Avrupa Taksonomisi’nin Uygulanmasından Elde Edilen Sonuçlar

Avrupa Taksonomisi’nin Uygulanmasından Elde Edilen Sonuçlar

AB Taksonomisi, sürdürülebilirlik hedefleri doğrultusunda ekonomik faaliyetlerin sınıflandırılması ve bu faaliyetlere finansal kaynakların yönlendirilmesi amacıyla tasarlanmış kapsamlı bir düzenleme olarak dikkat çekmektedir. Bu düzenleme, yeşil dönüşüm sürecinde hem şirketlerin hem de finansal kurumların rolünü yeniden tanımlayarak sürdürülebilirlik raporlamasına yönelik yeni standartlar getirmektedir. Ancak, AB Taksonomi’sinin uygulanmasında ortaya çıkan düzenleyici belirsizlikler, düzenleme kaynaklı etkiler ve teknik-operasyonel zorluklar, şirketlerin ve bankaların uyum süreçlerini önemli ölçüde etkilemektedir. Bu zorluklardan çıkarılacak dersler, Türkiye’de kurulması planlanan Milli Yeşil Taksonomi Sistemi için yol gösterici olabilir. Özellikle, düzenleyici çerçevenin netleştirilmesi, teknik gerekliliklerin erişilebilir kılınması ve uygulama sürecinin aşamalı ve esnek bir şekilde yönetilmesi, Türkiye’deki taksonomi sisteminin başarısı açısından kritik öneme sahiptir. AB deneyimi, sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmada düzenleyici çerçevenin etkin tasarımının ve uygulanabilirliğinin önemini bir kez daha ortaya koymaktadır.

Düzenleyici Belirsizlik Kaynakları

Düzenleyici belirsizlik, AB Taksonomisi kapsamında şirketlerin karşılaştığı en büyük zorluklardan biri olarak öne çıkmaktadır. Bu belirsizlik, öncelikle düzenlemenin temel hedefleri ve amaçlarının açık bir şekilde tanımlanamamış olmasından kaynaklanmaktadır. Taksonomi’nin yeşil dönüşümü teşvik etme amacına yönelik genel bir destek olsa da, düzenlemelerin teknik yönleri ve operasyonel detayları hakkındaki eksiklikler, bu hedefin nasıl gerçekleştirileceği konusunda şirketlerde kafa karışıklığı yaratmaktadır. Bankalar, düzenlemenin amaçlarını genellikle olumlu bulmalarına rağmen, uygulamada bu amaçların nasıl işler hale geleceği konusunda net bir rehberlik eksikliğinden şikayet etmektedir.

Kural ve önlemler, düzenlemenin etkinliğini belirleyen kritik unsurlar arasında yer almaktadır. Ancak Taksonomi, bankaların sürdürülebilirlik raporlaması için kullanması gereken teknik kriterler ve prosedürler hakkında yeterince netlik sağlamamaktadır. Örneğin, sürdürülebilir faaliyetler ile Taksonomi’ye uyumlu faaliyetler arasındaki fark konusunda açıklamalar yetersizdir. Bu durum, bankaların hangi faaliyetlerin raporlama kapsamına gireceği konusunda belirsizlik yaşamalarına neden olmaktadır. Ayrıca, raporlama sınırlarının belirlenmesi ve uluslararası faaliyetlere ilişkin kriterlerin açıklığa kavuşturulmamış olması, düzenleyici belirsizliği daha da artırmaktadır.

Uygulama süreci de düzenleyici belirsizliğin önemli bir kaynağıdır. Bankalar, düzenlemenin uygulama zaman çizelgesinin gerçekçi olmadığını ve raporlama yükümlülüklerini yerine getirmek için gerekli verilere zamanında ulaşmanın mümkün olmadığını belirtmektedir. Özellikle diğer şirketlerin raporlama zorunlulukları henüz tamamlanmamışken, bankalardan bu bilgilerin kullanılmasını beklemek, uygulamada ciddi zorluklar yaratmaktadır. Ayrıca, Taksonomi’nin aşamalı olarak geliştirilmesi ve düzenlemelerin farklı zaman dilimlerinde yürürlüğe girmesi, bankalar için uyum süreçlerini daha karmaşık hale getirmektedir. Bu durum, düzenlemenin nihai hedeflerine ulaşılmasını da zorlaştırmaktadır.

Diğer düzenlemelerle bağlantılar ise belirsizliğin bir başka boyutunu oluşturmaktadır. Taksonomi’nin, AB’nin diğer sürdürülebilirlik düzenlemeleri (örneğin CSRD ve SFDR) ile karmaşık bir ilişki içinde olması, düzenleyici çevreyi daha da karmaşık hale getirmektedir. Bu düzenlemelerin birbiriyle tutarsız olduğu algısı, bankaların uyum sağlama çabalarını olumsuz etkilemekte ve uygulamada gereksiz bir yük oluşturmaktadır. Özellikle, düzenlemelerin zaman çizelgeleri ve içeriklerinin uyumlu olmaması, bankaların hangi gereksinimlere öncelik vereceği konusunda belirsizlik yaşamasına yol açmaktadır.

Düzenleme Kaynaklı Belirsizlikler

Düzenleme kaynaklı belirsizlikler, AB Taksonomisi’nin uygulamasıyla birlikte ortaya çıkan etkiler ve bankaların bu düzenlemelere yanıt verme süreçleriyle ilgilidir. Bu belirsizlikler, hem düzenlemenin bankaların piyasa itibarı ve rekabet pozisyonu üzerindeki etkilerinde hem de bankaların iç organizasyonlarında meydana gelen değişikliklerde kendini göstermektedir.

Bankalar, Taksonomi’nin uygulanmasının itibarlarını artırabileceği gibi, yanlış algılar nedeniyle zarar görebileceğinden de endişe duymaktadır. Şeffaflık ve sürdürülebilirlik verilerinin daha fazla açıklanması, yatırımcılar ve kamuoyu nezdinde güven oluşturabilir. Bununla birlikte, bu bilgilerin nasıl algılanacağı belirsizdir. Örneğin, bankaların yeşil varlık oranları (GAR) gibi göstergeler üzerinden değerlendirilmesi, yeterince yüksek olmayan oranların kamuoyu tarafından olumsuz bir şekilde yorumlanmasına yol açabilir. Bu durum, bankaların nasıl bir iletişim stratejisi benimsemeleri gerektiği konusunda kararsızlık yaşamalarına neden olmaktadır. Ayrıca, bu göstergelerin düşük olduğu algısının, bankaların rekabet gücünü de olumsuz etkileyebileceği belirtilmektedir.

Taksonomi’nin düzenleme kaynaklı bir diğer etkisi, bankaların iç yapılarında ve süreçlerinde meydana gelen değişikliklerdir. Düzenlemenin getirdiği sürdürülebilirlik gerekliliklerine uyum sağlamak için bankalar, organizasyonel yapılarını yeniden düzenlemek zorunda kalmaktadır. Bu durum, sürdürülebilirlik ile ilgili karar alma mekanizmalarının tüm birimlere entegre edilmesini ve departmanlar arası iş birliğinin artırılmasını gerektirmektedir. Ancak bu süreç, yüksek maliyetlere yol açmakta ve departmanlar arasında gerilimlere neden olabilmektedir. Özellikle, sürdürülebilirlik birimlerinin diğer departmanları bu konunun önemine ikna etme çabaları, iç çatışmalara zemin hazırlamaktadır.

Veri toplama ve analiz süreçleri, düzenleme kaynaklı belirsizliklerin en kritik noktalarından biridir. Bankalar, GAR hesaplamaları ve diğer sürdürülebilirlik raporlamaları için gerekli verilerin çoğuna erişimde zorluk yaşamaktadır. Bu verilerin bir kısmı, henüz mevcut değildir ya da düşük kalitededir. Ayrıca, küçük ve orta ölçekli işletmelerden (KOBİ) veri toplama gerekliliği, süreci daha karmaşık hale getirmektedir. KOBİ’lerin doğrudan raporlama zorunluluğu olmamasına rağmen, bankaların bu firmalardan veri talep etmesi gerekecektir. Bu durum, özellikle KOBİ’lerin sürdürülebilirlik raporlaması konusunda yeterli altyapıya sahip olmaması nedeniyle, bankaların veri toplama süreçlerini daha da zorlaştırmaktadır.

Teknik ve Operasyonel Zorluklar

Teknik ve operasyonel zorluklar, AB Taksonomisi’nin uygulanabilirliğini sınırlayan ve bankaların düzenlemeye uyum sağlama süreçlerini zorlaştıran önemli faktörlerdir. Bu zorluklar, hem gerekli verilerin toplanması ve analiz edilmesi süreçlerinde hem de bankaların iç yapılarında gerçekleştirilmesi gereken operasyonel değişikliklerde kendini göstermektedir.

En belirgin teknik zorluklardan biri, yeşil varlık oranı (GAR) gibi sürdürülebilirlik göstergelerinin hesaplanması için gereken verilerin karmaşıklığı ve erişilebilirliğidir. Bankalar, GAR hesaplamalarını yapabilmek için çeşitli kaynaklardan detaylı ve yüksek kaliteli verilere ihtiyaç duymaktadır. Ancak bu veriler genellikle mevcut değildir ya da düşük kaliteli olduğundan analiz süreçlerini aksatmaktadır. Örneğin, bir bankanın portföyündeki her bir kredi veya yatırımı, taksonomiye uygunluk açısından değerlendirmesi gerekmektedir. Bu durum, yalnızca bankanın kendi verilerine değil, aynı zamanda fonladığı şirketlerin ve müşterilerin sürdürülebilirlik verilerine de erişimini zorunlu kılmaktadır. Küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ) gibi bazı müşteri gruplarının sürdürülebilirlik raporlama pratiğine sahip olmaması, veri toplama sürecini daha da zorlaştırmaktadır.

Bankaların teknik altyapıları, bu kadar büyük ve karmaşık bir veri setini işleyebilmek için yeterince gelişmiş olmayabilir. Mevcut bilgisayar sistemleri, kredilerin ve yatırımların taksonomiye uyumluluğunu otomatik olarak belirlemek için yeniden yapılandırılmak zorundadır. Bu sistemlerin düzenlenmesi, ciddi maliyetler gerektiren bir süreçtir ve bu süreçte zaman kısıtlamaları bankaların üzerindeki baskıyı artırmaktadır. Ayrıca, bu verilerin doğruluğunu ve tutarlılığını sağlamak için denetim mekanizmalarının kurulması gerekmektedir. Ancak bu mekanizmalar da zaman alıcı ve maliyetli olduğundan, kısa vadede tam uyum sağlanması zorlaşmaktadır.

Operasyonel düzeyde, bankalar sadece teknik sistemlerini değil, aynı zamanda organizasyonel yapılarını da yeniden düzenlemek zorundadır. Taksonomi’nin gerektirdiği sürdürülebilirlik raporlaması, sadece finansal analiz birimlerini değil, bankanın neredeyse tüm departmanlarını etkileyen bir süreçtir. Özellikle, sürdürülebilirlik hedeflerinin risk yönetimi süreçlerine entegre edilmesi, bankaların iş yapış biçimlerinde köklü değişiklikler gerektirmektedir. Bu durum, bankaların stratejik planlamalarını ve iç iletişim süreçlerini yeniden şekillendirmelerini zorunlu kılmaktadır. Ayrıca, sürdürülebilirlik raporlaması ile ilgili uzman personelin yetersizliği, bu süreçteki zorlukları daha da artırmaktadır. Bankalar, çalışanlarını bu yeni düzenlemelere uyum sağlamak için eğitmek zorundadır, ancak eğitim süreçlerinin düzenleyici gereklilikler kadar hızlı ilerlemesi genellikle mümkün olmamaktadır.

Taksonomi’nin aşamalı uygulama takvimi de operasyonel zorlukları artırmaktadır. Düzenlemelerin kademeli olarak hayata geçirilmesi, bankaların uyum süreçlerini sürekli olarak revize etmelerini gerektirmekte ve uzun vadeli bir strateji belirlemelerini zorlaştırmaktadır. Her yeni aşama, mevcut sistemlerde ve süreçlerde ek düzenlemeler yapılmasını gerektirdiğinden, bu durum hem maliyetleri artırmakta hem de iş sürekliliğini olumsuz etkilemektedir. Ayrıca, gelecekte uygulanacak düzenlemelere dair belirsizlik, bankaların mevcut uyum süreçlerinde proaktif olmalarını engellemektedir.

Teknik ve operasyonel zorluklar, düzenlemelere uyum sağlama sürecinde bankaların karşılaştığı en ciddi engellerden biridir. Bu zorlukların aşılması, yalnızca bankaların değil, aynı zamanda düzenleyicilerin de iş birliğini gerektirmektedir. Daha net rehberlik, veri erişimi için standartların belirlenmesi ve aşamalı uygulama süreçlerinde daha esnek takvimler, bu zorlukların etkilerini hafifletebilir. Ancak mevcut koşullarda, teknik ve operasyonel zorluklar, düzenlemenin hedeflerine tam olarak ulaşılmasını engelleyebilecek niteliktedir.

Sonuç ve Öneriler

AB Taksonomisi, sürdürülebilir ekonomik faaliyetleri teşvik etmeyi ve finansal kaynakların yeşil dönüşüme yönlendirilmesini amaçlayan önemli bir düzenleme olsa da, uygulama sürecinde ortaya çıkan belirsizlikler ve zorluklar, düzenlemenin hedeflerine ulaşılmasını zorlaştırmaktadır. Bu bağlamda, düzenlemeden elde edilen sonuçlar ve deneyimler, Türkiye’de kurulması planlanan Milli Yeşil Taksonomi Sistemi için kritik dersler sunmaktadır.

Düzenlemeden çıkarılan en önemli sonuçlardan biri, düzenleyici belirsizliklerin yönetilebilmesi için net rehberlik ve koordinasyonun gerekliliğidir. Taksonomi’nin teknik ve operasyonel gereklilikleri hakkında açık bir rehberlik sağlanması, şirketlerin ve finansal kurumların uyum süreçlerini kolaylaştırabilir. Belirsizliklerin, uygulamada kurumlar arası iş birliğini artırarak ve düzenlemelerin kapsamını açık bir şekilde tanımlayarak azaltılması mümkündür. Özellikle, teknik kriterlerin ve raporlama yükümlülüklerinin ayrıntılı bir şekilde belirlenmesi, şirketlerin hangi faaliyetlerin taksonomiye uygun olduğunu daha kolay anlamalarını sağlayacaktır.

Uygulama sürecinde kademeli bir yaklaşım benimsenmesi, hem düzenleyiciler hem de uyum sağlayacak kurumlar açısından büyük önem taşımaktadır. AB deneyimi, aşamalı bir uygulama takviminin, düzenlemeye uyum sürecinde şirketlere zaman kazandırdığını ve düzenlemelere uyumu kolaylaştırdığını göstermektedir. Ancak bu sürecin, düzenlemeler arasındaki uyumsuzlukları azaltacak bir koordinasyonla desteklenmesi gerekmektedir. Türkiye’de, Milli Yeşil Taksonomi Sistemi için uygulanabilir bir zaman çizelgesi belirlenmeli ve bu süreç, kurumların ihtiyaç duyduğu teknolojik altyapıyı kurmalarına ve eğitim süreçlerini tamamlamalarına olanak tanıyacak şekilde planlanmalıdır.

Teknik zorlukların üstesinden gelmek için veri toplama ve işleme süreçlerinin standartlaştırılması büyük önem taşımaktadır. AB Taksonomisi’nde yaşanan zorluklar, sürdürülebilirlik raporlaması için gerekli verilerin eksikliğini ve mevcut verilerin karmaşıklığını ortaya koymuştur. Türkiye’de, veri erişimi için ulusal bir standart geliştirilmesi, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin (KOBİ) süreçlere entegre edilmesini kolaylaştırabilir. Ayrıca, veri toplama ve raporlama süreçlerini desteklemek için dijital altyapının güçlendirilmesi ve teknolojik yatırımların teşvik edilmesi gerekmektedir.

Düzenlemelerin başarısı için paydaş katılımı ve eğitim süreçlerinin desteklenmesi kritik bir faktördür. AB deneyimi, düzenlemenin hedeflerine ulaşabilmesi için finansal kurumlar, düzenleyiciler ve şirketler arasında güçlü bir iş birliğinin gerekliliğini göstermiştir. Türkiye’de, taksonomi sisteminin etkin bir şekilde uygulanabilmesi için tüm paydaşların sürece dahil edilmesi ve düzenleyici kurumların rehberlik sağlayıcı bir rol üstlenmesi gerekmektedir. Ayrıca, kurum içi kapasitenin artırılması için geniş çaplı eğitim programları uygulanmalı ve bu programlar düzenleyici gereklilikler paralelinde güncellenmelidir.

NOT: Bu yazı “The EU Taxonomy, sustainability reporting and financial institutions: understanding the elements driving regulatory uncertainty” isimli makaleden yararlanılarak hazırlanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir