Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları’na (TSRS) uygun raporlama zorunluluğu, finansal sektörün özellikle bankacılık alanında önemli bir dönüşümü beraberinde getirmiştir. Bu çerçevede, çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) risklerinin etkili bir şekilde yönetilmesi, bankaların hem finansal dayanıklılıklarını artırmaları hem de sürdürülebilir kalkınma hedeflerine uyum sağlamaları açısından kritik bir gereklilik haline gelmiştir. Avrupa Bankacılık Otoritesi’nin (EBA) ESG risk yönetimi rehberleri, bu süreci destekleyen temel kaynaklardan biri olarak öne çıkmaktadır.
EBA’nın yayınladığı rehberler, bankaların ESG risklerini tanımlama, ölçme, yönetme ve izleme süreçlerinde rehberlik sağlayarak risk tabanlı bir yaklaşımı teşvik etmektedir. Bu rehberler, Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları’nın temel hedefleriyle uyumlu olarak, finansal kuruluşların çevresel ve sosyal risklerin uzun vadeli etkilerini daha iyi anlamalarına yardımcı olur. Ayrıca, bu rehberler, Paris Anlaşması ve Avrupa Yeşil Mutabakatı gibi uluslararası taahhütlerin gerekliliklerine uyum sağlanmasında da önemli bir rol oynar.
Bankalar, bu yeni düzenleme ve rehberler doğrultusunda, risk yönetimi çerçevelerini ESG risklerini içerecek şekilde genişletmek zorundadır. İklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik kaybı ve sosyal adaletsizlik gibi ESG faktörlerinden kaynaklanan riskler, kredi, piyasa ve operasyonel risklerin yanı sıra, itibar ve iş modeli risklerini de etkileyebilmektedir. Bu nedenle, bankaların iş modellerini ESG risklerini kapsayacak şekilde yeniden yapılandırması, rekabet avantajını koruması ve uzun vadeli finansal istikrarını güvence altına alması açısından hayati öneme sahiptir.
ESG Risklerinin Etkileri
ESG (çevresel, sosyal ve yönetişim) faktörleri, finans sektöründe derin ekonomik dönüşümlere yol açarak önemli riskler ve fırsatlar yaratmaktadır. İklim değişikliği, çevresel bozulma, biyolojik çeşitlilik kaybı gibi çevresel riskler ve sosyal konular, finansal kuruluşların operasyonlarını doğrudan etkileyen temel unsurlar arasında yer alır. Bu faktörler, kısa vadeli ani olaylardan (örneğin, doğal afetler) uzun vadeli kronik risklere (örneğin, yavaş yavaş artan deniz seviyeleri) kadar değişen fiziksel risklere neden olmaktadır. Ayrıca, düşük karbonlu ve sürdürülebilir bir ekonomiye geçiş ihtiyacı, finansal sektördeki yapısal değişiklikleri hızlandırarak sektördeki tüm geleneksel risk kategorilerini etkileyebilir.
Avrupa Komisyonu’nun Yenilenmiş Sürdürülebilir Finans Stratejisi ve ilgili düzenlemeler, finans sektörünün, Paris Anlaşması, Birleşmiş Milletler 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ve Avrupa Yeşil Mutabakatı ile uyumlu bir şekilde hareket etmesini teşvik etmektedir. Bu düzenlemeler, ESG faktörlerinden kaynaklanan finansal risklerin yönetilmesini ve iklim-nötr bir ekonomiye geçişi desteklemek için finans sektörünün aktif rol almasını gerektirir. Finansal kuruluşlar, bu hedeflere ulaşırken karşılaşabilecekleri ESG kaynaklı riskleri değerlendirmek ve yönetmek zorundadır.
Çevresel risklerin, özellikle de iklimle ilgili olanların, hem geçiş hem de fiziksel riskler yoluyla daha da ön plana çıkması beklenmektedir. Finansal kuruluşların karşı tarafları veya yatırım yaptıkları varlıklar, insan hakları ihlalleri, demografik değişiklikler, dijitalleşme, sağlık ve çalışma koşulları gibi sosyal faktörlerin olumsuz etkilerine maruz kalabilir. Ayrıca, yönetişim eksiklikleri, yolsuzluk ve kötü liderlik gibi unsurlar da finansal riskler yaratabilir. Bu bağlamda, ESG riskleri, finansal kuruluşlar için yalnızca bir uyum sorunu değil, aynı zamanda stratejik ve operasyonel bir zorluk olarak ele alınmalıdır.
AB’deki finansal kuruluşlar, ESG faktörlerinin getirdiği olumsuz etkilere karşı yeterli dayanıklılığı sağlamak için sistematik süreçler geliştirmelidir. Ancak ESG risklerinin ileriye dönük ve uzun vadeli etkileri ile ilgili sınırlı tarihsel veriler, bu tür risklerin yönetimini zorlaştırmaktadır. Avrupa Bankacılık Otoritesi’nin (EBA) gözlemleri ve denetim otoritelerinin deneyimleri, ESG risklerinin yönetiminin henüz gelişme aşamasında olduğunu ve özellikle iklim dışı ESG risklerinin stratejik planlara ve risk yönetim çerçevelerine dahil edilmesinde eksiklikler bulunduğunu göstermektedir.
ESG Risklerini İzleme ve Yönetme Planları
Önemlilik Değerlendirmesi
ESG (çevresel, sosyal ve yönetişim) risklerinin etkili bir şekilde yönetilebilmesi için kurumların düzenli olarak önemlilik değerlendirmesi yapmaları gerekmektedir. Bu değerlendirme, ESG risklerinin finansal önemini belirleyerek, kurumların iş modelleri ve risk profilleri üzerindeki etkilerini anlamalarına olanak tanır. ESG risklerinin ileriye dönük doğası ve farklı zaman dilimleri üzerindeki etkileri dikkate alınarak yapılan bu analiz, kurumların bu riskleri stratejik bir yaklaşımla ele almasını sağlar. Önemlilik değerlendirmesi, ESG faktörlerinin geleneksel finansal risk kategorilerine nasıl aktarıldığını haritalandırarak bu faktörlerin iş modellerine olan etkilerini detaylandırır.
Bu değerlendirme, kurumların stratejilerine ve içsel prosedürlerine entegre edilmeli ve düzenli olarak, tercihen yılda bir kez, gerçekleştirilmelidir. Küçük ve karmaşık olmayan kurumlar (SNCIs) için bu süreç her iki yılda bir yapılabilir; ancak kurumların iş modeli, portföyleri veya operasyonları ile ilgili önemli ESG değişiklikleri yaşanırsa değerlendirme daha sık güncellenmelidir. Örneğin, yeni kamu politikalarının devreye girmesi veya teknolojik yenilikler gibi ESG faktörleriyle ilgili büyük değişiklikler, değerlendirmelerin güncellenmesini gerektirir.
Önemlilik değerlendirmesi, ESG risklerinin finansal etkilerini değerlendirmek için risk temelli bir yaklaşımı benimsemelidir. Kısa vadeli etkiler, orta vadeli beklentiler ve en az 10 yıllık uzun vadeli zaman ufkunu kapsamalıdır. Bu süreçte, ESG risklerinin olası etkilerinin büyüklüğü ve gerçekleşme olasılığı hesaplanarak, kurumların iş modellerine yönelik olası etkiler daha net bir şekilde ortaya konulmalıdır. ESG faktörlerinin kuruma yönelik risklerin tüm geleneksel kategorilerine olan etkisi incelenmeli; bu kategoriler arasında kredi, piyasa, operasyonel, itibar, likidite, iş modeli ve yoğunlaşma riskleri yer almalıdır.
Çevresel riskler için yapılan değerlendirmelerde hem nitel hem de nicel bilgiler dikkate alınmalıdır. Kurumlar, iklim değişikliği, ekosistemlerin bozulması ve biyolojik çeşitlilik kaybı gibi geniş bir çevresel faktör yelpazesini analiz etmelidir. Geçiş riskleri kapsamında, yeni çevresel düzenlemeler, yenilikçi düşük karbon teknolojilerinin geliştirilmesi ve piyasa tercihlerindeki değişiklikler gibi unsurlar dikkate alınmalıdır. Fiziksel riskler açısından ise, karşı tarafların ana varlıklarının bulunduğu coğrafi bölgeler ve bu varlıkların çevresel tehlikelere maruz kalma seviyeleri analiz edilmelidir. Örneğin, sel, aşırı sıcaklık veya su kıtlığı gibi çevresel tehlikelerin finansal riskler üzerindeki potansiyel etkileri değerlendirilmelidir.
Kurumlar, ESG risklerini değerlendirmek için kullanılan metodolojileri ve eşiği açık bir şekilde tanımlamalıdır. Bu değerlendirmeler, içsel sermaye yeterliliği değerlendirme süreci (ICAAP) ile tutarlı olmalı ve bu süreçlere entegre edilmelidir. Kurumlar, metodolojilerin sonuçlarını ve bu sonuçların iş modellerine olan etkilerini detaylı bir şekilde dokümante etmelidir. Değerlendirme sonuçları, ESG risklerinin yönetiminde kullanılacak daha karmaşık ölçüm yöntemleri ve risk yönetimi düzenlemelerine yön vermelidir. Daha küçük ve daha az karmaşık kurumlar, daha basit düzenlemeler uygulayabilir; ancak bu düzenlemeler, yapılan önemlilik değerlendirmesinin sonuçları ile orantılı olmalıdır.
Kurumların önemlilik değerlendirmelerinden elde edilen bulgular, ESG risklerinin etkili bir şekilde yönetilmesi ve stratejik planlamaların geliştirilmesi için temel bir araçtır. Bu süreç, kurumların ESG faktörlerinin iş modelleri üzerindeki potansiyel etkilerini daha iyi anlamalarını sağlar ve bu etkilerin yönetimi için gerekli önlemlerin alınmasına olanak tanır. ESG risklerinin iş stratejilerine entegrasyonu, uzun vadeli dayanıklılığı artıracak ve kurumların sürdürülebilir finansal performansını destekleyecektir
ESG Risklerinin Tanımlanması ve Ölçülmesine Yönelik Genel Prensipler
ESG (çevresel, sosyal ve yönetişim) risklerinin tanımlanması ve ölçülmesi, kurumların sürdürülebilir bir iş modeli oluşturabilmeleri için temel bir gerekliliktir. ESG risklerinin karmaşık yapısı ve ileriye dönük doğası, bu risklerin etkili bir şekilde yönetilmesi için özel araçlar, metodolojiler ve analiz süreçleri geliştirilmesini zorunlu kılar. Kurumlar, ESG risklerini stratejik bir yaklaşımla ele almalı ve bu risklerin finansal sonuçlar üzerindeki etkilerini hem kısa hem de uzun vadeli bir perspektifte değerlendirebilmelidir.
Kurumlar, ESG risklerini tanımlamak ve yönetmek için sağlam bir çerçeve oluşturmalıdır. Bu çerçeve, risk sürücülerini ve bu risklerin finansal risk kategorilerine nasıl aktarıldığını değerlendirebilen araçları ve metodolojileri içermelidir. Örneğin, ESG risklerinin kredi, piyasa, operasyonel, likidite, iş modeli ve itibar gibi finansal risk kategorilerine etkileri detaylı bir şekilde analiz edilmelidir. Bu tür bir analiz, kurumların risklere karşı daha dayanıklı hale gelmelerine olanak tanır.
ESG risklerinin yönetimi sırasında kısa, orta ve uzun vadeli etkiler dikkate alınmalıdır. Kısa ve orta vadeli değerlendirmeler için daha ayrıntılı ve kesin veri noktaları, yöntemler ve göstergeler kullanılmalıdır. Uzun vadeli etkiler ise genellikle nitel bir perspektiften ele alınır ve stratejik karar alma süreçlerini destekler. Kurumlar, bu süreçte, çevresel, sosyal ve yönetişim risklerinin finansal sonuçlar üzerindeki etkilerini anlamak ve bu etkileri azaltacak stratejiler geliştirmek için ileriye dönük analizlerden faydalanmalıdır.
Çevresel riskler, özellikle iklim değişikliği gibi faktörlerden kaynaklanan riskleri içerir. Kurumlar, iklimle ilgili risklerin büyüklüğünü ve finansal etkilerini tahmin etmek için nicel analizler yapmalıdır. Bunun yanı sıra, biyolojik çeşitlilik kaybı veya ekosistem hizmetlerinin azalması gibi doğanın bozulmasından kaynaklanan risklerin anlaşılması da büyük önem taşır. Örneğin, kurumların karşı taraflarının faaliyet gösterdiği coğrafi bölgeler ve bu bölgelerin çevresel tehlikelere maruz kalma derecesi analiz edilmelidir. Fiziksel riskler (örneğin, aşırı hava olayları) ve geçiş riskleri (örneğin, yeni düzenlemeler veya piyasa tercihlerindeki değişiklikler) detaylı bir şekilde değerlendirilmelidir.
Kurumlar, bu riskleri belirlemek ve izlemek için kilit risk göstergeleri (KRI’lar) geliştirmelidir. KRI’lar, portföylerin ve karşı tarafların ESG risklerine maruz kalma düzeylerini belirlemek ve risk yönetim stratejilerini uyarlamak için kullanılabilir. Örneğin, fosil yakıtlara bağımlılık, enerji verimliliği, su tüketimi gibi faktörler bu göstergeler kapsamında değerlendirilebilir.
Sosyal ve yönetişim risklerinin değerlendirilmesi, başlangıçta nitel bir yaklaşımı gerektirir. Kurumlar, bu risklerin operasyonel süreçler ve finansal sonuçlar üzerindeki olası etkilerini anlamak için nitel yöntemler geliştirmelidir. Örneğin, insan hakları ihlalleri, işçi hakları, yolsuzluk veya zayıf kurumsal yönetim gibi konular, sosyal ve yönetişim risklerinin önemli bileşenleridir. Kurumlar, bu riskleri ölçmek ve yönetmek için veri toplama süreçlerini geliştirmeli ve zamanla daha gelişmiş nicel analiz araçlarını uygulamaya koymalıdır.
Sosyal ve yönetişim riskleri, kurumların itibarını ve müşteri ilişkilerini etkileyebileceği için stratejik bir yaklaşımla ele alınmalıdır. Örneğin, sosyal riskler, çalışanların çalışma koşulları, değer zincirindeki işçi hakları veya topluluk üzerindeki olumsuz etkilerle ilgili olabilir. Bu tür riskler, finansal etkilerin ötesinde, kurumun itibarını ve uzun vadeli başarısını da etkileyebilir.
Çevresel, sosyal ve yönetişim riskleri genellikle birbirleriyle bağlantılıdır ve bu nedenle bu risklerin değerlendirilmesi sırasında potansiyel etkileşimler ve bağımlılıklar dikkate alınmalıdır. Örneğin, bir şirketin çevresel bozulmaya neden olan faaliyetleri, sosyal etkiler yaratabilir ve bu durum itibar risklerine yol açabilir. Bu tür bağlantılar, ESG risklerinin kapsamlı bir şekilde anlaşılmasını ve bu risklerin etkin bir şekilde yönetilmesini gerektirir.
Kurumların ESG risklerini etkili bir şekilde yönetebilmesi için sağlam veri yönetim sistemlerine sahip olması gereklidir. Bu sistemler, ESG risklerini değerlendirmek, yönetmek ve izlemek için gerekli olan verilerin toplanmasını, yapılandırılmasını ve analiz edilmesini sağlamalıdır. Kurumlar, düzenleyici ve piyasa gelişmelerine paralel olarak veri toplama süreçlerini düzenli olarak gözden geçirmeli ve iyileştirmelidir.
ESG Risklerinin Veri Süreçleri
Maruz Kalmaya Dayalı Yöntemler (Exposure-Based Methods)
Sektör Bazlı, Portföy Bazlı ve Portföy Uyumluluğu Yöntemleri
Sektör bazlı, portföy bazlı ve portföy uyumluluğu yöntemleri, ESG (Çevresel, Sosyal ve Yönetişim) risklerinin kapsamlı bir şekilde değerlendirilmesi ve yönetilmesi amacıyla kullanılan temel yaklaşımlardır. Bu yöntemler, finansal kuruluşların karşı karşıya oldukları riskleri daha derinlemesine anlamalarına ve stratejik kararlar alarak bu risklere proaktif şekilde yanıt vermelerine olanak tanır.
Sektör bazlı yöntemler, belirli sektörlerin ESG risklerine karşı duyarlılığını değerlendirmeyi amaçlar. Her sektör, çevresel, sosyal ve yönetişim unsurları bakımından farklı risk profillerine sahiptir. Örneğin, enerji, madencilik ve tarım gibi sektörler çevresel risklere daha fazla maruz kalırken, teknoloji sektörü veri güvenliği ve işçi hakları gibi sosyal risklerle karşı karşıya olabilir. Bu yöntem, finansal kuruluşların doğrudan ve dolaylı olarak etkilendikleri sektörleri belirlemelerine, bu sektörlerin hangi ESG faktörlerinden nasıl etkilendiğini anlamalarına olanak tanır. Ayrıca, sektör bazlı analizler, biyolojik çeşitlilik kaybı, ekosistem tahribatı ve doğal kaynakların tükenmesi gibi faktörlerin sektörlere etkisini ölçmeyi sağlar. Örneğin, bir kurum, orman ürünleri veya denizcilik sektöründe faaliyet gösteren bir borçlunun faaliyetlerinin ekosistem üzerindeki olumsuz etkilerini değerlendirerek bu riskleri minimize etmeyi amaçlayabilir.
Portföy bazlı yöntemler, ESG risklerini kurumun tüm yatırım ve kredi portföyü düzeyinde analiz etmeyi içerir. Bu yöntem, kurumların farklı portföylerdeki ESG risklerini anlamalarına, risk konsantrasyonlarını tespit etmelerine ve bu riskleri çeşitlendirme stratejileriyle azaltmalarına olanak tanır. Örneğin, bir finansal kuruluş, portföyünde belirli bir coğrafi bölgede yoğunlaşan yatırımların doğal afetlerden etkilenme riskini analiz edebilir ve portföyünü daha dirençli hale getirmek için alternatif bölgelere veya sektörlere yönlendirebilir. Portföy bazlı analizler, aynı zamanda Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SKH’ler) ile uyumlu veya uyumsuz yatırımların belirlenmesinde de kullanılır. Bu süreçte, kuruluşların çevresel ve sosyal hedeflere katkı sağlayan yatırımları artırarak stratejik hedeflere ulaşmaları teşvik edilir.
Portföy uyumluluğu yöntemleri ise portföylerin ulusal ve uluslararası iklim hedefleriyle, özellikle Paris Anlaşması ve Avrupa Yeşil Mutabakatı hedefleriyle ne derece uyumlu olduğunu değerlendirmeyi içerir. Bu yöntem, finansal kuruluşların sektörel bazda karbon salınımı, enerji tüketimi ve sürdürülebilirlik performansı gibi göstergeler üzerinden portföylerini değerlendirmelerine olanak tanır. Örneğin, bir banka, enerji sektöründeki yatırımlarının karbon nötr hedefleriyle uyumlu olup olmadığını analiz ederek düşük karbonlu teknolojilere yönelim sağlamak için stratejik adımlar atabilir. Bu analizler, özellikle yüksek karbon salınımına sahip sektörlerdeki yatırımların yeniden yapılandırılmasını teşvik ederek, kurumların sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmasını kolaylaştırır.
Bu yöntemlerin etkin bir şekilde uygulanması için bilimsel, ulusal ve uluslararası kuruluşların sunduğu senaryolardan yararlanılması önemlidir. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA), IPCC (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli) ve Avrupa Komisyonu gibi kurumların sunduğu senaryolar, portföylerin ve yatırımların geçiş yollarını analiz etmek için temel kaynaklar sağlar. Örneğin, Avrupa Birliği’nin 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarını %55 oranında azaltma hedefi ve 2050’ye kadar karbon nötr olma hedefi, portföy uyumluluğu analizlerinde dikkate alınan temel kilometre taşlarıdır. Sektörel karbonsuzlaşma yolları, bu hedeflerle uyumlu olacak şekilde analiz edilerek, hem risklerin hem de fırsatların belirlenmesine katkı sağlar.
Eksik verilerin bulunması durumunda, tahmin ve vekil veriler kullanılarak analizler yapılabilir. Ancak, finansal kuruluşlar, bu tür verilerin zamanla iyileştirilmesi ve daha doğru veri setlerine dayalı analizler yapılması için sürekli bir çaba içinde olmalıdır. Yüksek kaliteli verilere erişim, ESG risklerinin daha doğru bir şekilde değerlendirilmesine ve yönetilmesine olanak tanır.
Bu yöntemlerin uygulanması, sadece risklerin belirlenmesini değil, aynı zamanda fırsatların da ortaya çıkarılmasını sağlar. ESG risklerinin doğru bir şekilde analiz edilmesi, kurumların sürdürülebilir bir ekonomi hedeflerine katkı sağlamalarına ve risklere karşı daha dirençli bir yapı oluşturmalarına yardımcı olur. Ayrıca, bu yöntemlerin benimsenmesi, kurumların uzun vadeli stratejik hedeflerine ulaşmasında önemli bir araçtır.
NOT: Bu yazı Avrupa Bankacılık Otoritesi tarafından yayımlanan “FINAL REPORT ON GUIDELINES ON THE MANAGEMENT OF ESG RISKS” isimli rehberden yararlanılarak hazırlanmıştır.
Bir yanıt yazın