indirimleri, sübvansiyonlar ve karbon fiyatlandırma mekanizmaları gelir. Bu araçlar, düşük karbonlu çözümleri ekonomik olarak rekabetçi hale getirirken, mevcut karbon yoğun faaliyetlerin dönüşümünü hızlandırır. Örneğin, ABD’nin Enflasyon Azaltma Yasası (IRA) kapsamında hidrojen üretimi, karbon yakalama ve temiz enerji yatırımları gibi projelere sağlanan vergi kredileri, özel sektörün dönüşüm projelerine olan ilgisini artırmıştır. Japonya’da ise hükümet, temiz hidrojen üretimi ve amonyak kapasitesi oluşturmak için büyük çaplı geçiş tahvili programları başlatarak, yenilikçi teknolojilere finansman sağlamaktadır. Bu tür finansal teşvikler, şirketlerin geçiş planlarını hayata geçirmelerini kolaylaştırarak dönüşüm yatırımlarının önündeki maliyet engellerini azaltır.

Bunun yanı sıra hükümetlerin, geçiş finansmanını tanımlayan ve destekleyen net düzenleyici çerçeveler oluşturması büyük önem taşır. Düzenleyici belirsizlikler, yatırımcıların risk algısını artırarak sermaye akışını yavaşlatır. Bu nedenle hükümetler, geçiş faaliyetlerini tanımlayan taksonomiler geliştirerek finansmanın yönlendirileceği alanları netleştirmelidir. Avrupa Birliği’nin yeşil taksonomisi sadece sürdürülebilir faaliyetleri kapsarken, Japonya ve Çin gibi ülkeler geçiş faaliyetlerini de içeren daha geniş sınıflandırmalar benimsemiştir. Uluslararası düzeyde bu tanımların tutarlı hale getirilmesi, sınır ötesi yatırımların önünü açarak geçiş projelerinin finansmanını kolaylaştıracaktır. Aynı zamanda, hükümetler finans kuruluşlarının geçiş finansmanını desteklemeleri için daha fazla açıklama zorunluluğu getirerek, yatırımcıların güvenini artırabilir.

Gelişmekte olan ülkelerde geçiş finansmanına erişimdeki en büyük engellerden biri risk algısı ve sınırlı kamu kaynaklarıdır. Bu tür ülkelerde hükümet desteği, uluslararası kalkınma finansmanı kuruluşları (DFI) ve harmanlanmış finansman mekanizmaları ile entegre çalışmalıdır. Kalkınma bankaları, özellikle yüksek risk taşıyan projelere ön finansman sağlayarak özel sektör yatırımlarını harekete geçirir. Dünya Bankası, Asya Kalkınma Bankası (ADB) ve Afrika Kalkınma Bankası gibi kurumlar, gelişmekte olan ülkelerde enerji dönüşümü projeleri için risk paylaşımı sağlayarak özel sermaye akışını artırmaktadır. Örneğin, Güney Afrika’da kömür santrallerinin kapatılması ve yeniden kullanımı için geliştirilen finansman modeli, kalkınma bankalarının ve uluslararası fonların desteğiyle hayata geçirilmiştir. Bu tür girişimler, riskleri azaltarak şirketlerin geçiş projelerini daha güvenle hayata geçirmelerini sağlar.

Hükümetlerin finansman risklerini azaltmak için kullanabileceği yenilikçi yöntemler arasında ters açık artırmalar, garantiler ve iklim kötü bankaları gibi mekanizmalar öne çıkar. Ters açık artırma modeli, karbon azaltımı gibi hedeflere ulaşmak için en düşük maliyetli teklifleri ödüllendirerek kamu kaynaklarının etkin kullanımını sağlar. İklim kötü bankaları ise karbon yoğun varlıkların kontrollü bir şekilde devre dışı bırakılmasını yönetir, böylece geçiş sürecinde ortaya çıkabilecek ekonomik kayıpları minimize eder. Bu mekanizmalar, karbon yoğun varlıkların değer kaybını yönetirken geçiş sürecinde finansal istikrarı sağlar.

Geçiş finansmanının etkinliğini artırmak için hükümetlerin kamu harcamalarını yönlendirerek örnek teşkil etmesi de önemlidir. Yeşil kamu ihaleleri, kamu altyapı projelerinde düşük karbonlu çözümlerin tercih edilmesini sağlayarak özel sektörün dönüşüm yatırımlarına olan ilgisini artırır. Ayrıca, karbon sınır vergileri gibi politikalar, karbon yoğun üretim yapan şirketlerin daha hızlı bir şekilde dönüşüm projelerine yönelmesine katkıda bulunur. Avrupa Birliği’nin uyguladığı Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM), bu tür düzenlemelerin geçiş finansmanına olan talebi artırmada ne kadar etkili olabileceğini göstermektedir.

Hükümetlerin geçiş finansmanını desteklemek adına kamu ve özel sektör arasında daha güçlü bir iş birliği kurması gerekmektedir. Bu iş birliği, finansal risklerin paylaştırılmasını ve projelerin ekonomik olarak uygulanabilir hale gelmesini sağlar. Kamu-özel sektör ortaklıkları (PPP) modeli, özellikle büyük ölçekli altyapı projelerinde karbon emisyonlarını azaltma hedefleri doğrultusunda önemli bir finansman kaynağı oluşturabilir. Bunun yanında, kamu teşviklerinin koşullu hale getirilmesi, yani şirketlerin geçiş planlarını ve performanslarını açıkça raporlaması şartıyla finansmana erişim sağlanması, sürecin şeffaflığını ve hesap verebilirliğini artıracaktır.

Ek hükümet desteklerinin sağladığı teşvikler, risk azaltma mekanizmaları ve düzenleyici çerçeveler, geçiş finansmanının yaygınlaşmasını hızlandırarak yüksek emisyonlu sektörlerin dönüşümüne büyük katkı sağlayacaktır. Kamu kaynaklarının etkin kullanımı, uluslararası iş birlikleri ve kalkınma finansmanı modelleri, finansmanın erişilebilirliğini artırırken, özel sektör yatırımlarının çekiciliğini de yükseltir. Bu süreçte hükümetlerin hem düzenleyici hem de finansal araçları doğru bir şekilde kullanarak, küresel karbonsuzlaşma hedeflerine ulaşmak için gerekli dönüşüm yatırımlarını desteklemesi kritik bir rol oynar.

Sonuç ve Tavsiyeler

Geçiş finansmanı, karbon emisyonu yüksek sektörlerin dönüşümünü destekleyerek net sıfır hedefine ulaşmak için kritik bir rol oynar. Bu süreç, yatırımcılar, hükümetler, finansal kuruluşlar ve özel sektör arasındaki iş birliğiyle şekillenir. Ancak mevcut durumda, geçiş finansmanı küresel olarak yeterince uygulanamamakta ve bir dizi zorlukla karşı karşıya kalmaktadır. Bu zorlukların üstesinden gelmek için paydaşların uzun vadeli bir vizyon benimsemesi ve birlikte hareket etmesi gerekmektedir.

Geçiş finansmanının başarılı olabilmesi için, yatırımcıların ve şirketlerin güvenilir ve uygulanabilir geçiş planları oluşturması şarttır. Bu planların, şirketlerin net sıfır hedeflerine nasıl ulaşacaklarını adım adım açıklaması ve somut hedeflerle desteklenmesi gerekir. Aynı zamanda, finansman sağlayıcıların karbon yoğun sektörlerden tamamen uzaklaşmak yerine bu sektörlerin dönüşümüne yönelik yatırımları teşvik etmesi önemlidir. Karbon azaltımının gerçek ekonomi üzerindeki etkisinin ölçülmesi, geçiş finansmanının etkinliğini ortaya koyacak ve yeşil finansmandan ayrışmasını sağlayacaktır.

Hükümetler, geçiş finansmanını desteklemek amacıyla düzenleyici çerçeveler oluşturmalı ve risk azaltıcı mekanizmalar sağlamalıdır. Vergi teşvikleri, karbon fiyatlandırma mekanizmaları ve ters açık artırma gibi araçlar, özel sektör yatırımlarını harekete geçirmek için kullanılabilir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde kalkınma finansmanı kuruluşları ve harmanlanmış finansman modelleri, büyük çaplı geçiş projelerinin finansmanında kritik bir rol oynayabilir. Gelişmiş ülkelerin bu finansman araçlarını etkin bir şekilde kullanarak, gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akışını artırmaları gerekmektedir.

Geçiş finansmanının etkinliğini artırmak için teknolojik yeniliklerin desteklenmesi ve ölçeklendirilmesi büyük önem taşır. Hidrojen teknolojileri, karbon yakalama ve depolama çözümleri gibi yeni teknolojilerin ticarileştirilmesi, karbon yoğun sektörlerin dönüşüm sürecinde anahtar rol oynayacaktır. Ancak bu teknolojilerin erken aşamadaki riskleri nedeniyle kamu sektörü tarafından sağlanan risk azaltıcı destekler, özel sektörün yatırım yapmasını kolaylaştıracaktır. Ayrıca, uluslararası düzeyde geçiş finansmanı taksonomilerinin uyumlaştırılması, küresel yatırımların önündeki engelleri kaldıracaktır.

Türkiye’deki Paydaşlar İçin Tavsiyeler

Türkiye’deki paydaşlar, geçiş finansmanının gelişimi için üç temel alanda harekete geçmelidir:

İlk olarak, şirketler, sürdürülebilirlik hedefleri doğrultusunda güvenilir geçiş planları oluşturmalıdır. Bu planlar, karbon azaltım hedeflerini somut göstergelerle desteklemeli ve düzenli olarak raporlanmalıdır. Türk sanayi sektörü, özellikle çimento, çelik ve enerji gibi emisyonu yüksek sektörlerde, teknolojik dönüşüm yatırımlarını hızlandırmalıdır. Bu dönüşüm, finansman sağlayıcıların güvenini kazanarak geçiş finansmanına erişimi kolaylaştıracaktır.

İkinci olarak, hükümetler, geçiş finansmanını desteklemek için düzenleyici çerçeveyi güçlendirmeli ve risk azaltıcı mekanizmalar oluşturmalıdır. Karbon fiyatlandırma ve teşvik programları gibi araçlarla düşük karbonlu projeler ekonomik olarak cazip hale getirilmelidir. Ayrıca, geçiş finansmanına uygun faaliyetleri tanımlayacak ulusal bir geçiş taksonomisi oluşturulmalıdır. Bu taksonomi, uluslararası sermayenin Türkiye’ye yönelmesini kolaylaştıracaktır.

Son olarak, finansal kuruluşlar ve yatırımcılar, kısa vadeli karbon azaltımına odaklanmak yerine, karbon yoğun sektörlerin dönüşümünü destekleyen uzun vadeli yatırımlara yönelmelidir. Türk bankaları ve kalkınma finansmanı kuruluşları, geçiş finansmanı araçlarını geliştirerek özel sektör yatırımlarını teşvik edebilir. Örneğin, sürdürülebilirlik bağlantılı tahviller ve harmanlanmış finansman mekanizmaları bu süreçte önemli bir rol oynayabilir.

Sonuç olarak, geçiş finansmanının Türkiye’de etkin bir şekilde uygulanabilmesi için tüm paydaşların iş birliği içinde hareket etmesi gerekmektedir. Düzenleyici çerçevenin güçlendirilmesi, şirketlerin güvenilir geçiş planları oluşturması ve finansal kuruluşların uzun vadeli dönüşüm projelerine odaklanması, ülkenin net sıfır hedeflerine ulaşmasında kritik bir rol oynayacaktır. Bu süreçte uluslararası finansman kaynaklarının etkin kullanımı, Türkiye’nin ekonomik dönüşümünü hızlandırarak küresel sürdürülebilirlik çabalarına katkı sağlayacaktır.

NOT: Bu yazı CFI Intitute tarafından yayımlanan “Navigating Transition Finance: An Action List” isimli rapordan yararlanılarak hazırlanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir