AB’nin Döngüsel Araç Tasarımı Düzenlemesi: Türk Otomotiv Sektörü için Uyum Rehberi

Avrupa Parlamentosu 9 Eylül 2025’te, araçların tasarımından ömrü sonundaki işlemlerine kadar tüm yaşam döngüsünü kapsayan yeni bir çevresel düzenlemeyi kabul etti. Circularity Requirements for Vehicle Design and Management of End-of-Life Vehicles (Araç Tasarımı ve Ömrünü Tamamlamış Araçların Yönetiminde Döngüsellik Gereklilikleri) başlıklı bu düzenleme, AB otomotiv sektöründe döngüsel ekonomiye geçişi hızlandırmayı hedefliyor. Her yıl AB genelinde yaklaşık 6,5 milyon araç hurdaya ayrılmakta ve 285 milyonun üzerinde araç yollarda kullanılmaktadır. Bu büyük hacimli sektörde kaynak verimliliğini artırmak, atıkları azaltmak ve geri dönüşümü teşvik etmek amacıyla getirilen yeni kurallar, AB Yeşil Mutabakatı ve Döngüsel Ekonomi Eylem Planı hedefleriyle uyumlu bir adım olarak görülüyor. Türk otomotiv sektörü ve yan sanayi firmaları için, AB pazarına yapılan yoğun ihracat nedeniyle bu düzenlemeye uyum büyük önem taşıyor. Aşağıdaki rehberde, söz konusu düzenlemenin kapsam ve hükümlerini, Türkiye’nin AB’ye ihraç ettiği başlıca ürün gruplarına muhtemel etkilerini, sürdürülebilirlik raporlaması açısından yaratabileceği geçiş risklerini, AB’de bu kurallara tabi şirketlerle iş yapan firmaların sorumluluklarını ve son olarak uyum sağlamak için atılması gereken adımları ele alacağız.

Direktifin kapsamı ve temel hükümleri

Kapsam: Yeni düzenleme, binek otomobiller ve hafif ticari araçlardan ağır vasıta, otobüs, motosiklet ve hatta küçük moped ve treylerlere kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Yürürlüğe girmesinden 1 yıl sonra binek ve hafif ticari araçlar için uygulanacak olan kurallar, 5 yıl sonra ise otobüs, kamyon, motosiklet gibi diğer araç kategorilerini de kapsayacak şekilde genişleyecek. Bununla birlikte askeri amaçlı özel araçlar, itfaiye, ambulans gibi acil hizmet araçları ve tarihi değere sahip klasik araçlar kapsam dışında tutuluyor. Mevcut düzenleme, AB’de halen yürürlükte olan 2000/53/EC Ömrünü Tamamlamış Araçlar (ÖTA) Direktifi ile 2005/64/EC Geri Dönüşüm/İleri Kazanım Tip Onayı Direktifi’nin yerine geçecek bir tüzük niteliğinde olup, üye ülkelerde doğrudan bağlayıcı olacak şekilde tasarlanmıştır.

Tasarım ve üretim aşamasında döngüsellik: Düzenleme, araçların tasarımına döngüsel ekonomi prensiplerini entegre etmeyi zorunlu hale getiriyor. Yeni üretilen araçlar, ömrünün sonunda daha kolay sökülebilmesi ve parçalarının yeniden kullanım veya geri dönüşüm için ayrıştırılabilmesi amacıyla tasarlanacak. Özellikle yetkili söküm tesislerinin, hurda araçlardan parça çıkarırken zorlanmaması için demontajı kolay parça bağlantıları, modüler tasarım gibi uygulamalar teşvik ediliyor. Bu kapsamda araç üreticilerinden, sökülebilirlik ve geri dönüştürülebilirlik odaklı bir “döngüsellik stratejisi” hazırlamaları istenecek. Ayrıca üreticiler, yazılım güncellemeleri yoluyla parça değişimini kısıtlayarak onarım ve yeniden kullanım imkanını engellememekle yükümlü kılınıyor. Bu madde, araçlarda dijital kısıtlarla onarımın zorlaştırılmasına (örneğin bir parçanın sadece yetkili serviste yazılımsal eşleştirme ile değiştirilebilmesi gibi uygulamalara) karşı bir önlem niteliğinde.

Geri dönüştürülmüş malzeme kullanımı: Yeni araçlardaki parçalarda belirli oranda geri dönüştürülmüş malzeme kullanımı ilk kez bağlayıcı bir hedef haline geliyor. Özellikle plastik aksamlar için, kuralın yürürlüğe girmesinden itibaren 6 yıl içinde en az %20 oranında geri dönüştürülmüş plastik kullanımı şartı getirilecek. Bu oranın, uygulamanın başlamasından 10 yıl sonra %25’e çıkarılması hedefleniyor. Bu hedefler, geri dönüştürülmüş plastiğin yeterli miktarda ve makul fiyatlarda temin edilebilir olması koşuluna bağlanmış durumda; dolayısıyla arz sıkıntısı halinde esneklik payı bırakılıyor. Ayrıca, çelik ve alüminyum gibi metal bileşenler için de geri dönüştürülmüş içerik hedefleri konulması planlanıyor. Avrupa Parlamentosu, Komisyonun yapacağı fizibilite çalışmasının ardından çelik, alüminyum ve alaşımları için geri dönüştürülmüş içerik oranı hedefleri belirlemesini talep etti. Özetle, önümüzdeki yıllarda otomotiv malzemelerinde geri dönük içerik payı hem plastik hem metal için artan bir zorunluluk haline gelecek.

Parça etiketleme ve şeffaflık: Düzenleme ile parçaların malzeme türlerine göre etiketlenmesi ve bir dijital ürün/döngüsellik pasaportu sisteminin devreye alınması öngörülüyor. Bu sayede araç içinde kullanılan malzemelerin türü, geri dönüştürülmüş içerik oranı ve potansiyel geri dönüşüm yöntemleri konusunda şeffaflık sağlanacak. Özellikle büyük plastik parçalarda malzeme cinsinin kodlanması, kritik metaller içeren bileşenlerin işaretlenmesi gibi uygulamalarla, araçların ömrü sonunda daha verimli ayrıştırılması mümkün olacak. Dijital ürün pasaportu ise her araca ve parçasına dair bu bilgilerin elektronik ortamda izlenebilmesini sağlayarak tedarik zinciri genelinde bilgi paylaşımını kolaylaştıracak. Bu uygulama, Türkiye gibi tedarikçi konumundaki ülkelerdeki firmaların da kendi ürünlerinin bileşimini kayıt altına almasını ve müşterilerine sunmasını gerektirebilir.

Ömrünü tamamlamış araçların (ÖTA) yönetimi ve üretici sorumluluğu: Düzenleme, genişletilmiş üretici sorumluluğu (EPR) ilkesini otomotiv sektöründe güçlendiriyor. Araç üreticileri, sattıkları araçlar hurdaya çıktığında bunların toplanması ve çevreye uygun şekilde geri dönüşümü/bertarafı işlemlerinin finansmanından sorumlu olacak. Avrupa Parlamentosu, bu yükümlülüğün kanun yürürlüğe girdikten 3 yıl sonra fiilen başlamasını öngörüyor. Böylece üreticiler, araç ömrünün sonunda oluşan atık maliyetlerini üstlenerek, döngüsel bir iş modeline geçmeye teşvik edilecekler. Ayrıca, hurda işlemlerine ilişkin daha sıkı çevre standartları uygulanacak: Yetkili söküm tesislerinin, araçları parçalamadan önce tüm sıvıları, patlayıcı gaz içeren bileşenleri (ör. hava yastıkları, klima gazları) ve tehlikeli maddeleri güvenle çıkarması zorunlu hale geliyor. Üye ülkelerin otoritelerine de bu tesisleri düzenli denetleme ve yasa dışı uygulamaları engelleme talimatı veriliyor. Bu hükümler, otomotiv geri dönüşüm sektöründe standartları yükselterek hem çevresel riski azaltmayı hem de geri kazanılan malzeme kalitesini artırmayı amaçlıyor.

İthalat/ihracat ve “kayıp” araçların engellenmesi: AB, halen ciddi bir sorun olan hurda araçların kayıtlardan düşürülmeden yurt dışına çıkarılması konusuna da el atıyor. Yeni kurallara göre kullanılmış araçlar yalnızca hala kullanılabilir (yol kullanılabilirliği olan) durumda iseler ihraç edilebilecek, artık ömrünü tamamlamış sayılan araçların AB dışına ihracatı ise yasaklanacak. Bu ayrımı netleştirmek için, bir aracın “kullanılmış” mı yoksa “hurda” mı sayılacağını belirleyen kriterler tanımlanacak ve gümrük kontrolleri güçlendirilecek. Amaç, atık statüsündeki araçların gelişmekte olan ülkelere yasa dışı gönderilmesini önlemek ve AB içinde çevre standartlarına uygun şekilde işlem görmesini sağlamak. Bu madde Türkiye’yi de ilgilendiriyor; zira AB menşeli ikinci el araçların ülkemize ithalatında, aracın gerçekten kullanım amaçlı mı yoksa atık mı olduğuna dair daha sıkı denetimler olabilecektir. Öte yandan, düzenleme ulusal araç kayıt sistemlerinin ortak çalışabilirlik ile AB içinde araç hareketlerinin izlenmesini de içeriyor. Böylelikle kayıtlı olduğu ülkede “kayıp” olarak görünen, başka ülkeye satılmış araçların tespit edilmesi mümkün olacak ve ÖTA işlemlerinden kaçışın önüne geçilecek.

Türkiye’nin AB’ye ihraç ettiği başlıca ilgili ürün grupları özelinde etkileri

Türkiye’nin otomotiv sektörü, ihracatta yıllardır lider konumdadır ve AB ülkeleri bu ihracatın yaklaşık %70’ini oluşturmaktadır. 2024 yılında Türkiye’nin AB’ye yaptığı motorlu taşıtlar ve yan sanayi ihracatı 25,3 milyar dolar gibi yüksek bir seviyeye ulaşmıştır. Dolayısıyla, yeni AB düzenlemesi ülkemizde araç üreticilerinden plastik parça tedarikçilerine, çelik-alüminyum imalatçılarından akü üreticilerine kadar geniş bir aktör kitlesini etkileyecektir. Aşağıda, başlıca ürün grupları ve sektörler bazında muhtemel etkiler analiz edilmiştir:

  • Motorlu taşıtlar (otomobil ve ticari araç üretimi): Türkiye’de üretilip AB’ye ihraç edilen binek otomobiller, hafif ticari araçlar, otobüs ve kamyonlar doğrudan bu düzenlemenin getirdiği şartlara tabi olacak. Bu, tip onayı süreçlerinden itibaren araç tasarımının gözden geçirilmesi anlamına geliyor. Örneğin, bir otomobilin AB pazarında satılabilmesi için belirli bir geri dönüştürülmüş plastik oranına sahip olduğunun belgelendirilmesi, parçalarının kolay sökülebilir şekilde tasarlandığının gösterilmesi gerekecek. Ülkemizde faaliyet gösteren Ford Otosan, Tofaş, Oyak-Renault, Toyota gibi üreticiler, halihazırda global Ar-Ge ağlarının parçası olduklarından bu dönüşüme hazırlık yapmaktalar; ancak özellikle yerli üretim elektrikli araç girişimleri (ör. Togg) için de AB mevzuatına uyum kritik önem arz edecek. Ağır ticari araç ve otobüs üreticileri (ör. Temsa, Otokar) açısından, bu düzenleme ilk kez onları da tam kapsam içine alacak (5 yıl gecikmeli de olsa). Bu firmalar, araç şasisi üzerine sonradan eklenen üstyapılar konusunda da sorumluluk alabilirler. Nitekim Avrupa’daki üreticiler, kamyon ve otobüslerde üstyapıların üretici dışında firmalarca eklendiğini, ancak hurda sorumluluğunun araç üreticisine yüklendiğini ve bunun adil olmayan bir mali yük olacağını vurgulamışlardır. Benzer şekilde, Türk ticari araç üreticileri de tedarikçilerle sorumluluk paylaşımı konusunu değerlendirmek zorunda kalabilir. Sonuç olarak, araç imalatçıları için maliyet kalemlerinde artış (ör. geri dönüştürülmüş ham madde temini, Ar-Ge ve yeniden tasarım yatırımları) ve yeni sertifikasyon gereklilikleri gündeme gelecek. Uyumu sağlamayan üreticiler, AB pazarında homologasyon engeliyle karşılaşabileceği için rekabet avantajını yitirme riskiyle karşı karşıya kalacaktır.
  • Otomotiv yan sanayi ve yedek parça üreticileri: Türk otomotiv tedarik sanayi, ihraç ettiği ürün çeşitliliğiyle (motor ve aktarma organları, fren sistemleri, iç döşeme parçaları, filtreler, vs.) bu dönüşümün önemli bir parçasıdır. Yeni düzenlemeyle birlikte AB’deki ana sanayi (OEM) firmalar, tedarikçilerinden ürünlerinin döngüsel tasarım kriterlerine uygunluğunu talep edecektir. Örneğin, bir tedarikçi ürettiği koltuk veya torpido panelinde hangi tür plastiklerin kullanıldığını, bunların ne kadarının geri dönüştürülmüş olduğunu belgelemek durumunda kalabilir. Yine metal parça üreticileri, kullandıkları çelik veya alüminyum alaşımların geri kazanılmış içerik oranlarını raporlamaya hazırlıklı olmalıdır. Yan sanayi firmaları için teknik şartnameler güncellenecek; parçaların kolay sökülebilir montaj elemanlarıyla üretilmesi, farklı malzemelerin mümkünse birbiriyle yapıştırılmadan montajı gibi tasarım değişiklikleri istenebilecektir. Ayrıca tehlikeli madde kısıtlamaları (ör. kurşun, cıva gibi ağır metallerin kullanım yasağı) devam ettiğinden, tedarik zincirinde bu maddelerin tamamen ikame edilmesi konusu daha da sıkı denetime girecek. Yedek parça üreticileri de dolaylı etkilere tabi olabilir; zira araç üreticileri, orijinal parça dışında takılan parçaların da geri dönüştürülebilirliğini düşünmek durumunda kalacak. Türk yan sanayi firmaları, AB’deki müşterileriyle yakın iş birliği içinde ürün geliştirme süreçlerine katılarak erken uyum sağlayabilirse, rekabet avantajı yakalayacaktır. Aksi halde, AB’li imalatçılar ihtiyaçlarını daha uyumlu tedarikçilerden karşılama yoluna gidebilir.
  • Plastik aksamlar ve plastik ham madde tedarikçileri: Otomotiv sanayinde plastik malzemeler (iç trim parçaları, tamponlar, konsollar vs.) önemli yer tutar. Yeni düzenlemenin en somut etkilerinden biri, plastik aksam üreticilerine gelecek. Yukarıda belirtildiği gibi araç başına en az %20 geri dönüştürülmüş plastik kullanımı şartı, doğrudan bu parçaları üretenleri ve hammadde sağlayanları ilgilendiriyor. Türk plastik sektörü, özellikle otomotiv gibi teknik plastik gerektiren alanlarda şimdi geri dönüştürülmüş granül veya polimerleri temin etme ve işleme konusunda kapasitesini artırmaya ihtiyaç duyacak. Bu, plastik geri dönüşüm yatırımlarının hızlanması için bir fırsat olabilir. Kaliteli ve güvenli geri dönüştürülmüş plastik bulamamak, üreticiler için bir risk teşkil ediyor; ancak Avrupa tarafı da pre-consumer (üretim sürecinden arta kalan) plastiklerin de hesaplamaya dahil edilmesi gibi esneklikler tanıyarak hedefleri gerçekçi kılmaya çalışıyor. Türk plastik parça imalatçıları, muhtemelen AB’deki müşterilerinden geri dönüştürülmüş hammadde kullanımına dair sertifikalar talep edildiğini görecek. Örneğin, bir araç için kalıp üreten firma, kullandığı polipropilen hammaddenin %20’sinin post tüketim plastikten geldiğini kanıtlamak durumunda kalabilir. Bu alanda, artan hammadde maliyetleri ve kalite kontrol zorlukları yaşanabilir; çünkü geri kazanılmış plastiklerin mekanik özellikleri, saf malzemelere göre değişkenlik gösterebilir. Dolayısıyla, plastik sektörü Ar-Ge yaparak malzeme karışımlarını optimize etmeli, gerekiyorsa uluslararası geri dönüştürülmüş plastik tedarikçileriyle yeni ortaklıklar kurmalıdır. Uzun vadede, bu dönüşüm plastik sektöründe daha sürdürülebilir ürün geliştirmeyi teşvik ederek sektöre yenilikçi bir yön verecektir.
  • Aküler ve bataryalar: Elektrikli araçların yükselişiyle birlikte akü ve batarya üretimi stratejik bir öneme sahip. Her ne kadar aküler için AB kısa süre önce ayrı bir Batarya Yönetmeliği kabul etmiş ve burada geri dönüştürülmüş içerik, toplama ve geri dönüşüm hedefleri getirmiş olsa da, araç tasarımı düzenlemesi de bataryalarla ilgili bazı hususları içeriyor. Özellikle araçlara entegre bataryaların kolay çıkarılabilir olması büyük önem taşıyor. Türk akü üreticileri (start-stop araç aküleri, lityum-iyon batarya montajcıları vb.), ürünlerinin araçlara kolayca takılıp sökülebilecek şekilde dizayn edilmesine dikkat etmeli. Örneğin, bir elektrikli aracın batarya paketi, ömrü dolduğunda hem geri dönüşüm hem de ikinci kullanım (reuse) potansiyeli için araçtan hasar vermeden ayrılabilmeli. Bu da bağlantı noktalarından güvenlik protokollerine kadar tasarım değişiklikleri gerektirebilir. Ayrıca batarya üreticileri, dijital pasaport uygulaması kapsamında her batarya hücresinin kimyasal bileşimini ve geri dönüştürülmüş malzeme payını rapor etmek durumunda kalacak (zaten Batarya Yönetmeliği, büyük bataryalar için bir dijital pil pasaportu zorunluluğu getirmişti). Türk firmalar özellikle AB’ye elektrikli araç bataryası veya aksamı ihraç etmeyi hedefliyorsa, kobalt, lityum, nikel gibi kritik malzemelerin geri kazanım oranları ve karbon ayak izi gibi metrikleri de takip etmeye hazırlanmalıdır. Klasik kurşun-asit akü ihracatında da halihazırda yüksek geri dönüşüm oranları sektör standardı; ancak yeni düzenleme ile akülerin araçtan çıkarılması, toplanması konularında üretici sorumluluğu daha da artacağı için, akü üreticilerinin yetkilendirilmiş atık taşıyıcılar ve geri dönüştürücülerle iş birliği yapması gerekecektir. Son tahlilde, akü ve batarya alanında faaliyet gösterenlerin hem teknik uyum (örn. modüler batarya tasarımı) hem de yasal uyum (örn. AB’de temsilci atayarak EPR yükümlülüklerini yerine getirme) konularında proaktif olmaları şart.
  • Elektrikli ve elektronik bileşenler: Modern araçlar, çok sayıda elektronik kontrol ünitesi, sensör, ekran ve kablo demeti gibi EE cihazlar barındırmaktadır. Bu bileşenler de yeni düzenlemeden dolaylı olarak etkileniyor. Bir yandan, araç söküm aşamasında elektronik atıkların ayrılması kritik olduğundan, üreticilerin bu parçaların erişilebilir konumlarda olmasına dikkat etmesi gerekecek. Örneğin, gösterge panelinin içindeki bir devre kartının ya da bir radar sensörünün, araç hurdaya çıktığında kolayca çıkarılıp elektronik atık geri dönüşüm akışına yönlendirilmesi isteniyor. Bu da bu bileşenlerin montajının modüler olmasını gerektirebilir. Diğer yandan, kritik hammaddeler (nadir toprak elementleri, altın, bakır vb.) içeren elektronik parçaların geri kazanımı için AB özel önem veriyor. İleride bu parçaların etiketlenmesi ve geri kazanım hedefleri de gündeme gelebilir. Türk elektronik parça üreticileri (ör. araç infotainment sistemleri, elektronik kontrol üniteleri üreten firmalar), ürünlerinde tehlikeli madde kısıtlamalarına (RoHS/ELV limitleri) zaten uymak zorunda. Yeni dönemde ise daha kapsamlı malzeme bildirimi yapmak gerekebilir – örneğin her elektronik parça için içinde bulunan plastiklerin türü, ağırlığı gibi bilgiler istenebilir. Ayrıca yazılım kaynaklı engellemelerin kaldırılması kuralı, bağımsız servislerin elektronik parça değişimi yapabilmesini kolaylaştırmayı amaçladığından, araç elektroniği yazılımı geliştiren firmalar da bu konuda AB mevzuatına uygun hareket etmeli. Genel olarak elektronik sektöründe ürün ömrü sonu yönetimi kavramı önem kazanıyor; yani “tasarla ve sat” yaklaşımının ötesinde “ürünün ömrü bitince ne olacak?” sorusuna da cevap aranması gerekecek. Bu da Türk elektronik bileşen üreticilerinin, ürün yaşam döngüsü analizlerini derinleştirip AB’deki otomotiv müşterilerine bu yönde veriler sunmasını gerektirebilir.
  • Çelik, alüminyum gibi metal tedarikçileri: Otomotiv sanayi çelik ve hafif metallerin büyük tüketicilerindendir. Türkiye, özellikle elektrik ark ocaklı (EAF) çelik üretimi ile yüksek oranda hurda kullanarak çelik üreten bir ülke. AB’nin ileride getireceği muhtemel geri dönüştürülmüş metal içerik zorunlulukları, Türk çelik sektörü için aslında bir avantaj olabilir; zira EAF yöntemiyle üretilen çelik halihazırda %80-90 hurda içeriklidir. Ancak burada önemli olan, otomotiv sektörüne uygun kaliteyi tutturabilmek ve bunu belgelendirebilmektir. Türk çelik üreticileri, AB’li otomotiv müşterilerine sağladıkları çeliğin karbon ayak izi ve geri dönük içerik oranı gibi verileri sunmaya hazırlıklı olmalıdır. Bunun yanında, AB düzenlemesi ÖTA’lardan çıkan hurda metallerin kaliteli geri kazanımını teşvik ediyor. Bu durum, AB’nin elindeki hurda malzemeyi daha fazla kendi içinde kullanmasıyla sonuçlanabilir ki Türkiye gibi hurda ithalatçısı ülkeler için girdi tedarikinde değişiklik anlamına gelebilir. Örneğin, Türkiye çelik sektörü yıllık ciddi miktarda hurdayı Avrupa’dan ithal ediyor; eğer AB hurda araç ihracatını kısıtlar ve içeride geri dönüşümü artırırsa, Türkiye’nin hurda ithalatında azalma ve fiyat artışı görülebilir. Bu nedenle metal sektörünün döngüsel ham madde tedarik stratejilerini gözden geçirmesi gerekebilir. Alüminyum tarafında da benzer şekilde, otomotivde geri kazanılmış alüminyum kullanımı teşvik edilecek. Türk alüminyum imalatçıları (döküm parçalar, jant, profil üreticileri vb.), ikincil alüminyum kullanımını artırırken kalite kontrolü sağlamalı. Zira otomotivde kullanılan alüminyum alaşımlarının mekanik özellikleri kritik; geri dönüştürülmüş içerik artarken malzeme performansından ödün verilmemeli. Bu firmalar, EPD (Çevresel Ürün Beyanı) veya ISO 14021 Geri Dönüşüm İçerik Beyanı gibi belgelendirmelerle müşterilerine güvence verebilir. Sonuç olarak, metal tedarikçileri için bu düzenleme yeni bir rekabet kriteri getiriyor: daha çevreci ve döngüsel üretim yapan, bunu kanıtlayan tedarikçiler tercih edilir hale gelecek.

Yukarıdaki değerlendirmeler ışığında, Türk otomotiv ekosistemindeki tüm aktörlerin – araç üreticileri, yan sanayi, hammadde tedarikçileri ve geri dönüşüm firmaları dahil – kendi faaliyet alanlarına düşen uyum adımlarını planlaması gerekiyor. Bu dönüşüm, başlangıçta bazı maliyet artışları ve teknik zorluklar getirse de, orta-uzun vadede rekabetçiliğin yeni şartı haline gelecektir. Erken aksiyon alan firmalar için AB pazarındaki konumlarını güçlendirme fırsatı doğacaktır.

Direktifin sürdürülebilirlik raporlama süreçlerinde yaratabileceği geçiş riski

Geçiş riski, sürdürülebilirlik literatüründe, politikaların, mevzuatın ve piyasa koşullarının değişmesiyle şirketlerin karşılaşabileceği finansal ve operasyonel riskler anlamına gelir. Örneğin iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında karbon fiyatlarının artması veya yeni düzenlemelerin devreye girmesi, şirketleri maliyet artışı veya talep daralması riskiyle karşı karşıya bırakabilir. Türkiye’nin yakın zamanda yayımladığı Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları (TSRS) da riskleri fiziksel ve geçiş riski olarak iki kategoriye ayırmakta; geçiş riskinin özellikle politika ve mevzuat değişikliklerinden, teknolojik gelişmelerden ve paydaş beklentilerinden kaynaklanabileceğini vurgulamaktadır. Bu yeni AB araç döngüselliği düzenlemesi de, hem Türk otomotiv şirketleri hem de AB ile iş yapan diğer sektör firmaları için önemli bir mevzuat kaynaklı geçiş riski teşkil etmektedir.

Peki bu risk kendini nasıl gösterebilir? Öncelikle, yeni düzenlemeye uyum sağlamak önemli ölçüde yatırım ve dönüşüm maliyeti gerektirecektir. Ar-Ge departmanlarının araç ve parça tasarımlarını gözden geçirmesi, üretim hatlarında gerekli değişikliklerin yapılması, geri dönüştürülmüş hammadde tedariki için yeni kaynaklar bulunması gibi adımlar kısa vadede şirket bütçelerine yük getirebilir. Bu durum, şirketlerin finansal performansını etkileyebilecek bir risk unsurudur. Sürdürülebilirlik raporlaması kapsamında yatırımcılara sunulan bilgilerde, şirketin bu düzenlemeye uyum için katlanacağı maliyetleri ve bunların kârlılığa etkisini belirtmesi gerekebilir. Aksi takdirde, ileride beklenmedik uyum maliyetleri şirket değerlemelerinde olumsuz sürprizlere yol açabilir.

Ayrıca pazar riski boyutu da vardır: Düzenlemeye uyum sağlayamayan veya geç kalan firmalar, AB pazarında rekabet avantajını kaybedebilir. Örneğin, araçlarında yeterli oranda geri dönüştürülmüş malzeme kullanmayan bir üretici, AB’den tip onayı alamayarak o pazarı tamamen kaybedebilir. Bu da ilgili şirketin gelirlerinde düşüş ve pazar payında azalma riskini doğurur. Sürdürülebilirlik raporlarında geçiş riski bahsinde, talep azalması riski olarak ifade edilen bu durumun muhakkak değerlendirilmesi gerekir. Özellikle AB Yeşil Mutabakatı kapsamındaki düzenlemeler (örn. Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması gibi) için şirketler nasıl risk analizi yapıyorsa, bu otomotiv döngüsellik düzenlemesi için de benzer bir analiz yapmalıdır.

Tedarik zinciri kaynaklı riskler de göz ardı edilmemelidir. Bir otomotiv üreticisi, eğer yerel veya uluslararası tedarikçilerinden biri yeni kurallara uyum sağlayamazsa, üretim aksayabilir veya şirket alternatif tedarikçi bulmak zorunda kalabilir. Bu da operasyonel bir geçiş riskidir. Sürdürülebilirlik raporlamasında şirketlerin, kritik tedarikçilerinin çevresel mevzuat uyum düzeyini ve bu konuda nasıl destek sağladıklarını açıklamaları beklenebilir. Örneğin, bir araç üreticisi raporunda “2025’ten itibaren tedarikçilerimizden temin edilen plastik aksamların %100’ünün geri dönüştürülmüş içerik hedeflerimize uygun olacağını taahhüt ediyoruz” şeklinde bir ifade kullanarak, riski yönettiğini yatırımcılara gösterebilir. Aksi durumda, bu konudaki belirsizlik bir risk unsuru olarak not düşülecektir.

Regülasyonun belirsizlikleri de geçiş riski yaratır. Henüz detay uygulama kurallarının netleşmediği alanlar (örneğin, dijital ürün pasaportunun tam içeriği veya ağır vasıtaların EPR sorumluluğunun kapsamı gibi) şirketler için planlama zorluğu teşkil edebilir. Bu belirsizlikler, raporlarda “uyum sürecine ilişkin belirsizlikler” olarak belirtilip, şirketin proaktif izleme ve lobi faaliyetleri yürüttüğü bilgisi eklenebilir. Örneğin, bir holding şirketi sürdürülebilirlik raporunda “AB Döngüsel Otomotiv Tüzüğü’ndeki gelişmeleri yakından takip ediyor, ilgili iş birimlerimizle düzenli etki analizi yapıyoruz” diyerek paydaşlarını bilgilendirebilir.

Son olarak, itibar ve pazar pozisyonu boyutuna değinelim. Döngüsel ekonomiye uyum, sadece yasal bir zorunluluk değil aynı zamanda kurumsal sürdürülebilirlik vizyonunun parçası. Bu nedenle, yeni düzenlemeye hızlı adapte olan ve hatta öngörerek gönüllü adımlar atan şirketler, sektörde lider ve sorumlu aktörler olarak anılacak. Bu da yatırımcı çekme, müşteri güveni ve marka değeri açısından olumlu bir fırsattır. Tam tersi durumda, düzenlemeye uyumsuzluk veya ayak direr görüntüsü ise şirketi hem yatırımcı hem müşteri nezdinde geri kalmış gösterebilir, ki bu da raporlarda “itibar riski” olarak ele alınması gereken bir unsurdur.

AB’de bu direktife tabi şirketlerle iş yapan Türk firmaların sorumlulukları ve dikkat etmesi gereken noktalar

AB’de faaliyet gösteren otomotiv üreticileri ve tedarikçileri, yeni düzenleme nedeniyle kendi iç süreçlerini ve tedarik zincirlerini uyumlu hale getirmeye çalışacaklar. Bu süreçte, bu şirketlerin tedarikçisi, alt yüklenicisi veya iş ortağı konumundaki Türk firmalara da önemli sorumluluklar düşüyor. AB’li ortaklarla çalışan Türk şirketlerinin dikkat etmesi gereken başlıca noktaları şöyle özetleyebiliriz:

  • Teknik ve yasal gereklilikleri sözleşmelere yansıtma: AB’deki otomotiv müşterileriniz, yeni kurallara uyum sağlamak için tedarik sözleşmelerini ve teknik şartnamelerini güncelleyecektir. Örneğin, bir Alman otomotiv üreticisine parça sağlayan Türk firma, sözleşmesine “tedarik edilen ürünün ilgili AB döngüsellik regülasyonuna uyumlu olduğunu” beyan eden maddelerin eklendiğini görebilir. Bu nedenle, kontratları dikkatle incelemek, eklenen teknik standartlar veya uyum beyanı yükümlülüklerini içselleştirmek önemlidir. Aksi takdirde, sözleşme ihlali riskine girilebilir. Hukuki olarak, AB’deki müşteriler tedarikçilerinden uyumsuzluk durumunda tazminat veya işi sonlandırma hakkı talep edebilir; bu tür hükümlere hazırlıklı olunmalıdır.
  • Malzeme bileşimi ve ürün bilgisinin paylaşımı: Yeni düzenleme, araç parçalarının malzeme kompozisyonunun şeffaf olmasını ve dijital sistemlere işlenmesini gerektiriyor. Dolayısıyla, Türk tedarikçiler ürettikleri her bir parça için kapsamlı malzeme verilerini müşterilerine sunmak durumunda kalacak. Örneğin, bir plastik parça üreticisi, parçanın ağırlığını, hangi polimer türünden yapıldığını, içerdiği geri dönüştürülmüş malzeme oranını ve varsa toksik madde içerip içermediğini belgeleyen malzeme bilgi formları hazırlamalıdır. Benzer şekilde, elektronik bir parça tedarikçisi, ürününde kullanılan kritik metallerin miktarını ve geri kazanılabilirliğini raporlayabilir. Bu veriler muhtemelen Dijital Ürün Pasaportu sistemine veya OEM’lerin kendi veri yönetim yazılımlarına yüklenecektir. Türk firmaları, bu veri paylaşımı için gerekli altyapıya (ör. PLM – Product Lifecycle Management yazılımları) yatırım yapmalı ve mühendislik departmanlarını bu konuda eğitmelidir. Bilgilerin doğruluğu da kritik; zira yanlış beyan durumunda hem ticari güven zedelenir hem de yasal sorumluluk doğabilir.
  • Geri dönüştürülmüş malzeme tedariki ve belgelendirme: AB’li şirketlerle çalışan firmalar, geri dönüştürülmüş ham madde kullanımı konusunda müşterilerinin beklentilerini karşılamalıdır. Örneğin, bir araç koltuğu üreten Türk şirketi, kumaş döşemesinde %30 geri dönüştürülmüş polyester kullanmak zorunda kalabilir ve bunu kanıtlamak için hammadde tedarikçisinden sertifika almak durumundadır. Bu noktada, tedarik zincirinizde upstream (yukarı akış) iş ortaklarınızı da değerlendirmeniz gerekiyor. Kendi hammadde sağlayıcılarınız veya alt bileşen üreticileriniz yeni gerekliliklere uyum sağlayamıyorsa, alternatif ve daha sürdürülebilir tedarikçiler aramak gerekebilir. Örneğin, geleneksel plastik granül sağlayıcınız size geri dönüştürülmüş içerik sağlayamıyorsa, geri dönüşüm sektörüyle entegre çalışabilen yeni bir tedarikçiye geçiş yapmalısınız. Bu, iş ortaklıklarının yeniden değerlendirilmesi anlamına geliyor: Mevcut tedarikçilerinizin çevresel uyum performansını gözden geçirin, gerektiğinde tedarikçi değiştirmekten çekinmeyin. Aynı zamanda, yeni potansiyel ortaklıklar kurmak da faydalı olabilir; mesela bir otomotiv üreticisiyle birlikte Türkiye’de bir geri dönüşüm tesisi yatırımı, her iki tarafa da tedarik güvencesi sağlayabilir.
  • Üretici sorumluluğu (EPR) konusunda iş birliği: AB’deki otomotiv üreticileri, EPR kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmek için çeşitli sistemler kuracak (örn. hurda araçların toplanması için konsorsiyumlar, geri dönüşüm şirketleriyle anlaşmalar vb.). AB ile iş yapan Türk firmalar da dolaylı olarak bu sürece dahil olabilir. Örneğin, Türkiye’de ürettiği araçları kendi markasıyla AB’ye satan bir firma, AB içinde bir temsilci atayarak hurda araçların geri dönüşüm ağına katılım sağlamak zorundadır. Bu bağlamda, AB’li partnerleriniz size bazı sorumluluklar devredebilir: Belki EPR fonlarına mali katkı talebi gelebilir veya hurdaya çıkan parçaların yenilenmesi (remanufacturing) konusunda programlara katılmanız istenebilir. Türk tedarikçiler, AB müşterileriyle şeffaf bir diyalog kurarak bu alanda üzerlerine düşeni netleştirmelidir. Örneğin, bir Türk yedek parça üreticisi, AB’de geri toplanan hurda parçaların yenilenerek yeniden kullanımı projesinde rol alabilir – bu hem çevresel hem ticari bir sorumluluktur. Dikkat edilmesi gereken nokta, her ülkenin EPR uygulamasının farklı olabileceği ve bu nedenle ihracat yapılan her AB ülkesinde ilgili sistemin anlaşılması gerektiğidir. Bu karmaşıklığı yönetmek için, mümkünse Avrupa’da konuda uzman danışmanlar veya ülke distribütörleriyle çalışılmalıdır.
  • Kalite ve çevre yönetim sistemlerini güncelleme: AB’ye iş yapan birçok Türk firmasının zaten ISO 9001, IATF 16949 (otomotiv kalite standardı) gibi sertifikasyonları mevcuttur. Yeni gereklilikler ışığında, bu yönetim sistemlerine döngüsel ekonomi prensiplerini entegre etmek gerekebilir. Örneğin, ISO 14001 çevre yönetim sistemi belgesine sahip bir fabrika, atık yönetimi prosedürlerine hurda araç parçalarının geri kazanımıyla ilgili süreçler ekleyebilir. Ya da IATF 16949 çerçevesinde tedarikçi değerlendirme kriterlerine “çevresel uyum” başlığını ekleyip, alt tedarikçilerinizi denetlemeye başlayabilirsiniz. AB’li ortaklarla yapılacak denetim (audit) süreçlerinde, denetçiler sizden bu yönde adımlar atmanızı bekleyecektir. Ayrıca AB müşterileri, CO2 ayak izi, enerji verimliliği, su tüketimi gibi sürdürülebilirlik metriklerini de daha yakından izlemeye başlayacağından, bu verileri düzenli takip edip raporlayacak sistemler kurmalısınız. Unutmayın, AB’de otomotiv sektörü Yeşil Mutabakat hedefleri doğrultusunda sadece döngüsellik değil karbon nötrlüğü konusunda da tedarik zincirinden bilgi talep ediyor. Dolayısıyla, bir Türk firma olarak ne kadar entegre ve proaktif olursanız, AB’li müşterilerinizin gözünde o kadar güvenilir bir ortak olursunuz.
  • Regülasyon takibi ve eğitim: Son olarak, AB mevzuatının takibi ve çalışanlarınızın eğitimi konusuna değinelim. Bu düzenleme zaman içinde güncellenebilir, uygulama detayları (ikincil mevzuat) yayınlandıkça yeni gereklilikler ortaya çıkabilir. Örneğin, ileride dijital ürün pasaportu formatı netleştiğinde, BT ekibinizin bu formata uygun veri sağlayabilmesi gerekecek. Bu sebeple, firmanız bünyesinde AB Mevzuat Takip mekanizmaları kurun. Mümkünse, Avrupa’daki sektörel derneklere (CLEPA, ACEA’nın tedarikçi kolları vb.) üye olun veya Türkiye’de bu konuda bilgilendirme yapan İhracatçı Birlikleri, TOBB sektör meclisleri gibi platformları takip edin. Çalışanlarınızı – özellikle Ar-Ge, Ür-Ge, kalite ve çevre birimlerini – yeni düzenlemenin gerekleri konusunda eğitin. Örneğin, tasarım mühendislerinize “döngüsel tasarım prensipleri” eğitimi verebilir, tedarik zinciri yöneticilerinizi “EPR ve sürdürülebilir tedarik” konulu seminerlere yollayabilirsiniz. Bu bilgi birikimi, müşterilerinizle teknik görüşmeler yaparken de sizi bir adım öne çıkaracaktır.

Özetlemek gerekirse, AB’deki şirketlerle iş yapan Türk firmalarının proaktif bir uyum stratejisi benimsemesi gerekiyor. Müşterilerinizi sadece satın alan taraf olarak görmeyip, onların karşılaması gereken yasal yükümlülüklerde destek olan bir iş ortağı rolünü üstlenirseniz, ilişkileriniz kuvvetlenecek ve uzun vadede tercih edilirliğiniz artacaktır. Dikkat edilmesi gereken noktalar daima sözleşme şartlarına uyum, şeffaf bilgi akışı, sürekli iyileşme ve iletişim olarak öne çıkıyor.

Uyum sağlamak için yapılması gerekenler

Yeni düzenlemeye uyum sağlamak, karmaşık ancak yönetilebilir bir süreçtir. Türk otomotiv sektörü ve tedarik zinciri oyuncuları, stratejik bir planlama ve kademeli uygulama ile bu geçişi başarabilir. Aşağıda, uyum sürecinde yapılması gerekenleri başlıklar halinde rehber niteliğinde sıralıyoruz:

Teknik ve Mevzuat Uyum Stratejisi Geliştirme

İlk adım olarak, her şirket kendi operasyonunu değerlendirerek bir uyum stratejisi oluşturmalıdır. Bu strateji, yeni düzenlemenin hangi maddelerinin şirket faaliyetlerini etkilediğini belirlemeli ve buna uygun yol haritası çizmelidir. Örneğin, bir araç üreticisi iseniz, tasarım ekiplerinize döngüsel tasarım kriterlerini entegre etmeniz gerekir (kolay sökülebilir bağlantılar, modüler bileşenler, tek tip malzeme kullanımının artırılması gibi). Bir parça tedarikçisi iseniz, ürün portföyünüzdeki her bir parçanın malzeme bileşimini ve geri dönüştürülebilirliğini analiz ederek gerekli iyileştirmeleri planlamalısınız. Strateji geliştirirken, AB’deki takvimi de göz önünde bulundurun: Örneğin 2026-2027 gibi (yürürlük + 1-2 yıl) binek araçlar için uyum zorunlu olacak, ağır vasıtalar için 2030’a doğru devreye girecek. Kendi ürün gamınıza bu tarihleri uygulayarak önceliklendirme yapın. Ayrıca uyum stratejisi, sadece teknik değişimleri değil, yönetimsel ve organizasyonel değişimleri de kapsamalı: Belki bir “Döngüsel Uyum Proje Ekibi” kurulması, üst yönetimde bu konudan sorumlu bir lider atanması gerekebilir. Stratejinizi yazılı hale getirip iç ve dış paydaşlarınızla paylaşmak, hem kurumsal taahhüt göstergesi hem de ilerlemenin takibi açısından faydalı olacaktır.

Malzeme ve Tasarım Değişikliklerinin Uygulanması

Strateji belirlendikten sonra, işin mühendislik ve üretim boyutunda somut adımlar atılmalı. Teknik ekipler, mevcut ürün tasarımlarını gözden geçirerek döngüsellik gerekliliklerine aykırı noktaları tespit etmelidir. Örneğin, bir araç parçasında farklı malzemelerin yapıştığı ve ayrışmasının zor olduğu bir tasarım mevcutsa, bu kısım yeniden tasarlanmalıdır. Benzer şekilde, halihazırda bakım/onarım sırasında çıkarılamayan veya değiştirilemeyen parçalar (mesela bazı entegre LED far sistemleri) varsa, bunların modüler hale getirilmesi değerlendirilmeli. Bu süreçte Eko-Tasarım prensiplerinden faydalanılabilir: “Daha az malzemeyle aynı fonksiyonu sağlamak, malzeme çeşitliliğini azaltmak, standardize bağlantı elemanları kullanmak” gibi yöntemler hem geri dönüşümü kolaylaştırır hem de çoğu zaman maliyet avantajı getirir.

Malzeme tarafında, tedarik zincirinizi yeni hedeflere uygun hale getirin. Plastik parçalarda geri dönüştürülmüş ham madde kullanımına geçiş yapın: Bunun için güvenilir geri dönüştürülmüş plastik tedarikçileri bulun, gerekirse ön kalite testlerini yapın. Metal malzemelerde tedarikçilerinizden EAF çelik (hurda bazlı) veya ikincil alüminyum kullanım oranlarını artırmalarını isteyin. Hatta mümkünse tedarikçilerinizle anlaşarak kapalı devre geri dönüşüm sistemleri kurun; örneğin üretim atıklarınızı geri alıp yeniden hammadde yapabilen bir model üzerinde çalışın.

Tasarım değişikliklerini ve malzeme geçişlerini uygularken, ürün sertifikasyon gerekliliklerini ihmal etmeyin. Bir parçanın malzemesi değiştiğinde veya tasarımı yenilendiğinde, mevcut otomotiv standartlarına (ör. çarpışma dayanımı, emniyet, vb.) uygunluğunu tekrar test edin. Gerektiğinde, bu değişiklikleri AB’deki tip onay makamlarına bildirin (homologasyon güncellemeleri). Unutmayın ki döngüsel tasarım önemlidir ancak araç güvenliği ve performansı ile çelişmemelidir – her ikisini birden sağlayan çözümler bulmak Ar-Ge’nin sorumluluğunda olacaktır.

Sürdürülebilirlik ve Uyumluluk Raporlaması

Uyum çabalarınızı sadece yapmak yetmez, ölçmek ve raporlamak da gerekir. Hem yasal uyum açısından (regülatörlere karşı) hem de kurumsal sürdürülebilirlik açısından (paydaşlara karşı) şeffaf bir raporlama önemlidir. Bu yüzden, şirketinizin sürdürülebilirlik raporlarına ve/veya entegre raporlarına yeni düzenlemeyle ilgili bölümler ekleyin. Örneğin, “Döngüsel Ekonomi ve Atık Yönetimi” başlığı altında, AB araç döngüselliği düzenlemesine uyum için hangi adımları attığınızı, hedeflerinizi ve ilerlemeyi somut verilerle açıklayın. Mümkünse kilit performans göstergeleri (KPI) tanımlayın: Ürünlerinizdeki ortalama geri dönüştürülmüş malzeme yüzdesi, yıl bazında geri kazanılan hurda miktarı, iyileştirilen demontaj süresi gibi metrikler belirleyebilirsiniz. Bu KPI’ları yıllık bazda takip edip hedefler koymak (ör. “2025 sonunda ürünlerimizin ortalama %15’i geri dönüştürülmüş malzeme içerecek, 2030’da %30 hedefliyoruz” gibi) hem şirket içinde motivasyon sağlar hem dışarıya karşı hesap verebilirlik gösterir.

Bunun yanı sıra, yasal raporlama boyutunda AB’nin getireceği yükümlülüklere hazır olun. Örneğin, düzenleme uyarınca üye devletlere veya Avrupa Komisyonu’na belirli aralıklarla rapor sunmak gerekebilir (eski ÖTA Direktifi’nde olduğu gibi, araç geri kazanım oranları bildirimleri gibi). AB’ye doğrudan ürün satan bir şirket iseniz, bu tür bildirimleri yapmak için AB’de bir temsilci atamanız ve o temsilci üzerinden Eurostat veya ilgili platformlara veri girmeniz istenebilir. Bu nedenle, veri toplama sistemlerinizi şimdiden kurun: Hangi araç modelinde ne kadar geri dönüştürülmüş malzeme kullanıldı, hurda geri kazanım oranları ne, vb. verileri üretim süreçlerinizden çıkarabilecek MIS/ERP entegrasyonlarını sağlayın.

Raporlama sürecinin bir parçası olarak üçüncü taraf doğrulamalar ve sertifikasyonlar da değerlendirilebilir. Örneğin, geri dönüştürülmüş içerik oranlarınız için uluslararası bir denetim firmasından doğrulama almak, beyanlarınıza güveni artırır. Aynı şekilde, Life Cycle Assessment (Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi) çalışmaları yaptırarak, yeni tasarımlarınızın çevresel etkilerini eski tasarımlarla kıyaslayabilirsiniz. Bu tür bilimsel yaklaşımlar, AB’deki kurumsal müşterileriniz ve yatırımcılarınız tarafından takdir edilecektir.

İş Ortaklıklarının ve Tedarik Zincirinin Yeniden Değerlendirilmesi

Yeni düzenleme, otomotiv değer zincirindeki ilişkileri de gözden geçirmeyi gerektiriyor. Tedarik zincirinizi uçtan uca değerlendirin: Hangi tedarikçi/alt yüklenici bu yeni gereksinimleri karşılayabilir durumda, hangileri geride? Örneğin, plastik ham madde tedarikçiniz geri dönüştürülmüş polimer sunamıyorsa, onunla görüşüp yatırım planlarını öğrenin; eğer niyeti yoksa daha yeşil bir tedarikçiye yönelin. Bu süreç, bazı geleneksel iş ortaklıklarının bitmesi ve yeni ortaklıkların kurulması anlamına gelebilir. Değişimi bir risk kadar fırsat olarak da görün. Belki şimdiye dek yurt dışından aldığınız bir ham maddeyi, Türkiye’de gelişen bir geri dönüşüm şirketinden almaya başlayarak hem yerel döngüsel ekonomiye katkı yaparsınız hem de tedarik riskini azaltırsınız.

Ayrıca, AB’deki firmalarla daha entegre çalışmanın yollarını arayın. Örneğin, bir ortak Ar-Ge projesi başlatılabilir. Diyelim ki bir Türk ve bir Alman firması, araç parçası tasarımında yeni bir geri dönüşümlü malzeme kullanımı için konsorsiyum kurup EU Horizon programlarından fon alabilir. Bu tip iş birlikleri hem teknik sorunlara ortak çözüm bulmayı kolaylaştırır hem de karşılıklı bağımlılık yaratarak ticari ilişkiyi güçlendirir.

Geri dönüşüm sektörü ile iş birliği de kritik. Türkiye’de hurda araçların ve parçaların toplanması/işlenmesi konusunda faaliyet gösteren şirketler var. Araç üreticileri, bu şirketlerle anlaşarak bir tersine lojistik ağı kurabilir. Örneğin, AB’den Türkiye’ye ikinci el araç ihracatı kısıtlandıkça, Türkiye iç pazarında hurdaya çıkan araç sayısı artacaktır; bu da yerel geri dönüşüm için bir kaynak. Otomotiv üreticileri, yan sanayi ile birlikte, ÖTA geri kazanımı konusunda yerel inisiyatiflere destek verebilir, böylece kendi EPR yükümlülüklerini de dolaylı olarak yerine getirmiş olurlar. Özetle, değer zincirinin her halkasında (hammadde, üretim, kullanım sonu geri dönüşüm) aktörlerle masaya oturup ortak kazanım modelleri geliştirmek uyum sürecini hızlandıracaktır.

Eğitim ve Kurumsal Kültürün Uyarlanması

Son olarak, unutulmaması gereken bir boyut da insan kaynağı ve kurum kültürü. Döngüsel ekonomi ve sürdürülebilirlik kavramlarını şirketinizde herkesin anlayıp benimsediğinden emin olun. Mavi yaka üretim çalışanından üst düzey yönetime kadar, bu dönüşümün neden gerekli olduğunu ve şirketin geleceği için önemini anlatın. İç iletişim kampanyaları düzenleyin: Örneğin, “Daha Yeşil Araçlar İçin Dönüşüyoruz” gibi sloganlarla panolar hazırlayın, aylık bültenlerde ilerlemeyi paylaşın. Teknik ekiplerin yanı sıra, satış ve pazarlama birimleri de eğitilmeli; çünkü AB’de müşterilere artık ürünlerin çevresel performansı da satılacak. Satış ekipleriniz, ürünlerinizin geri dönüştürülmüş içerik oranını, çevreye kazanımlarını bilerek müşteriye sunarsa, bu bir rekabet avantajına dönüşür.

Ayrıca, çalışanları motive etmek için hedefler ve teşvikler koyulabilir. Örneğin, Ar-Ge ekibine “%25 daha yüksek geri dönüştürülebilirlik oranı yakalayan tasarım” ödülü vermek veya tedarik zinciri ekibini “atık azaltma” hedefiyle bonuslandırmak gibi uygulamalar düşünebilirsiniz. Bu sayede, uyum sağlama görevi soyut bir yükümlülük olmaktan çıkıp ortak bir şirket hedefi haline gelir.

Sonuç olarak, AB’nin Circularity Requirements for Vehicle Design and End-of-Life Vehicles düzenlemesi, Türk otomotiv ve ilgili sektörler için kapsamlı bir dönüşüm süreci başlatıyor. Bu rehberde ele aldığımız adımlar, bu dönüşümü yönetilebilir parçalara bölmeyi amaçlıyor. Öngörülü davranan, planlı çalışan ve iş birliğine açık şirketler için, yeni düzenlemeye uyum sağlamak sadece bir maliyet unsuru değil, uzun vadede rekabet gücünü artıracak bir yatırım olacaktır. Böylece Türk firmaları, AB’nin sürdürülebilirlik odaklı yeni pazar dinamiklerinde konumlarını sağlamlaştırarak yollarına devam edebilirler.

Makaleyi indirmek için TIKLAYINIZ.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir