Detayları ile AB Emisyon Ticaret Sistemi
Avrupa Birliği Emisyon Ticaret Sistemi’nden (AB ETS) edinilen tecrübeler, Türkiye’nin kendi Milli Emisyon Ticaret Sistemi’ni kurma sürecinde oldukça kıymetli bir rehber niteliği taşımaktadır. AB ETS, emisyon azaltımını maliyet etkin bir şekilde gerçekleştirmeyi hedefleyen dünyanın en eski ve kapsamlı karbon piyasası olmasının yanı sıra, kapsadığı sektörlerde karbonsuzlaşmayı teşvik etmede karmaşık dinamiklere sahip bir sistem olarak öne çıkmaktadır. Bu nedenle, sistemin işleyişindeki başarılar kadar karşılaşılan zorluklar da Milli ETS’nin tasarımında önemli dersler sunabilir.
AB ETS’nin, kademeli olarak azalan bir emisyon sınırı belirlemesi, arz fazlasını kontrol etmek için Piyasa İstikrar Rezervi (MSR) gibi mekanizmaları devreye sokması ve karbon fiyatlandırmasının çevresel bütünlüğe katkısını artırma çabaları, Türkiye’deki yeni sistemin oluşturulması sırasında dikkatlice incelenmelidir. Özellikle AB ETS’nin çeşitli sektörlerdeki etkilerinin farklılaşması—elektrik üretiminde emisyon azaltımında kaydedilen ilerleme ile sanayi ve havacılık sektörlerindeki sınırlı iyileşmeler arasındaki farklar—Türkiye’nin sektörler bazında özgün stratejiler geliştirmesi gerektiğini işaret etmektedir.
Aynı zamanda, Türkiye’de kurulacak olan Milli ETS, sadece bir karbon piyasası aracı olmanın ötesinde, sürdürülebilirlik politikalarıyla entegrasyonu sağlamak ve yeşil dönüşüm süreçlerini hızlandırmak için bir araç olarak görülmelidir. Bu bağlamda, Milli ETS’nin Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları (TSRS) kapsamında bir geçiş riski olarak değerlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Geçiş riskleri, şirketlerin iş modellerini daha düşük karbonlu bir yapıya dönüştürürken karşılaşabilecekleri mali, operasyonel ve yasal zorlukları ifade eder.
AB Emisyon Ticaret Sistemi
Avrupa Birliği Emisyon Ticaret Sistemi (AB ETS), AB’nin sera gazı emisyonlarını düzenlemek ve azaltmak için tasarladığı temel mekanizmalardan biridir. İklim değişikliğiyle mücadelede maliyet etkin bir yol olarak öne çıkan bu sistem, politika yapıcılar tarafından oluşturulmuş bir düzenleyici piyasa olup, piyasa dinamiklerinden ziyade yasalar ve yönetmeliklerle işletilmektedir. Sistemin temel amacı, “kirleten öder” ilkesini uygulamaktır. Bu ilkeye göre, kirliliğin maliyeti, çevreye zarar verenler tarafından üstlenilmelidir. 2005 yılında başlatılan AB ETS,2021’de Çin ETS’nin devreye girmesine kadar en büyük sistemdi.
AB ETS, 27 AB üye ülkesinin yanı sıra İzlanda, Norveç ve Lihtenştayn’daki yaklaşık 10.000 sanayi tesisi, enerji santrali ve 390 hava yolu operatörünü kapsamaktadır. Sistem ayrıca İsviçre’nin ETS sistemiyle bağlantılıdır ve Brexit sonrasında Kuzey İrlanda’daki enerji santralleri de kapsama alınmıştır. 2013 yılında, AB’nin toplam sera gazı emisyonlarının yaklaşık yarısını kapsayan sistem, 2022 yılına gelindiğinde kapsanan sektörlerin emisyonlarını daha hızlı azaltması nedeniyle toplam emisyonların %36’sına düşmüştür.
AB ETS yıllar içinde birçok revizyona uğramıştır. En son olarak “55’e Uyum (Fit for 55)” paketi kapsamında 2023’te tamamlanan revizyonla, 2005 seviyelerine kıyasla 2030’a kadar %62’lik bir emisyon azaltım hedefi benimsenmiştir. Bu hedef, önceki %43’lük hedefin üzerindedir ve AB’nin daha geniş iklim hedefleriyle uyumlu olarak Paris Anlaşması’na katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Sistem, belirli sektörler için bir karbon piyasası oluşturmanın yanı sıra, ekonomik verimliliği ve tehlikeli iklim değişikliğini önlemek için bilimsel gerekliliği temel alan AB ETS Direktifi ile yönetilmektedir.
AB ETS, “sınırlandır ve ticaret yap” (cap and trade) ilkesine dayanmaktadır. Sistemde kapsanan sektörlerden kaynaklanan toplam sera gazı emisyonlarına bir üst sınır (cap) konur ve bu sınır her yıl kademeli olarak azaltılır. Şirketlere emisyonlarını karşılamak için AB Emisyon Hakları (EUA) adı verilen izinler tahsis edilir veya bu izinleri açık artırma yoluyla satın almaları gerekir. Her bir EUA, bir ton karbondioksite eşdeğer emisyonu temsil eder. Şirketler bu izinleri birbirleriyle ticaret yapabilir, fazla izinlerini ileriki yıllarda kullanmak üzere saklayabilir veya ihtiyaçları doğrultusunda satın alabilir. Bu mekanizma, emisyon azaltımını ekonomik olarak en uygun maliyetli şekilde gerçekleştirmeyi teşvik eder.
Sistem, erken yıllarında düşük karbon fiyatları ve izinlerin fazlalığı nedeniyle zorluklarla karşılaştı. Bu durum, emisyon azaltımı için gerekli ekonomik teşvikleri zayıflattı. Ayrıca, karbon sızıntısı riskiyle karşı karşıya olan sektörlere tahsis edilen ücretsiz izinler, sistemin etkinliğini sorgulayan eleştirileri artırdı. İlk dönemlerde uluslararası karbon kredilerinin kullanılması da sistemin çevresel bütünlüğünü zayıflatmıştır.
Tüm bu zorluklara rağmen, AB ETS emisyon azaltımı konusunda önemli başarılar elde etti. Özellikle enerji sektöründe, karbon izinleri için ödeme yapma zorunluluğu, bu sektörün emisyonlarını büyük ölçüde düşürmesini sağladı. Bununla birlikte, sanayi ve havacılık sektörlerindeki emisyonlar daha yavaş bir azalma gösterdi ve bu durum sektörler arasındaki farkları ortaya koydu. Bazı uzmanlar, sistemin belirlediği hedeflerin ve karbon fiyatlarının daha büyük ölçekli değişimleri teşvik edecek kadar iddialı olmadığını savunuyor.
Sistemin kapsamı, zamanla genişletilerek deniz taşımacılığını ve binalar ile kara taşımacılığını kapsayacak şekilde genişletildi. Ayrıca, emisyon ticaret sistemi gelirlerinin %100’ü artık iklim eylemleri için ayrılmış durumdadır. Sistemin sosyal adaleti sağlamaya yönelik olarak Sosyal İklim Fonu gibi mekanizmalarla desteklenmesi, enerji geçişinin toplumda adil bir şekilde gerçekleşmesini hedeflemektedir. Tüm eksikliklerine rağmen, AB ETS, AB’nin iklim politikalarının temel taşı olmaya devam ediyor ve inovasyonu teşvik ederek kapsadığı sektörlerde emisyonların azaltılmasını sağlıyor.
Sınırla ve Ticaret Yap (Cap and Trade)
Cap and Trade (Sınırla ve Ticaret Yap) sistemi, Avrupa Birliği Emisyon Ticaret Sistemi’nin (EU ETS) temelini oluşturan bir mekanizmadır. Bu sistem, kapsanan sektörlerde sera gazı (GHG) emisyonlarını sınırlandırır ve ticaret yaparak bu emisyonları azaltmayı teşvik eder. Sistemin temel işleyişi, toplam emisyonlara bir sınır (cap) koymak ve tesislerin emisyon izinlerini (EUA – EU Allowances) ticaret yoluyla paylaşmasını sağlamaktır. Bu yöntem, emisyon azaltım hedeflerine ekonomik açıdan verimli bir şekilde ulaşılmasına olanak tanır.
Belirlenen emisyon sınırı, yıllık olarak kademeli şekilde azaltılır. 2022 yılı itibarıyla bu sınır yaklaşık 1,52 milyar EUA olarak belirlenmiştir. Her bir EUA, bir ton CO2 eşdeğeri emisyonu temsil eder. Sisteme dahil tesisler, bir önceki yılki emisyonlarına eşit sayıda EUA teslim etmekle yükümlüdür. Örneğin, 2023 yılında bir milyon ton CO2 salan bir tesis, 2024 yılında bir milyon EUA teslim etmelidir. Bu sınırın zamanla azalması, emisyon izinlerini daha kıt ve dolayısıyla daha değerli hale getirir. Böylece, şirketlerin emisyonlarını azaltmaları için mali teşvikler artar.
EU ETS, elektrik üretimi, ağır sanayi ve havacılık sektörlerini kapsar. Ancak, kapsanan gazlar sektörlere göre değişiklik gösterir. Örneğin, enerji üretimi ve uçuşlar için CO2 emisyonları kapsanırken, alüminyum üretiminden kaynaklanan perflorokarbonlar (PFC’ler) yalnızca belirli sektörlerde dahil edilmiştir. Bu sektörlerdeki şirketler EUA’ları üç şekilde edinebilir: açık artırmalardan satın alma, ücretsiz tahsisatlar ve serbest piyasa ticareti. Açık artırmalar, Avrupa Enerji Borsası (EEX) tarafından düzenlenir ve elde edilen gelirler AB üye ülkeleri arasında paylaştırılır. Ücretsiz tahsisatlar ise karbon kaçağı riski taşıyan sektörlere, havacılık sektörüne ve düşük gelirli ülkelerdeki enerji üreticilerine verilir.
Ticaret sistemi, şirketlerin fazla EUA’larını satarak ya da gelecekteki ihtiyaçları için saklayarak (banking allowances) kâr elde etmelerini sağlar. Bir şirket emisyonlarını hızlı bir şekilde azaltırsa, ihtiyaç duyduğu EUA miktarını düşürebilir ve fazla izinlerini piyasada ticaret yaparak kazanç sağlayabilir. Bu ticaret unsuru, emisyonların en ekonomik şekilde azaltılmasını destekler. Ancak, bu sistem, enerji tasarrufu için sermaye eksikliği gibi piyasa dışı engelleri veya yenilikçi temiz teknolojilerin geliştirilmesini çözmede yeterli değildir.
Sistemin temel avantajı, karbon emisyonlarına bir maliyet yükleyerek şirketleri emisyon azaltımına teşvik etmesidir. Ancak bazı zorluklar ve eksiklikler de bulunmaktadır. Örneğin, bazı sektörlere verilen ücretsiz tahsisatlar, “kirleten öder” ilkesini zayıflatmakta ve bu sektörlerin yeterli ekonomik teşvike sahip olmamasına yol açmaktadır. Ayrıca, düşük karbon fiyatları, sistemin başlangıç yıllarında emisyon azaltımı üzerindeki etkisini sınırlamıştır. 2018’de devreye alınan Piyasa İstikrar Rezervi (MSR), piyasadaki fazla EUA’ları emerek karbon fiyatlarını yükseltmiş ve sisteme olan güveni artırmıştır.
Sistemin gelecekteki başarısı, doğrusal azaltım faktörü (LRF) gibi yöntemlerin daha etkili uygulanmasına bağlıdır. Örneğin, 2024-2027 yılları arasında LRF %4,3, 2028-2030 yılları arasında ise %4,4 olarak uygulanacaktır. Bu oranlar, karbon izinlerinin daha hızlı azaltılmasını ve iddialı iklim hedeflerine ulaşılmasını sağlayacaktır. Ancak, sistemin etkinliği, diğer düzenleyici araçlarla desteklenmesi ve teknolojik yeniliklerle tamamlanması gerektiğini göstermektedir. EU ETS, tek başına tüm emisyon azaltımı ihtiyaçlarını karşılamasa da, AB’nin iklim hedeflerine ulaşmasında önemli bir role sahiptir.
Tavanın Aşağıya Çekilmesi
AB, emisyon sınırını her yıl azaltarak kapsanan sektörlerin sera gazı emisyonlarını düşürmeyi amaçlamaktadır. Bu azalma, “doğrusal azaltım faktörü” (Linear Reduction Factor – LRF) kullanılarak hesaplanmaktadır. LRF, sistemde yıllık olarak piyasadan çıkarılacak AB Emisyon Haklarının (EUA) miktarını belirler. 2013-2020 döneminde LRF %1,74 olarak uygulanmış ve her yıl yaklaşık 34 milyon EUA piyasadan çekilmiştir. 2021 itibarıyla LRF %2,2’ye yükseltilmiş ve bu, yıllık 43 milyon EUA’nın azaltılması anlamına gelmiştir.
LRF’nin artırılması, EU ETS’in işleyişindeki temel stratejilerden biridir. LRF, sadece karbon izinlerinin arzını sınırlandırmakla kalmaz, aynı zamanda şirketlere daha temiz teknolojilere yatırım yapmaları için güçlü ekonomik teşvikler sunar. 2023 yılında yapılan revizyonla LRF, 2024-2027 yılları arasında %4,3’e, 2028-2030 yılları arasında ise %4,4’e çıkarılmıştır. Bu artış, karbon sınırını daha hızlı bir şekilde azaltacak ve karbon piyasasında kıtlık yaratarak izinlerin değerini artıracaktır.
Bu değişimlerin etkileri, AB’nin karbon bütçesi üzerinde belirleyici olmuştur. Örneğin, 2,2% LRF kullanıldığında toplam karbon bütçesi 27,9 milyar ton CO2 eşdeğeri olarak hesaplanırken, 4,3%-4,4% LRF ile bu bütçe 13,4 milyar tona düşmüştür. Bu değişim, karbon bütçesinin yarı yarıya azalması anlamına gelir ve karbon emisyonlarının azaltılması için daha sıkı önlemler alınmasını sağlar. Ayrıca, LRF’nin artırılması, AB’nin ETS kapsamındaki şirketlerin davranışlarını doğrudan etkiler. Şirketler, uzun vadede daha pahalı hale gelecek karbon izinlerini satın almak yerine, düşük karbonlu teknolojilere ve enerji verimliliği projelerine yatırım yapmaya yönelir.
LRF’nin artırılması yalnızca daha iddialı iklim hedeflerini desteklemekle kalmaz, aynı zamanda AB’nin genel iklim stratejisini de güçlendirir. 2023’te revize edilen hedeflere göre, ETS kapsamındaki sektörlerin emisyonlarının 2030 yılına kadar 2005 seviyelerine kıyasla %62 oranında azaltılması hedeflenmektedir. Önceki hedef olan %43’e kıyasla bu büyük bir ilerlemeyi temsil etmektedir. Bu hedef, Paris Anlaşması doğrultusunda AB’nin sera gazı emisyonlarını azaltma taahhütlerini yerine getirmesi açısından kritik bir öneme sahiptir.
Ancak, çevresel kuruluşlar ve bilim insanları, AB’nin bu hedeflerinin yeterli olmadığını savunmaktadır. Örneğin, Avrupa İklim Bilim Danışma Kurulu, 2040 yılına kadar net sera gazı emisyonlarının %90-95 oranında azaltılması gerektiğini belirtmektedir. Daha düşük bir hedefin, küresel ısınmayı 1,5°C’nin altında tutma hedefine ulaşmayı tehlikeye atabileceği vurgulanmaktadır. Bu bağlamda, bazı çevre örgütleri, AB’nin 2030 yılına kadar emisyonları en az %70 oranında azaltmayı hedeflemesi gerektiğini savunmaktadır.
LRF’nin artırılmasıyla birlikte karbon izinleri üzerindeki arz kontrolü, piyasanın çevresel bütünlüğünü artırmak ve karbon fiyatlarını yükseltmek için önemli bir araç olmuştur. Ancak, bu mekanizma, yalnız başına, yenilikçi temiz teknolojilerin geliştirilmesi veya sektörlerdeki piyasa dışı engelleri aşmak için yeterli değildir. AB’nin ETS’yi tamamlayıcı politikalarla desteklemesi, özellikle sanayi ve havacılık gibi sektörlerde daha güçlü bir emisyon azaltımını teşvik etmesi gerekmektedir.
AB ETS’nin Kısa Tarihçesi
AB ETS’nin ilk aşaması olan 1. Aşama (2005-2007), pilot bir dönem olarak tasarlanmış ve sistemin altyapısını test etmeye odaklanmıştır. Bu dönemde neredeyse tüm emisyon izinleri ücretsiz olarak tahsis edilmiş, ulusal tahsis planları (NAPs) üzerinden emisyon sınırları belirlenmiştir. Ancak, bu planlar genellikle muhafazakâr emisyon tahminlerine dayandırılmış ve fazlasıyla cömert tahsisatlar içermiştir. Özellikle enerji sektöründe kömür gibi yüksek emisyonlu teknolojilere teşvik sağlayan bu uygulama, karbon izinlerinin toplam sayısının gerçek emisyonların üzerinde olmasına yol açmıştır. Bunun sonucunda karbon fiyatları sıfıra düşmüş ve sistem etkin bir şekilde çalışamamıştır. Fazla tahsis edilen izinlerin ikinci aşamaya devredilmemesi, bu sorunun geçici olarak çözülmesini sağlamıştır.
2. Aşama (2008-2012) döneminde, emisyon sınırları ve izin dağıtımı daha gerçekçi emisyon verilerine dayandırılmıştır. Bununla birlikte, uluslararası karbon kredilerinin kullanımına izin verilmiştir. Bu krediler, düşük maliyetli olmaları nedeniyle şirketler tarafından tercih edilmiş, ancak emisyon azaltımı üzerindeki ekonomik teşvikleri zayıflatmıştır. Aynı dönemde yaşanan mali kriz, ekonomik faaliyetlerin azalmasına ve emisyonların düşmesine yol açmıştır. Ancak bu durum, arz fazlasını artırarak karbon fiyatlarının düşük kalmasına neden olmuştur. Sonuç olarak, aşırı izin arzı, sistemin etkinliğini sınırlayan temel sorunlardan biri olmuştur.
3. Aşama (2013-2020), AB ETS’in önemli reformlarla dönüştüğü bir dönem olmuştur. Ulusal tahsis planları yerine AB çapında tek bir emisyon sınırı getirilmiş, bu da sistemin daha uyumlu ve şeffaf hale gelmesini sağlamıştır. Elektrik sektöründe ücretsiz izinlerin büyük ölçüde kaldırılması, bu sektörde emisyonların azalmasına güçlü bir teşvik sunmuştur. Ancak, bazı düşük gelirli AB üye ülkeleri enerji modernizasyonu için sınırlı miktarda ücretsiz izin almaya devam etmiştir. Ayrıca, Piyasa İstikrar Rezervi (MSR) 2018 yılında devreye alınmış ve arz fazlasını azaltmak için tasarlanmıştır. Bu mekanizma, karbon piyasasına olan güveni artırmış ve karbon fiyatlarını stabilize etmiştir.
4. Aşama (2021-günümüz), daha iddialı emisyon azaltım hedeflerini içermektedir. MSR güçlendirilmiş ve aşırı izinlerin bir kısmı iptal edilmiştir. Yenilik Fonu ve Modernizasyon Fonu gibi yeni mekanizmalar, düşük karbonlu teknolojilere, enerji sektörünün modernizasyonuna ve sosyal adalete yönelik yatırımları desteklemek için hayata geçirilmiştir. Ayrıca, uluslararası karbon kredilerinin kullanımına tamamen son verilmiş ve tüm emisyon azaltım hedefleri yalnızca AB içindeki faaliyetlerle sınırlandırılmıştır. Bu aşamada, sanayi ve havacılık sektörleri gibi alanlarda ücretsiz tahsisatlar hala yaygın olsa da, bu uygulamanın kademeli olarak azaltılması hedeflenmektedir.
Son Reformlar ve Yeni Genişletmeler kapsamında, 2023 yılında AB ETS daha geniş bir kapsama ve daha iddialı hedeflere sahip olacak şekilde revize edilmiştir. Deniz taşımacılığı, hem AB içindeki hem de AB dışındaki limanlara yapılan seferler için kısmen sisteme dahil edilmiştir. Ayrıca, ETS2 adı verilen ve yol taşımacılığı ile binalardaki fosil yakıt tüketimini kapsayan yeni bir emisyon ticaret sistemi oluşturulmuştur. ETS2’nin uygulanmasının, özellikle düşük gelirli haneler ve küçük işletmeler üzerindeki etkisini hafifletmek amacıyla Sosyal İklim Fonu oluşturulmuştur. Bu fon, enerji ve ulaştırma yoksulluğunu azaltmayı ve sosyal adaleti sağlamayı hedeflemektedir.
EU ETS’nin değişen yüzü, son revizyonlarla birlikte daha iddialı bir iklim politikasına dönüşümünü göstermektedir. Sistemin 2030 yılına kadar emisyonları 2005 seviyelerine kıyasla %62 oranında azaltma hedefi, AB’nin Paris Anlaşması’na uygunluğunu desteklemektedir. Bununla birlikte, çevre örgütleri, bu hedeflerin yeterli olmadığını ve 2030 yılına kadar emisyonların en az %70 oranında azaltılması gerektiğini savunmaktadır. Sistemin enerji sektörü gibi bazı alanlarda başarılı olduğu görülse de, sanayi ve havacılık gibi sektörlerde emisyon azaltımı sınırlı kalmıştır. AB, bu sektörlerde daha hızlı ilerleme kaydetmek için ek düzenlemelere ve teşviklere ihtiyaç duymaktadır.
AB ETS’nin İşlevselliği
EU ETS kapsamında toplam emisyonlarda önemli düşüşler sağlanmıştır. 2013 ile 2020 yılları arasında, üçüncü aşama boyunca emisyonlar sürekli olarak belirlenen emisyon sınırlarının (cap) altında kalmıştır. Hatta 2030 için belirlenen %40’lık emisyon azaltım hedefi, 2020 yılında on yıl önceden başarıyla gerçekleştirilmiştir. Ancak, bu başarıya sistemin etkisi kadar hedeflerin başlangıçta düşük seviyede belirlenmiş olmasının da katkı sağladığı belirtilmektedir. Emisyon azalımı büyük ölçüde elektrik ve ısıtma sektörlerinde gerçekleşmiştir. Bu sektörlerde kömür gibi karbon yoğun fosil yakıtlardan, daha düşük karbon emisyonuna sahip doğal gaz gibi enerji kaynaklarına geçiş önemli bir etki yaratmıştır. Bunun yanı sıra yenilenebilir enerji teknolojilerinin ve politikalarının yaygınlaşması, emisyon azaltımında önemli rol oynamıştır. Ancak bu gelişmelerin çoğu, EU ETS’den ziyade Enerji Verimliliği Direktifi ve Endüstriyel Emisyon Direktifi gibi diğer politika ve düzenlemelerin etkisiyle gerçekleşmiştir.
Sanayi ve havacılık sektörlerinde ise benzer düzeyde emisyon azaltımı görülmemiştir. Özellikle sanayi sektöründe emisyonlar 2013-2019 yılları arasında yalnızca %1,3 oranında düşmüştür. Bunun temel nedenlerinden biri, sanayi sektörüne yönelik ücretsiz tahsis edilen emisyon izinleridir. Enerji yoğun endüstriler, karbon sızıntısı riskini önlemek amacıyla ücretsiz izinlerden büyük ölçüde yararlanmıştır. Ancak bu uygulama, karbon azaltımına yönelik yatırımları teşvik etmek yerine mevcut durumun korunmasına yol açmıştır. 2021-2030 döneminde enerji yoğun endüstrilere tahsis edilecek yaklaşık 5 milyar ücretsiz emisyon izni planlanmaktadır. Bu izinlerin toplam piyasa değeri ise 400 milyar Euro olarak tahmin edilmektedir. Ücretsiz tahsisatların yüksek olması, çelik, çimento ve kimya gibi sektörlerin, karbonsuzlaştırma teknolojilerine yatırım yapma hızını yavaşlatmıştır. Bu durum, Paris Anlaşması hedefleriyle uyumlu bir sanayi dönüşümünü engelleyebilecek bir risk olarak görülmektedir.
Havacılık sektörü, EU ETS kapsamında yer alan ve emisyonları sürekli artış gösteren bir diğer sektördür. Yolcu başına düşen emisyon miktarı her yıl azalmış olsa da, genel uçuş sayısındaki artış toplam emisyonların yükselmesine neden olmuştur. Özellikle uluslararası uçuşların sisteme tam olarak dahil edilmemesi, bu sektördeki emisyonların kontrol edilmesini zorlaştırmıştır. Pandemi döneminde uçuş talebinde yaşanan büyük düşüş, sektörün emisyonlarını geçici olarak azaltmış olsa da, pandemi öncesi emisyon seviyelerine 2024-2025 yıllarında geri dönülmesi beklenmektedir. Havacılık sektöründe serbest tahsisatlar, sıfır karbonlu teknolojilere yapılacak yatırımları geciktirmiştir. Sektörde sürdürülebilir yakıtların geliştirilmesi, uçakların enerji verimliliğinin artırılması ve uçuş rotalarının optimize edilmesi gibi çözümler gündemde olsa da, bu çözümlerin büyük bir kısmı henüz gelişim aşamasındadır. Mevcut durumda, havacılık sektörü için kısa vadede daha katı düzenlemelere ve daha az serbest tahsisata ihtiyaç duyulmaktadır.
Elektrik sektöründe ise emisyonlar, karbon fiyatlarının artışı ve kömürden doğal gaz gibi daha düşük karbon yoğunluğuna sahip enerji kaynaklarına geçiş sayesinde önemli ölçüde azalmıştır. Ancak, bu değişimde EU ETS’nin etkisi, yenilenebilir enerji politikaları ve enerji verimliliği girişimlerine kıyasla daha sınırlı kalmıştır. Örneğin, yenilenebilir enerjiye yönelik teşvik programları, rüzgar ve güneş enerjisi projelerinin yaygınlaşmasını sağlamış ve karbon emisyonlarının düşmesine doğrudan katkıda bulunmuştur. Bu durum, karbon fiyatlarının sektörel dönüşüm için tek başına yeterli olmadığını, tamamlayıcı politikalarla desteklenmesi gerektiğini göstermektedir.
EU ETS’nin temel işlevi, karbon emisyonlarına bir maliyet yükleyerek şirketleri karbonsuzlaştırıcı yatırımlara teşvik etmektir. Ancak enerji yoğun endüstrilere yönelik ücretsiz tahsisatlar, bu teşviki büyük ölçüde sınırlamaktadır. Enerji sektöründe görülen emisyon azalımı, EU ETS’nin başarı göstergesi olarak değerlendirilebilse de, sanayi ve havacılık sektörlerindeki yavaş ilerleme, sistemin eksikliklerini ortaya koymaktadır. Bu sektörlerde karbon fiyatlarının yükselmesi ve serbest tahsisatların kaldırılması gibi daha güçlü politikaların uygulanması, emisyon azaltımını hızlandırmak için kritik öneme sahiptir. Sistemin etkisini artırmak için kapsamlı düzenlemeler, yenilikçi çözümler ve daha iddialı hedefler benimsenmesi gerekmektedir.
NOT: Bu yazı European Climate Foundation ve Carbon Market Watch tarafından yayımlanan “EU ETS 101 – A beginner’s guide to the EU’s Emissions Trading System” isimli rapordan yararlanılarak hazırlanmıştır.
Bir yanıt yazın