AB Ormansızlaştırma Yasası

Ormanlar, karbon emilimi, iklim düzenlemesi, su döngüsünün korunması ve biyolojik çeşitlilik açısından hayati ekosistem hizmetleri sunmaktadır. Bu özellikler, yalnızca çevresel sürdürülebilirlik için değil, aynı zamanda ekonomik faaliyetlerin sürdürülebilirliği için de temel oluşturmaktadır. Ormanlar, birçok endüstriyel ham maddenin kaynağını oluşturur. Kereste, kağıt, gıda ürünleri gibi orman kaynaklı materyaller, küresel ticaretin önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Bununla birlikte, bu ürünlerin üretiminde ve tedarik zincirlerinde ormanların sürdürülebilir olmayan yöntemlerle kullanılması, ciddi çevresel ve sosyal sorunlara neden olmaktadır. Ormanların yok edilmesi, yalnızca yerel ekosistemleri değil, aynı zamanda küresel karbon dengelerini de bozmaktadır. Bu durum, iklim değişikliğini hızlandıran önemli bir faktördür. Ayrıca, ormansızlaşma, yerel toplulukların geçim kaynaklarını ve kültürel miraslarını kaybetmesine yol açmaktadır.

AB, küresel tedarik zincirlerinde önemli bir tüketici olarak, dünya genelindeki ormansızlaşma üzerinde dolaylı bir etkiye sahiptir. Özellikle tarım ve hayvancılık ürünleri, palm yağı ve soya gibi emtiaların AB’ye ithalatı, orman kayıplarını artıran başlıca faaliyetler arasında yer almaktadır. Bu ürünlerin üretimi sırasında genellikle tropik ormanlar tahrip edilmektedir. AB’nin tedarik zincirinde oluşturduğu talep, bu bölgelerdeki ormansızlaşmayı doğrudan teşvik eden bir unsura dönüşmektedir. AB, bir yandan sürdürülebilirlik standartlarını iyileştirmeye çalışsa da, ithalat politikaları ve ticaret uygulamaları bu etkiyi dengelemekte yetersiz kalabilmektedir.

AB’nin küresel ormansızlaşma üzerindeki etkilerini azaltmak amacıyla bir dizi politika ve yasal düzenleme geliştirdiği görülmektedir. Bu düzenlemeler, ormansızlaşmaya katkı sağlayan ürünlerin ticaretini sınırlandırmayı ve sürdürülebilir tedarik zincirlerini teşvik etmeyi hedeflemektedir. Örneğin, ormanların korunması için sürdürülebilir sertifikasyon sistemlerinin desteklenmesi ve ormansızlaşma riski taşıyan ürünlerin ithalatında daha sıkı denetimlerin uygulanması gibi önlemler öne çıkmaktadır. Ancak bu politikaların etkili bir şekilde uygulanabilmesi için hem ticaret ortaklarıyla işbirliği hem de tüketici farkındalığının artırılması gereklidir. AB’nin bu alandaki rolü, yalnızca çevresel sorumluluk açısından değil, aynı zamanda küresel ekonomik sistemin sürdürülebilirliği açısından da kritik bir öneme sahiptir.

Ormansızlaştırma Yasası Ne Getiriyor? 

Avrupa Birliği’nin “Ormansızlaşma İçermeyen Düzenlemeleri”, küresel düzeyde ormansızlaşmayı önlemeyi hedefleyen geniş kapsamlı bir yaklaşımı temsil etmektedir. Bu düzenleme, küresel tedarik zincirlerinde yer alan ormansızlaşma risklerini ele alarak, belirli emtialar, paydaşlar ve sektörel etkiler üzerinde yoğunlaşmaktadır. Özellikle tarımsal emtialar ve bu emtialardan üretilen ürünlerin tedarik zincirindeki etkileri, düzenlemenin odak noktalarından biridir. Bu ürünler arasında soya, palm yağı, kakao, sığır eti, kereste ve kauçuk gibi doğal kaynakların sürdürülebilir olmayan şekilde kullanımının çevresel tahribata yol açtığı bilinmektedir. Bu düzenlemeler, orman kaybını durdurmak ve bu ürünlerin sürdürülebilir yöntemlerle üretilmesini sağlamak için tasarlanmıştır.

EUDR, palmiye yağı, soya, kahve, kakao, kereste, kauçuk ve sığır eti gibi emtiaları ve bu emtialardan türetilmiş ürünleri kapsamaktadır. AB pazarına sunulan ürünlerin, 31 Aralık 2020 tarihinden sonra ormansızlaşmaya katkı sağlamadığını kanıtlama zorunluluğu bulunmaktadır. Ayrıca, ürünlerin üretildiği ülkelerde geçerli yasalara uygun olarak elde edilmiş olması gerekmektedir.

İşletmeler, tedarik zincirleri boyunca kapsamlı durum tespiti yükümlülüğü taşımaktadır. Bu kapsamda, ürünlerin üretildiği arazilere ait coğrafi verilerin toplanması, risk değerlendirmesi yapılması ve gerektiğinde risk azaltıcı önlemlerin alınması gerekmektedir. Uyumsuzluk durumunda, AB cirosunun %4’üne kadar para cezası uygulanabilmektedir.

Ormansızlaşma içermeyen düzenlemeler, yalnızca üretim aşamasına değil, aynı zamanda tedarik zincirinin tamamına odaklanır. Ürünlerin kaynaklandığı yerlerin uyumluluğunu kanıtlamak için izlenebilirlik mekanizmaları oluşturulmuştur. Bu mekanizmalar, üreticilerin, tedarikçilerin ve ithalatçıların ürünlerinin ormansızlaşmaya katkı sağlamadığını kanıtlamak için gerekli belgeleri sağlamasını zorunlu kılar. Bununla birlikte, yalnızca doğrudan üreticiler değil, aynı zamanda bu ürünlerin ticaretini ve dağıtımını yapan tüm aktörler, bu düzenlemelere uyum sağlamakla yükümlüdür. Bu, tedarik zinciri boyunca tüm süreçlerin şeffaf olmasını ve çevresel sürdürülebilirlik hedeflerine uygun şekilde ilerlemesini sağlamayı amaçlar. Düzenlemeler, özellikle yüksek riskli bölgelerde yapılan üretimi hedef alır ve bu bölgelerdeki tarımsal faaliyetlerin, orman habitatlarının korunmasını garanti altına alacak şekilde yapılandırılmasını zorunlu kılar.

Düzenleme, yalnızca çevresel bir gereklilik değil, aynı zamanda ticaret ve ekonomik işleyiş açısından da kapsamlı etkiler yaratmaktadır. Tarım, mobilya, kağıt, tekstil ve gıda endüstrisi gibi sektörler, bu düzenlemelerin en çok etkilediği alanlar arasında yer alır. Örneğin, mobilya üreticileri için düzenlemeler, kullanılan kerestenin kaynaklandığı ormanların sürdürülebilir yönetim uygulamalarına uygun olmasını zorunlu kılar. Aynı şekilde, kakao ve palm yağı gibi tarımsal ürünler, çoğunlukla tropik bölgelerden temin edildiği için, bu bölgelerdeki üreticilerin sürdürülebilirlik standartlarına uygunluk göstermesi gerekmektedir. AB’nin bu düzenlemeleri, ticaret ortaklarının da sorumluluk almasını gerektirir ve sürdürülebilir olmayan yöntemlerle üretilen ürünlerin ithalatını kısıtlayarak, çevresel zararların AB’nin dışında da sınırlandırılmasını hedefler.

Ayrıca, bu düzenlemeler, ilgili paydaşlara farklı düzeylerde sorumluluk yükler. Üreticiler, ürünlerinin sürdürülebilir yöntemlerle üretildiğini ve ormansızlaşmaya katkı sağlamadığını kanıtlamak zorundadır. Bu durum, yalnızca belgelerle sınırlı kalmaz; aynı zamanda uyumluluk kontrolleri, denetimler ve tedarik zinciri boyunca dijital izlenebilirlik sistemlerinin uygulanmasını da kapsar. AB, bu süreçte teknolojiyi etkin bir şekilde kullanmayı ve uyumluluk sağlamak için uzaktan algılama, coğrafi bilgi sistemleri ve blockchain teknolojilerinden yararlanmayı teşvik etmektedir. Sivil toplum kuruluşları ve düzenleyici otoriteler, bu uyumluluk süreçlerinin izlenmesi ve raporlanması konusunda kritik roller üstlenir. Bu, yalnızca çevresel standartların uygulanmasını değil, aynı zamanda tüketicilerin satın aldıkları ürünlerin sürdürülebilir olduğunu bilmesini sağlar.

Bu düzenlemenin küresel pazarlara etkisi de oldukça geniştir. AB, bu düzenlemelerle, ormansızlaşmaya karşı küresel çabaların lideri olarak hareket etmektedir. Düzenlemelerin uygulamaya konmasıyla, çevresel standartlara uyum sağlamayan ürünler için AB pazarı daralmakta ve sürdürülebilir üretim uygulamaları teşvik edilmektedir. Örneğin, kereste ve kakao gibi ürünlerin üretildiği ülkeler, bu düzenlemelere uyum sağlamak için sürdürülebilirlik standartlarını artırmak zorunda kalmaktadır. Bu durum, yalnızca üreticilerin değil, aynı zamanda tüm tedarik zincirinin operasyonel stratejilerini yeniden gözden geçirmesini gerektirir. Bu bağlamda, sürdürülebilirlik sadece çevresel bir hedef olmaktan çıkıp, aynı zamanda ticari bir gereklilik haline gelmektedir.

Başlangıçta, EUDR’nin 30 Aralık 2024’te büyük ve orta ölçekli işletmeler için, 30 Haziran 2025’te ise küçük ve mikro ölçekli işletmeler için uygulanması planlanmıştı. Ancak, AB Konseyi’nin 18 Aralık 2024 tarihli kararıyla, düzenlemenin uygulama tarihleri 12 ay ertelenmiştir. Buna göre, büyük ve orta ölçekli işletmeler için uygulama tarihi 30 Aralık 2025’e, küçük ve mikro ölçekli işletmeler için ise 30 Haziran 2026’ya ertelenmiştir.

Ormansızlaşma Yasasına Uyumda Güçlükler

Düzenlemenin uygulanması, özellikle küçük ölçekli üreticiler ve karmaşık tedarik zincirleri için zorluklar içermektedir. Küçük üreticilerin uyum sağlamak için yeterli finansman, bilgi ve teknolojiye sahip olmaması bu zorlukları artırmaktadır. Bu nedenle, işletmelerin tedarik zincirlerini şeffaf hale getirmeleri ve dijital izleme araçları, coğrafi bilgi sistemleri gibi teknolojilerden yararlanmaları önerilmektedir. Ayrıca, düzenlemenin başarılı bir şekilde uygulanabilmesi için uluslararası iş birliği ve koordinasyon önem taşımaktadır. Gelişmekte olan ülkelerdeki küçük üreticilere yönelik teknik destek, finansal teşvikler ve kapasite geliştirme programlarının düzenlenmesi bu süreçte kritik rol oynamaktadır.

Avrupa Birliği’nin Ormansızlaşma İçermeyen Düzenlemeleri (EUDR), çevresel sürdürülebilirlik standartlarını koruma çabasının yanı sıra, sosyal ve ekonomik etkilerinin de dengelenmesi gerektiğini savunur. Geride kimsenin bırakılmaması (leave no-one behind) LNOB yaklaşımı, özellikle ormanlarla bağlantılı toplulukların, küçük ölçekli üreticilerin ve kırılgan grupların bu düzenlemelerden zarar görmemesi için kapsamlı bir çerçeve sunar.

Bu çerçevede, sürdürülebilirlik düzenlemelerinin etkileri, yalnızca çevresel sonuçlar açısından değil, aynı zamanda toplumsal ve ekonomik düzeydeki eşitlik açısından da değerlendirilmelidir. Yerel topluluklar ve küçük ölçekli çiftçiler, sürdürülebilir tarım uygulamalarına geçiş yapmak için yeterli kaynak, bilgi ve altyapıya sahip olmamak gibi ciddi engellerle karşı karşıya kalabilirler. Bu, özellikle ormansızlaşmanın etkilerinin yoğun olarak hissedildiği gelişmekte olan ülkelerde belirgin hale gelir. LNOB ilkesi, bu tür zorlukları aşmak için özel destek mekanizmalarının devreye alınmasını önerir. Teknik eğitim programları, düşük faizli krediler, finansal teşvikler ve sürdürülebilir tarım için gerekli ekipman ve altyapıya erişim gibi çözümler, bu mekanizmalar arasında yer alır.

Tedarik zincirlerindeki aktörler arasında eşit bir şekilde sorumluluk dağıtılması gerektiği vurgulanır. Büyük şirketler genellikle bu düzenlemelere uyum sağlamak için gerekli kaynaklara erişebilirken, küçük ölçekli üreticiler ve işletmeler, aynı avantajlara sahip değildir. Bu durum, bu grupların piyasa dışında kalma riskiyle karşı karşıya kalmasına yol açabilir. LNOB ilkesi, bu tür olumsuz etkilerin önlenmesi için, düzenlemelerin yerel üreticiler ve topluluklar üzerindeki etkilerinin titizlikle değerlendirilmesini ve bu gruplara özel çözümler geliştirilmesini savunur. Örneğin, sürdürülebilir tarım uygulamalarını benimseyen üreticilere daha yüksek fiyatlarla ürün satma garantisi verilmesi veya yeşil sertifikalı ürünlerin ihracatında vergi teşvikleri sağlanması gibi önlemler önerilmektedir.

Kadın çiftçiler, yerli topluluklar ve azınlık grupları gibi savunmasız grupların düzenlemelerden nasıl etkileneceği önemli bir odak noktasıdır. Bu gruplar genellikle karar alma süreçlerine dahil edilmez ve düzenlemelerden orantısız şekilde zarar görebilirler. Bu nedenle, LNOB yaklaşımı, bu grupların seslerinin duyulmasını ve karar alma süreçlerine aktif katılımlarını teşvik eder. Ayrıca, yerli halkların geleneksel bilgi ve uygulamalarının korunması ve bu bilgilerden sürdürülebilirlik çabalarında yararlanılması gerektiği vurgulanır.

Tedarik zincirinde izlenebilirlik ve şeffaflık sağlamak, LNOB yaklaşımının uygulanmasındaki en kritik unsurlardan biridir. Ormansızlaşmayı önlemeye yönelik düzenlemelerin etkili bir şekilde uygulanabilmesi için, tedarik zincirinde yer alan tüm aktörlerin, üretimden nihai tüketiciye kadar sürdürülebilirlik standartlarına uygun hareket ettiğinden emin olunmalıdır. Ancak bu, yüksek maliyetler, karmaşık tedarik zinciri yapıları ve yeterli teknolojiye sahip olmama gibi zorluklar nedeniyle kolay değildir. Bu noktada, dijital izleme araçları, coğrafi bilgi sistemleri ve blockchain gibi teknolojilerin kullanımı teşvik edilmektedir. Bu teknolojiler, tedarik zincirinin her aşamasında izlenebilirliği artırarak düzenlemelere uyumu kolaylaştırabilir.

Avrupa Birliği, LNOB ilkesinin uygulanmasını teşvik etmek için çok taraflı iş birliği mekanizmalarını da destekler. Bu mekanizmalar, uluslararası kuruluşlar, hükümetler, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları arasında ortak bir çaba gerektirir. Örneğin, gelişmekte olan ülkelerdeki üreticilere yönelik kapasite geliştirme programları, hem bu grupların düzenlemelere uyum sağlamasını kolaylaştırır hem de ormansızlaşmayı önleme çabalarını hızlandırır. Ayrıca, bu tür iş birlikleri, sürdürülebilir ürünlere olan talebin artırılması ve yeşil pazarlara erişimin kolaylaştırılması gibi olumlu sonuçlar doğurabilir.

Bu düzenlemenin bir diğer önemli yönü, yalnızca çevresel etkilerin değil, aynı zamanda insan hakları ve sosyal adalet konularının da dikkate alınmasıdır. Sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşırken, yerel toplulukların ekonomik geçim kaynaklarının korunması, yaşam standartlarının artırılması ve temel insan haklarının garanti altına alınması gerekir. LNOB ilkesi, çevresel sürdürülebilirliği sağlama çabasının, toplumsal eşitsizlikleri derinleştiren bir araç haline gelmesini önlemek için kritik bir yaklaşım sunar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir