İklim Dayanıklılık Analizi Nedir ve Nasıl Yapılmalıdır?

İklim Dayanıklılık Analizi Nedir ve Nasıl Yapılmalıdır?

İklim dayanıklılık analizi, bir şirketin stratejisinin ve iş modelinin iklim değişikliğine karşı ne kadar dayanıklı olduğunu değerlendiren bir süreçtir. Bu analiz, şirketlerin iklim değişikliği ile ortaya çıkan risklere nasıl uyum sağladığını ve bu risklerin finansal performanslarına nasıl etki edebileceğini anlamak için yapılır. İklim değişikliği birçok sektörü doğrudan etkileyebilir. Bu nedenle, şirketlerin iklim risklerine karşı hazırlıklı olmaları uzun vadede sürdürülebilirlik açısından kritik öneme sahiptir.

a. Analizin Kapsamını Belirlemek

İlk adım, hangi varlıkların ve iş faaliyetlerinin iklim değişikliğine karşı en hassas olduğunu belirlemektir. Örneğin, bir enerji şirketi, yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş sürecini hızlandırmadığı takdirde, iklim değişikliğinden kaynaklanan düzenlemeler ve karbon fiyatlandırmalarının işlerini nasıl etkileyebileceğini değerlendirmek zorundadır. Bu kapsamda, fosil yakıtlara dayalı enerji üretiminin uzun vadede sürdürülebilir olmadığı ve şirketin düşük karbonlu enerji kaynaklarına yönelmesi gerektiği dikkate alınmalıdır. Çünkü küresel düzenlemeler, karbon salınımını azaltmaya yönelik politikaları zorunlu kılmakta ve bu da fosil yakıtlara olan talebin hızla düşmesine neden olabilmektedir.

b. İklim Senaryo Analizi Kullanmak

İklim senaryo analizi, şirketlerin farklı iklim değişikliği senaryolarına nasıl tepki vereceğini değerlendirmek için kritik bir araçtır. Bu analiz, şirketlerin gelecekteki düzenlemeler, piyasa değişiklikleri ve fiziksel iklim risklerine karşı dayanıklılığını test etmelerine olanak tanır. İklim değişikliğiyle ilgili belirsizlikler göz önüne alındığında, senaryo analizi, bir şirketin gelecekte karşılaşabileceği çeşitli olası risk ve fırsatları değerlendirmesini sağlar. Senaryo analizi, şirketlerin stratejilerini bu farklı durumlara göre uyarlamalarına yardımcı olur ve uzun vadeli iş sürekliliğini güvence altına alır.

Senaryo analizi yaparken kullanılabilecek birkaç yaygın yaklaşım vardır. Birincisi, 2°C veya daha düşük sıcaklık artışı senaryoları, şirketlerin karbon emisyonlarını azaltma gereksinimlerini ve iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik düzenlemelere uyum sağlamalarını test eder. İkinci bir yöntem ise işlerin olduğu gibi devam ettiği (business-as-usual) senaryosu, yani emisyonların artmaya devam ettiği ve mevcut iş yapma biçimlerinin sürdüğü bir durumu öngörür. Bu senaryoda, şirketler iklim değişikliğinin fiziksel etkilerine daha fazla maruz kalabilir. Üçüncü bir senaryo türü ise kısa vadede hızlı düzenlemelerin geldiği senaryolar olup, bu durumda şirketler ani ve yoğun düzenleyici değişikliklere maruz kalabilir. Şirketlerin bu durumlara ne kadar hızlı adapte olabileceği değerlendirilmelidir.

Senaryo analizi sonucunda, şirketin iklim değişikliğine ne kadar dayanıklı olduğunu gösteren birkaç önemli sonuç elde edilir. Bunlar arasında, karbon emisyonlarının nasıl azaltılabileceği, sürdürülebilirlik yatırımlarının ne ölçüde hızlandırılması gerektiği ve iş modellerinde hangi değişikliklerin yapılması gerektiği yer alır. Ayrıca, senaryo analizleri, şirketin hangi yatırımlara öncelik vermesi gerektiğini ve hangi varlıkların iklim değişikliği karşısında daha savunmasız olduğunu ortaya koyar. Bu sayede şirketler, gelecekteki iklim risklerine karşı dayanıklılıklarını artırmak için proaktif adımlar atabilirler.

Bu analiz, iklim risklerinin yanı sıra fırsatları da belirler. Örneğin, düşük karbonlu enerjiye geçiş yapan bir şirket, enerji maliyetlerinde uzun vadede önemli bir tasarruf sağlayabilir ve düzenlemelere uyum konusunda rekabet avantajı elde edebilir. Senaryo analizinin sonuçları, şirketlerin hangi stratejik kararları alması gerektiğini ve iklim değişikliği karşısında sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek için hangi yatırımları yapmaları gerektiğini net bir şekilde ortaya koyar.

c. Analizin Belirsizlik Alanlarını Açıklamak

İklim dayanıklılık analizinde belirsizlikler, özellikle senaryo analizleri sırasında ortaya çıkabilecek en önemli unsurlardan biridir. Bu belirsizlikler, iklim politikalarının değişkenliği, teknolojik gelişmeler, piyasa dinamikleri ve makroekonomik trendlerle ilişkilidir. Her senaryo farklı risk ve fırsatlar yaratabileceği için, şirketlerin bu belirsizlikleri dikkatlice değerlendirmesi gerekir.

Öncelikle, iklim politikalarındaki belirsizlikler dikkate alınmalıdır. Örneğin, bir hükümetin karbon fiyatlandırması veya emisyon ticareti gibi düzenleyici önlemlerini nasıl şekillendireceği belirsiz olabilir. Bir şirket, karbon fiyatlarının gelecekte ne kadar artacağı veya hangi sektörlerde daha katı regülasyonların uygulanacağı konusunda kesin bilgiye sahip olamaz. Bu tür düzenlemelerdeki belirsizlikler, şirketin uzun vadeli yatırım kararlarını etkileyebilir. Örneğin, bir enerji şirketi, fosil yakıt yatırımlarını sürdürüp sürdüremeyeceğini veya yenilenebilir enerjiye geçişin hızını nasıl ayarlayacağını tam olarak öngöremeyebilir.

Teknolojik gelişmeler de büyük bir belirsizlik faktörüdür. Örneğin, enerji sektöründe karbon yakalama ve depolama teknolojilerinin ne kadar hızlı gelişeceği ve bu teknolojilerin maliyetinin ne olacağı belirsizdir. Şirketler, bu tür belirsizliklerle karşı karşıya kaldıklarında, uzun vadeli stratejilerini oluştururken bu gelişmelere karşı esnek olmalıdırlar. Örneğin, bir sanayi firması, karbon yakalama teknolojisinin uygulanabilirliğini hesaba katmalı, ancak bunun maliyet etkinliğini ve verimliliğini zamanla izlemelidir.

Makroekonomik trendler de iklim dayanıklılık analizinde önemli belirsizlikler yaratır. Küresel ekonomik büyümenin hızı, enflasyon oranları, döviz kuru dalgalanmaları ve enerji fiyatları gibi unsurlar, şirketlerin iklim değişikliğine karşı dayanıklılığını etkileyebilir. Örneğin, ekonomik durgunluk sırasında enerji fiyatlarındaki ani düşüşler, yenilenebilir enerji yatırımlarını zorlaştırabilir. Bunun yanında, ekonomik büyüme senaryoları, karbon yoğun endüstrilerde daha hızlı talep azalmasına neden olabilir. Şirketler, bu makroekonomik belirsizliklerle başa çıkmak için senaryolarını çeşitlendirmeli ve farklı ekonomik koşullara nasıl adapte olacaklarını planlamalıdır.

İklim dayanıklılık analizinde bu tür belirsizliklerin ifade edilmesi, şirketlerin proaktif ve esnek stratejiler geliştirmesine yardımcı olur. Bu analizler, belirsizliği tamamen ortadan kaldırmasa da, şirketlerin çeşitli olasılıklara karşı hazırlıklı olmalarını sağlar. Belirsizliklerin net bir şekilde tanımlanması, risk yönetimi stratejilerinin oluşturulmasında ve hangi alanlarda esneklik gerektiğinin belirlenmesinde kritik rol oynar. Örneğin, bir enerji şirketi, karbon fiyatlarıyla ilgili belirsizlikler karşısında fosil yakıt projelerine yatırım yaparken daha dikkatli olabilir ve yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişi hızlandırmak için belirli finansal esneklikler sağlayabilir.

ç. Şirketin Adaptasyon Kapasitesini Değerlendirmek

İklim dayanıklılık analizinde, şirketlerin iklim değişikliğine karşı adaptasyon kapasitelerini değerlendirmek, çevresel risklerin azaltılması ve iş sürekliliği açısından büyük önem taşır. Şirketlerin değişen iklim koşullarına, düzenlemelere ve piyasa beklentilerine nasıl uyum sağlayacağı analiz edilmelidir.

Örneğin, bir inşaat şirketi, gelecekte artan sıcaklıklar, deniz seviyesinin yükselmesi ve daha sık görülen aşırı hava olaylarına karşı nasıl dayanıklı yapı çözümleri sunabileceğini değerlendirmelidir. Şirket, yeni projelerinde sürdürülebilir malzemeler kullanma, enerji verimliliğini artırma ve iklim değişikliği nedeniyle risk altında olan bölgelerde bina yapma stratejilerini gözden geçirmelidir. Ayrıca, inşaat projelerinde su yönetimi, yeşil çatı sistemleri gibi çevresel çözümler sunarak iklim değişikliğine uyum sağlamalıdır. Bu tür adımlar, gelecekte iklim kaynaklı sigorta maliyetlerinin ve düzenleyici taleplerin artmasını öngören bir senaryo çerçevesinde planlanmalıdır.

Bir diğer örnek olarak, bir perakende şirketi, değişen müşteri beklentilerine uyum sağlamak zorundadır. Örneğin, iklim değişikliği farkındalığının artmasıyla birlikte müşterilerin sürdürülebilir ürünlere olan taleplerinde artış olabilir. Bu durumda, şirketin tedarik zincirini gözden geçirerek çevre dostu ürünlere yatırım yapması ve operasyonel süreçlerinde karbon ayak izini azaltması gerekebilir. Şirket, aynı zamanda mağazalarında enerji tasarrufu sağlayan teknolojiler kullanarak operasyonel verimliliği artırabilir.

Bu adaptasyon kapasitesi değerlendirilirken şirketin iç süreçlerinde, çalışanların yeni beceriler kazanması için eğitimler verilmesi ve teknolojiye yapılan yatırımların artırılması gibi faktörler de göz önünde bulundurulmalıdır. Şirketin sadece mevcut zorluklara değil, gelecekteki potansiyel değişikliklere karşı da esnek ve uyumlu olması gerekmektedir.

d. Örnek: Türkiye’de Faaliyet Gösteren Bir Çelik Firmasının İklim Dayanıklılık Analizi

Türkiye’deki bir çelik firması, iklim değişikliği ve AB’nin sürdürülebilirlik politikaları ile karbon fiyatlandırma mekanizmaları doğrultusunda önemli risklerle karşı karşıya. Özellikle Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) 2026 yılı itibarıyla Avrupa Birliği’ne ihracat yapan karbon yoğun sektörlere ek maliyetler getirecek. Türkiye’de kurulması planlanan Milli Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) de, iç pazarda karbon emisyonlarını fiyatlandırarak firmaların karbon salınımlarını azaltmalarını teşvik etmeyi amaçlıyor. Bu mekanizmalar, karbon yoğun sektörlerden biri olan çelik sanayisini önemli ölçüde etkileyecek.

  1. Analizin Kapsamı: İlk adım, çelik firmasının mevcut üretim süreçlerinin karbon emisyonlarını incelemektir. Özellikle fosil yakıtla çalışan üretim süreçlerinin yoğun karbon salınımları, AB’ye yapılan ihracatta CBAM kapsamında ek maliyetlere neden olacaktır. Ayrıca, Türkiye’de devreye girecek olan Milli Emisyon Ticaret Sistemi, iç pazarda da emisyonları fiyatlandırarak karbon maliyetlerini artıracaktır. Bu yüzden, firmanın üretim süreçleri ve karbon emisyonları en fazla etkilenecek varlıklar olarak değerlendirilmelidir.
  2. İklim Senaryo Analizi: Çelik firması, çeşitli senaryolar altında karşılaşabileceği karbon maliyetlerini ve düzenlemelerin etkilerini analiz etmelidir. Örneğin:
    • 2026 sonrası CBAM: Avrupa Birliği’ne ihracat yapan firmalar için CBAM, karbon yoğun üretim süreçlerine sahip olanların ciddi ek maliyetlerle karşılaşacağı anlamına geliyor. Çelik firması, bu vergilerin ürün maliyetlerini nasıl artıracağını ve Avrupa’daki rekabet gücünü nasıl etkileyeceğini hesaplamalıdır.
    • Milli Emisyon Ticaret Sistemi: Türkiye’de kurulacak olan ETS, çelik sektöründeki karbon salınımlarını azaltmayı hedeflerken aynı zamanda karbon fiyatlandırması getirecek. Çelik üretiminde kullanılan enerji kaynakları ve üretim süreçleri bu fiyatlandırmadan önemli ölçüde etkilenebilir. Firmalar, Milli ETS’nin maliyetlerini öngörmeli ve buna göre stratejik adımlar atmalıdır.
    • Karbon Yakalama ve Depolama Sistemleri (CCS): Çelik firmaları, karbon salınımlarını azaltmak için karbon yakalama ve depolama (CCS) teknolojilerini düşünebilir. Ancak, bu teknolojiler henüz tam anlamıyla olgunlaşmamış olup, maliyetleri çok yüksektir. Bu belirsizlik, firmaların bu teknolojilere ne zaman ve nasıl yatırım yapabilecekleri konusunda ciddi bir risk oluşturur.
  3. Belirsizliklerin Açıklanması: Dayanıklılık analizinin bir diğer önemli parçası, karbon fiyatlandırma politikaları ve CCS teknolojilerinin maliyetlerine dair belirsizliklerdir. CBAM ve Milli ETS’nin maliyetleri zaman içinde artış gösterebilir. Bu durum, çelik üreticilerinin rekabet gücünü zayıflatabilir. Aynı zamanda, CCS teknolojilerinin olgunlaşmaması ve yüksek maliyetler, firmaların bu teknolojilere ne zaman yatırım yapacağı konusunda belirsizlik yaratır. CCS gibi teknolojilerin maliyetlerinin yüksek olması, kısa vadede çelik firmaları için sürdürülebilir bir çözüm sunamayabilir. Firma, bu belirsizlikleri göz önünde bulundurarak stratejisini geliştirmelidir.
  4. Uyarlanabilirlik Kapasitesi: Çelik firması, stratejisini iklim değişikliğine adaptasyon kapasitesini değerlendirmelidir. Örneğin:
    • Yatırım Planları: Firma, karbon salımlarını azaltmak için enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji yatırımlarına öncelik vermelidir. Karbon yakalama ve depolama sistemlerine yapılacak yatırım, uzun vadede çözüm olabilir ancak bu teknolojilerin maliyetleri ve olgunlaşmamış olması belirsizlik yaratmaktadır.
    • Yeni Teknolojilere Geçiş: Hidrojenle çelik üretimi gibi düşük karbonlu teknolojilere yatırım yapmak, firmanın karbon emisyonlarını önemli ölçüde azaltabilir. Ancak, bu teknolojilere geçişin zamanlaması ve maliyeti dikkatlice planlanmalıdır.
    • Finansman Kaynakları: Firma, bu yeni teknolojilere geçişi finanse etmek için ulusal ve uluslararası karbon azaltım fonlarından yararlanmayı hedeflemelidir. Ayrıca, Milli ETS ve CBAM kapsamında devlet teşviklerinden faydalanarak maliyetleri azaltmak için stratejik adımlar atabilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir